yalan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yalan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Ağustos 16, 2007

ne bu şimdi?


Şu mim dalgasının bu kadar işe yarayacağını söyleseler inanmazdım. Meğer bana söylediği yalanları itiraf etmek isteyen ne çok kişi varmış. Yazdığım “en sevdiğim yalanlar” sayesinde Artemis’in yazısında değindiği gibi “gerçek bizi özgür kıldı.”
Neden yalan söylemeye karar verdiklerini anlattı önce arkadaşlarım bana, sonra konuşulması gerekenleri konuştuk, açığa kavuşturduk, anlaştık. Ama birisi var ki...

self_knowledge_brings_happinessBu yazıyı yazıp yazmamayı çok düşündüm. Önce kızgınlığımdan, hakkında hiçbir şey yazmamaya, bana benimle ilgili ne düşündüğünü ne hissettiğini söylemeye bile cesaret edemeyen bir insana bir kez daha detaylıca onun hakkında ne düşündüğümü söylememeye yani onu umursamamaya, umursamıyormuş gibi yapmaya karar verdim.

Sonra düşündük taşındık (ben, şahsen, bizzat kendim ve diğerleriM) bunun bana göre olmadığını anladık. Ben hiçbir zaman böyle biri olmadım çünkü. Ne hissediyorsam açıkça söyledim. Yaşamak istediğim ne varsa yaşadım. Varsa sonuçlarına katlandım yoksa da mutluluğumun tadını çıkardım. İnandıklarımın peşinden gittiğim için de hiç pişman olmadım. Bu beni özel kılan, beni ben yapan en önemli şey galiba yaşadığım çeyrek yüzyılda. Ve ben olmaktan vazgeçemem hiç kimse için. Ve hiç kimse benim yazma istediğimi engelleyemez.

Olan oldu, konuşulanların üzerinden 24 saat geçti, yazdıklarıma bakıyorum da fazlasıyla nazik bile davranmışım aslında. Şimdi detayları, o günlerde konuşulanları yazılanları gözden geçirince tek bir yalan olmadığını, her şeyin en başından beri yalanlarla kaplı adi bir oyun olduğunu fark ediyorum. Cep telefonuma gelen ilk mesajdan sonrası koskocaman bir yalan kasırgasıymış meğer.

Şu anda ve onunla konuştuğumuz anda da üzgünüm aslında. Yani şöyle diyelim üzgünlük>kızgınlık. Üzgünüm çünkü; değer verdiğim adam meğer kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyormuş benimle (ya, bu duruma uygun başka deyim yok mu?kedi medi öf..) Her şeyden önce hiç yalan söylemesine gerek yokken boğulmuş yalanların arasında. Üzgünüm çünkü; kendi başlattığı zevkli bir oyunu durduk yere karman çorman etmiş. Ben ona karşı hep samimi olmaya çalıştığım halde, karşıma geçip “işler biraz karıştı” bile dememiş. "Ben senin için kaygılandım" dediğim halde, “bu iş böyle olmaz zaten bana karşı hiçbir sorumluluğun yok merak etme” dediğim halde, bana tek bir söz etmeden kaçak oynamayı tercih etmiş. Ben de burada durmuş “ya kırıcı mı davrandım acaba neden 180° değişti” diye düşünüp durmaktaymışım üstelik. Benim ona verdiğim değerin çeyreğini vermiyormuş bana meğer. (Hayal kırıklığın umuttan demiştin ya bana geçenlerde şu anki kırgınlığım umuttan işte. Beni en azından insan olarak önemsediğini umuyordum bugüne dek)



Kızgınım çünkü en başından beri ikili oynuyormuş aslında. Sadece kendi adıma değil, hemcinsim adına da çok kızgınım şu anda. Kimse birlikte tatil yapacağı adamın arkasında "ben de seninle olmak isterdim" diyen bir başka kadın olduğunu bilmek istemez herhalde. Ya da kadının bu lafı “gittiğim her yere seni de götürüyorum” diyen adama cevaben söylediğini bilmek... Bana 3-5 kilometre uzaktayken görüşmekten her seferinde kaçtığı halde, bir başkası için 800 kilometre yolu bir çırpıda uçabilecek kadar .... (bulamadım uygun bir sıfat) bir adam olduğu için kızgınım. Gerçi bu en azından önem verdiği birileri için bir sürü saçmalığı göze alabilen biri olduğunu gösterir ki, insan tanırken çok da yanılmıyormuşum demek ki... Bana iğne deliği kadar değer vermeyeceğini, saygı duymayacağını anlayamamışım ya en çok buna kızgınım. Kendime kızgınım yani. Bu kadar vur-kaç oyunlar oynayan, doğum gününde özenle atılan mesajlara yazılara (tabi o gün çok daha özel (!) kutlamalar yapıyordu muhtemelen hak vermek lazım) günleeeer sonra üstün körü “sağol be” diyen birinin, beni adam yerine koyup, beni ne olarak gördüğünü açıklamasını beklediğim için çok kızgınım...

Neyse ki her şeye rağmen; tazelenen umuduma, okşanan gururuma rağmen zırhlarımı çıkarmamıştım. Hoş, zırhlarımızı çıkartıp çıplak kalacak kadar yakınlaşmamıştık ya, yine de beni uykumdan ettiği bir gecede aklıma düşmüştü işte, “kalkanlarımdan bir tanesini olsun indirsem mi acaba” diye. Maskesiz, samimi insanlara bile alışkın değilken muhatap olduğum bünye bir de zırhlarımı çıkarsaydım neler olurdu acaba?

Bu olanları kuşandığım zırhlarla karşılamama rağmen kızgınlığıma ve kırgınlığıma engel olamıyorum. Tüm bunları benimle yüzyüze konuşmak konusunda bile “10 yıl sonra görüşürüz” gibi alaycı davranabildiği için, bana tek bir cümle değil cümle, tek bir sıfat olsun söyleyemediği için, ben ona her fırsatta hislerimi açıkça söylediğim, seni ve fikirlerini önemsiyorum vb. dediğim halde bir kez olsun, son seferinde olsun açıkça; “umrumda bile değilsin, takılıyoruz öylesine” diyemediği için kontrol edemiyorum hissettiklerimi. Daha dün ben övdüm kendimi çok iyi yalancıyımdır diye, bu kadar gereksiz ve uzun vadeli bir yalanı ben bile söyleyemezdim herhalde. Yine de zekâsı konusunda sandığımdan çok daha yüksek bir potansiyele sahipmiş, bu bile insan tanımak konusunda epey yol ettiğimi ispatlar aslında. (polyanna’cılık böyle bi’şey oluyordu değil mi? =)) Ha, zeki bir adam konuşması gereken zamanda sessiz kalmasının çok şeye mal olacağını bilirdi...

Şimdi ne mi yapacağım? İşte onu hala bilmiyorum... Gözüme bakmaya tenezzül etmeyen (ya da bundan kaçacak kadar korkak), bana benimle ilgili HİÇBİR ŞEY söylemeyen bir insana ben de sadece MP3 bulucu bir arama motoru gibi mi davranmalıyım yoksa harcadığım onca zamanı çöpe atıp arkama bile bakmadan koşarak uzaklaşmalı mıyım?

Soracağıma koşmaya başlasam daha hayırlı olacak sanırım =D

Read more...

Çarşamba, Ağustos 15, 2007

en güzel yalanlaR[ım]

Ben bu mim dalgalarına bayılıyorum valla. Kaynağını bulacağım diye oradan oraya savrulup duruyorum. Bi’de bir noktadan sonra sahiden başlangıca ulaşmak güçleşiyor, bir kişi bi’kaç kişi tarafından mimleniyor, aile ağacı gibi iş dallanıp budaklanıyor falan =D Bu kez sanal iletişime 3-4 gün ara verdiğimden biraz daha fazla gezindim sayfalar arasında kaynağı bulabilmek için, nihayetinde buldum tabi. Can’ın Defteri’nden çıkmış fikir bu kez. En güzel yalanlarım diye başlamış yeni mim dalgası. Sağolsun pası tanrıça Artemis attı bana da.

Yalanlar ilgili daha önce sorularım olmuştu. O günden bugüne yalanla ilgili şöyle bir tez daha geliştirdim. Hiç kimse aslında yalan söylemek “zorunda kalmaz.” En büyük kaçış yolu bu yalan söyleyen için çoğu zaman, "yalan söylemek zorunda kaldım" deyip çıkmaya çalışıyoruz işin içinden. Ben de diyorum ki, ne olursa olsun yalan bir zorunluluktan doğamaz. Bir insan içinde bulunduğu durumda yalan söylemeye “karar verir.” Yani doğruyu söylediğinde olacaklara katlanmak istemediği için yalan söylemeyi tercih eder. Kimse zorla yalan söylemez. Bu yüzden her yalan aşamasında kendime bunu soruyorum. Ve eğer her şeye rağmen yalan söylemeye karar verdiysem, çok iyi bir yalancı oluyorum. Bu iyi bi’şey mi kötü bi’şey mi bilmiyorum. İyi bir yalancı olmak için fil gibi bir hafızaya sahip olmak lazım her şeyden önce. Söylediğiniz yalanlara uygun, destekleyici yalanlarla onu süslemek lazım. Ve ben tüm bunlara da zihinsel aktivite gözüyle bakıyorum aslında =) hem yaratıcılığı, hem de uzun vadeli hafızayı güçlendiren egzersizler oluyor söylediğim yalanlar =D o yüzden ben söylediğim tüm yalanları seviyorum, onların hepsine hayal gücümü katıyorum çünkü. Öte yandan elbette tasvip ettiğimiz bir durum değil yalancılık. Kötü bir huy. Yapmamak lazım. Ama eğer birisi ortaya çıkma olasılığını göze alıp yalan söylemeyi tercih ediyorsa, bu tercihin ona neler kaybettireceğini de göze almış demektir. Bu yüzden yalancıları en ağır şekilde cezalandırmaya hakkımız var her zaman =D

Neyse bu uzun girizgâhtan ve itiraflardan sonra gelelim en sevdiğim yalanlara:
  • Geç kaldığım bir yere giderken, eğer hala evden çıkmadan yakalandıysam, orjinal yalanlar uyduruyorum ve bunları çok seviyorum : “ya tam çıktım evden, balığın yemini vermeyi unutmuşum, döndüm ona yemini verdim şimdi kapıdayım geliyorum hemen” ya da “ay çıktım çıktım da çocuklar aşağıda bisikletin lastiğini indirmişler, onları yakaladım, iki saattir kulaklarından tavana asmakla meşgulüm hepsini, aa taksi haydi kapadım ben geliyorum” Böyle uzun cümleler kuruyorsam hala evden çıkamamışım demektir ;)
  • Hazırladığım bir yemeğin, tatlının tadının beğenilmediğini anlayınca hemen ölçülerle ilgili, tarifi aldığım kitap ya da kişi ile ilgili suçlayıcı yalanlara girişiyorum. Bunları da seviyorum çünkü benim ne kadar özenle hazırladığımı bilenler “ya Ğ’ye ait olduğunu bilsem bu tarifin yapmazdım. İnternette ölçülerine çok güvendiğim bir sitede yayınlamışlar, ben de O’na güvendim...” diye başladığım bir tiradı, “iyi de buna sadece limon kabuğu rendesi koyman lazımken sen bütün limonu sıkmışsın sanki şekerim, bildiğin ekşi olmuş ama güzel yani değişik =D” diyerek bölünce hem hatamı anlamış oluyorum, hem de sofrada ki herkese eğlence çıkıyor.
  • Sonraaaa insanları barıştırmak için söylediğim yalanları seviyorum. (gerçi bunlar zaman zaman başıma iş açıyor ama fark edilene kadar üzerinde epey çalıştığım için ve iki tarafından da aslında çoktan yumuşamaya hazırken nasıl naz yaptığını izlemeye imkân verdiği için, hem yalan teorisi alanında hem de pratikte kendi ilişkilerim adına bana çok şey kazandırıyor) örneğin dargın bir çiftin arasına girip önce kız tarafına “ya bak aslında seninle konuşmamı O istedi ama ‘sakın haberi olmasın’ dedi, ben de söz verdim o’na sen de çaktırma sakın bu durumu” diyerek ağzından laf alıp, erkek tarafına gidip, “bak burada olduğumdan haberi yok duyarsa bacaklarımı kırar, aslında o şuna şuna bozulmuş, sen de şöyle-böyle deyince darılmış, özür falan da beklemiyor aslında, o gece iyi geceler mesajı atsaydı ben büyütmezdim durumu ama atmayınca ben de aramadım...” Tabi idare etmek için tek ayak üstünde kırk takla atmam gerekiyor ama seviyorum bunları da valla.

Eh tabi mim dalgası en sevdiğim yalanlar olunca, insan en şirin en zararsız yalanlarını seçiyor arşivden, benim de sevdiğim yalanlarım bunlar.

Şİmdi en sevdiği yalanları paylaşmak üzere sahneye rehavet’i, çalışamıyoruz ekibini (artık kimler almak isterse pası alabilir), ve e-vren’i davet ediyorum. Bi'de Elif ilk pasımı almamıştı ve hala kayıp, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa en sevdiği yalanlardan bahsetsin bize istiyorum.

Top sizde buyurun bakalım =)

Read more...

Perşembe, Mart 29, 2007

siyah

Bir yalana ne kadar sıkı sarılabilir insan?
İnsanın hayatında artık kendisinin bile doğrusunu hatırlamadığı bir dönemi olabilir mi?
Bir yalan ne kadar yer kaplayabilir hayatın içinde?
Nereye kadar sürdürülebilir o yalan?
Bir ömür bir yalan üzerine kurulabilir mi yoksa hiçbir hafıza bunu sağlayacak kadar güçlü olamaz mı?

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP