Pazartesi, Eylül 27, 2010

blue monday

Amerika’da ki yağmurlu ilk sabah.
Radyoyu açıp bir yerlerde “bu sabah yağmur var istanbul’da”yı duymak istemek, duyamamak… İsanbul’da olmadığını, uzakta olduğunu hatırlamak bir kez daha…

İstanbul’da sonbaharı hatırlamak…
Velhasıl özlemek işte.
Ama silkinip kendine gelmek ve fırlamak yataktan.
Kavgalı olunan ev arkadaşıyla yüzyüze gelmeden, mutfakta küçük bir tost ve bir kahve yapıp çıkmak evden.
“Bir şemsiyem bile yok bu şehirde” diye düşünüp yüzünü damlalara çevirmişken otobüsün geldiğini görüp, koşmak çamurlara aldırmadan.
Birkaç ay önce servis arabası su birikintisinde durdu diye söylenirken, şimdi sırtında çanta, elinde beslenme poşeti otobüse yetişmeye çalışmak “wait wait wait” diye… gülmek istemek ama halini komik değil trajik bulmak…
Otobüste, kiralanan daireyi değiştirmek için ödenmesi gereken ekstra 500$ı gıcık ev arkadaşına ödetmek için ne yapması, ne söylemesi gerektğini düşünmek. En önemlisi evi değiştirdikten sonra masrafları nasıl karşılayacağını ve kimle kalacağını hala netleştirememiş olmak. Geleli bir ay olmasına rağmen hala yerleşememiş ve hala kimle kalacağını bilmiyor olmak. Eldeki tek ‘feasible’ seçeneği, oradakilere nasıl açıklayacağı hakkında hiçbir fikri olmamak.

Sorularla boğuşurken okula geldiğini fark etmek.

“Ne işim var benim burada”yı yüksek sesle sormak yeniden.

Adının Denis, anne-babasının türk olduğu, sonradan öğrenilen sarışın kızın “you shouldn’t complain, it’s a new day and you’re in U.S” deyişine aptalca sırıtarak “no it’s just a blue Monday” demek, derken kendi bile inanmak.

Sonunu getirecek bir hikayesi bile olmamak...
Gelişine yaşamak...

Read more...

Çarşamba, Eylül 15, 2010

langenscheidt's saRısı

Experiencing American Culture dersi için "bachelorette party" hakkında bir presentation hazırlamam gerekirken ben oturmuş bunlarla uğraşıyorum.

Delilik falan değil benimki artık, bildiğin hastalık!




"i'm a path of cinders
burning under your feet
you're the one who walks me
i'm your one way street"

diyor kadın. Ben oturup comperative-contrast essay yazacağım daha.. Peh!



Murathan Mungan'ın dizeleri mi ruha şifa olan, Müslüm Baba'nın o dumanlı buruk sesi mi?

Rakı yok ulan bu memlekette. Ben yaşamam burada!



NJ: 00.37

Read more...

Cumartesi, Eylül 11, 2010

gReen "big apple"

September 10, 2010

Bugün bir rüyanın gerçek olduğu gündü. Uğruna yapayalnız kaldığım bir düşün içindeydim bugün. Lucid dreaming gibiydi. Rüyada olmak ve rüyada olduğunu bilmek gibi... Ama kontrolü benim elimde değildi. Birlikte olduğum insanların ardında times square sokaklarında gezinip duruyordum. İçimdeki heyecanla ilgili en ufak bir fikirleri yoktu. Yüzümdeki o aptal sırıtışın altına gizlediğim hüznüm hakkında en ufak bir fikirleri yoktu. Lush'u görüp "aaa taksimdeki sabuncu", Mamma Mia afişlerini görüp "ay bu ünlü bir restoran mıydı neydi" tepkisi vermekle meşguldüler...

Yine de bugün bir rüyanın gerçek olduğu gündü. Bugün "herşeyi mahvettiğime değdi mi?" sorusuyla yüzleştiğim gündü...

Babamın "hakkımı helal etmem sana"sı kulağımda yankılanırken geçtim empire state'in önünden, sevgilimin "bundan sonra sana cesedimi görmek nasip olur inşaallah"ı kulağımda çınlarken attım kendimi bir sarı taksinin önüne...

Yazılacak ne çok şey olmalıydı bugün hakkında oysa.
Bense şimdi ışığı bile olmayan bir odada, queen size bir yorganı uyku tulumu gibi kullanıp yatacağım.

Bugün bir rüyanın gerçek olduğu gündü.
Ben Z.G, 2010 yılının eylülünün onuncu, ramazan bayramının ikinci, hayatımın onbinatmışbeşinci günü itibariyle New York topraklarına ayak bastım.

Kaydolsun!

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP