firuze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
firuze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Mayıs 27, 2010

fiRuze

Büyük beyaz masa örtüsünü ütülerken kırıldı içinde bi’şeyler. Bir daha asla tamir olmayacak bir şeydi o kırılan. Birkaç gün önce edilen bir cümleyle çatlamış ve o gün, o ütü masasına bakarken kırılmıştı artık. Paramparçaydı.
O ütülediği gelinliği olabilirdi. Bunca hazırlık o mutlu telaş için yapılmış olabilirdi. Olmayacaktı. O evden asla gelinlikle çıkamayacaktı.

Diye başlayan bir hikaye yazacaktım, yazamadım.
Beni mutlu eden bir adam sevecektim, beceremedim.

“sen bıçağı soktun bekliyorsun” dedi bana. Ya bıçağı çevirip, kan kaybından öldüreceğim O’nu. Ya da bıçağı çekip yarayı iyileştirsem bile bir ömür taşıyacağımız bir derin bıçak izi böğrümüzde...

Bir katil olacağım ben. Kaçarı yok artık.
Ya hayallerimi öldüreceğim; 2 oda bir salon; “bugün su faturasının son günü hayatım”, “oğlum yeme dedim o şekeri, bak yemek yapıyorum iki saattir burada” bir hayat yaşayacağım. 20 yıl sonra bir gün, yıldızlar altında sevgilimle rakılarımızı koymuş içerken, giden bir uçak göreceğim...

Ya babamı öldüreceğim. O beni haydi hayırlısı diye okumaya yollarken, ben o’nu bir daha asla göremeyeceğim bir yola çıkmış olacağım.

Ya da sevdiğim adamı öldüreceğim... Önce bir parça kopacak ruhumdan O’nsuz olamayacağım ve ben de öleceğim onunla birlikte...

Yazmıştım 1 hafta kadar önce.
Ve hayallerimi öldürmeye karar vermiştim.
Sonra bakanlıktan haber geldi, hayallerinizi öldürmeyin, isterseniz ağustos’ta Amerika’dasınız, dediler.

Artık hayallerim çok daha yakındı. Önce saçmaladım, kaçabilirim sandım.

Ayrılalım, diyecek oldum. “belki bulaşık yıkayacağım, belki akşam yemeye yemeğimiz olmayacak makarnayı ben haşlayacağım ama Ben birlikte olmadık istediğim kadınla, olmak istediğim yerde olacağım” dedi... Bu kaçıncı deneme hâlbuki; biz ayrılamazdık! Ayrılamadık!

Sonraki gün eve erken geldim. Beynimi uyuşturmak için tv ye bakarken kanal 7 de bir ilahiyat profesörü kendisine sorulan soruları yanıtlıyordu. Telefondaki ismini vermek istemeyen izleyici, oğlundan şikayetçiydi. 18 yaşındaki oğlu ailesine terbiyesizlik etmekte, dinini uygulamamakta ve sigara içmekteymiş. Hoca dedi ki, gençtir geçer, arkadaşlarını değiştirmesini sağlamaya çalışın, bıdı bıdı bıdı...eğer küfre devam ederse sakın onu suçlamayın, siz çok iyi anababalar olsanız bile sizin bu hayattaki sınavınız belki de fena bir evlattır, sabırla destek olun oğlunuza dedi.

Babamı öldürmeye karar verdim. Belki de bu aramızdaki çılgın bağ, babamın sınavıydı.

Sonra kötü bir insan olduğumu idrak ettim.

Kendimi öldürmeye karar verdim. İlla katil olacaktım madem kendi kendimi öldürmek en acısız olanıydı. Benim için en acısız olanıydı yani. Benden sonrası tufan nasılsa..
Nasıl öldürür insan kendini?
“Zaman öldürmek intihar etmektir” var mesela. Bu epeydir öldürmüyor beni süründürüyor.
Daha hızlı bir çözüme ihtiyacım var şimdi.Yaprak dökümündeki Leyla geliyor aklıma.Leyla mıydı o, aylarca pembe bir monta sarılıp oturmuştu. O da bir sürünme biçimi aslında...

Daha keskin bir öldürme yöntemi bulmalıyım kendime.
İlla birilerini katletmem gerekiyorsa kendim olacağım! Bu ancak ben olabilirim! Kimsenin günahına girmeye gerek yok... kendi kendimin katili olacağım!




dibine not: dalya dörtyüz

Read more...

Salı, Haziran 30, 2009

fiRuze

Bir mekân.
Büyük camlar. Küçük tekerlekler. Kocaman kanatlar.

Bir kadın.
Saçları kısa. Tırnakları ojeli. Yaşı genç.

Bir adam.
Aklı karışık. Yüreği buruk. Gözleri gururlu.

Bir kadın daha.
Elleri buruşuk. Elleri küçücük. Gözleri yaşlı.

Bir adam daha.
Göbeği şişko. Omzu sağlam. Gözleri ışıl.

Bir ses.
Gürültülü bir motor. Bir merhaba. Bir anons.

Bir el, havada sallanan.
Bir mendil, tüm yüzünü kapatan.

Bir şehir.
Özlenen. 2 yakalı, tek gözlü.

Bir şehir
Beklenen. Gürültülü, yüksek gölgeli, sakin ruhlu.

Bir bina.
Yeri bilinmeyen. Çok pencereli, büyük bahçeli.

Bir masa.
Dağınık, kalabalık,düzensiz.

Bir oda.
Kokusu şarap, rengi mavi, yatağı uykusuz.
.
.
.
Yıllar sonra O kadın.
Saçları uzun, tırnakları ojeli, gözleri genç.
.
.Bir dua. İlminden bir yudum olsun tatmayı, tattırmayı nasip et rabbim bize...
.

dibine not:369

Read more...

Perşembe, Aralık 11, 2008

fiRuze


Küçük bir şehrin tam meydanındaki otobüs durağında oturur beklerdi gecenin son otobüsünü. O saatte trafik olmazdı. İnsanlar uyurdu. Karanlıktan korkardı. Bir kedi bile geçmiyorsa önünden dünya dururdu. Bazen de gün batımında beklerdi o kalabalık otobüsü. Ufukta kızıl mavi çizgiler görürünken dururdu dünya. Tek bir araç bile geçmiyorsa kavşaklardan dururdu zaman.


Bunları düşünürken uyudu kadın. Hiç bilmediği, görmediği uzaklarda yepyeni bir güne uyandığı mavi bir düş gördü. Önce beline sarıldı bir el, hissedince ürperdi. Sıcaklığına sokuldu acemice. Sonra sıcak bir nefes boynunda omuzlarında...

Uyandığında üşüyordu. Yataktan kalktı. Buz gibi suyla yüzünü yıkadı. Giyindi. Kızıl saçlarını topuz yapıp, beyaz atkısını, mavi eldivenlerini takti. Kapıyı sessizce kapadı. Kırmızı şemsiyesini açmadan gökyüzüne baktı.

Kocaman bir şehrin meydanındaki otobüs durağına yürüdü. Bu şehirde insanlar uyumaz, trafik durmaz, ışıklar sönmezdi. Üşümüş bir köpek geçerken önünden durdu, ufukta kızıl mavi çizgileri gördü. Orada duruyordu zaman.

Derin, taze, soğuk bir nefes doldurdu içine. İçini ısıtan koyu kahvenin sıcağı mıydı, pembe- mavi eldivenleri mi, ışıl kara gözleri mi merak bile etmedi.


dibine not: dalya üç yüz!

Read more...

Pazartesi, Şubat 04, 2008

fiRuze

"Evet evet, kahvaltının mutlulukla bir ilgisi var". dedi kadın kendi kendine.

Bir şeyi 18 gün üst üste yapmanın alışkanlık haline getireceğini okumuştu bir yerlerde. Bugünden itibaren tam 18 gün her sabah 30 dk erken kalkacak ve kahvaltı edecekti. Ofiste aldığı o çift şekerli sütlü kahve ve ısıtılmış kaşarlı poğaçayı da kahvaltıdan saymıyordu artık, sütlü peynirli zeytinli kahvaltı yapacaktı.

Ha bugünkü ani mutluluğunun müsebbibi sadece kahvaltı değildi elbette. Asıl aklını başından alan kahvaltıda yanında olandı, farkındaydı. Bu farkındalık hali çok mutlu ediyordu ikisini de. "O kadar iyi biliyor ki beni...Yine tam zamanında çıktı geldi işte". diye mırıldandı küpelerini çıkartırken. Daha havaalanında değişmişti sanki her şey. O, “bahar gelmiş buralara nerede hani kardan adamlar?” derken sulu sulu gözlerle bakıyordu öylece. Patavatsız bir küfür savurdu adam “Sen ne ağlak şey olmuşun be, şu çantayı alsana önce” “hemen bir sahil kahvaltısı istiyorum, denizi özledim”. Diye başladı saymaya. “Sonra vapurla karşıya geçelim martıları da özledim. Karaköy’e tünele oradan da Taksim’e çıkarız.” “Millet pazartesi sendromuyla boğuşurken biz İstanbul’un tadını çıkaralım di mi ama?”
“Sussana be geveze ben her şeyi planladım çoktan.” dedi kadın sımsıkı kucaklarken.

Sanki daha dün akşam telefonda lak lak etmişlerdi de bugün de okuldan kaçıyorlardı. Kimseler yoktu sahillerde, parklarda. Kahvaltı boyunca sadece ikisine hizmet etti garsonlar. Çaylar gitti, kahveler geldi. Kahvaltı öğütüldü de börekler, pastalar bile yendi üstüste.

Dile kolay, tam 6 saat! Aralıksız, nefessiz konuştular. Sandalyeler yetmedi koltuklara kuruldular, bağdaş kurdular, kahkahalar attılar. Plaza kuşlarına nispet yaptılar oturdukları yerden kimini aradılar, çığlık çığlığa kavgalar ettiler. Kimine manzaralı mailler attılar.

“Eee?” dedi kadın. “bitti nihayet” dedi adam.

“Eee?” dedi adam. “yeni başlıyor” dedi kadın.


“yanlış yapıyorsun” dedi adam.

“doğru yoldasın” dedi kadın.


“âşık olmadan olmaz” dedi adam.

“aşk adama bunu yaptırmaz” dedi kadın.


Kimseler anlamadı neler olduğunu.

Bir şarkı çaldı. Göz göze geldiler. Biri gitmeye karar verdi. Biri koşmaya.



dibine not: dalya iki yüz!

Read more...

Çarşamba, Ağustos 15, 2007

fiRuze

—Hiç geçmez mi gözlerinden bu sonbahar?
—Ben kupa kızı değilim, belki karo kızı olabilirim, keskin ve köşeli. Bana bilmediğim bir şeyler anlatsana
—Sıkıldın mı sorulardan?
—Sadece seni dinlemek istiyorum şu anda...
—Özgür irade dedik ya, aslında hayatta bi’sürü şey irademiz dışında gelişiyor, hayatımız bile. Kimse bize sormadı oyuna başlarken “dünyaya gitmek ister misin diye?” yeryüzünde ki hiç kimsenin kendi hayatı yok aslında. İlk başlarda yani dünya daha yokken, Tanrı Âdem’e ödünç bir hayat vermiş, biliyor muydun? Bu hayatı verirken de bazı şartlar koşmuş. Âdem’in yapması gerekense bu kurallara uymakmış sadece. Ama kuralları kolay olan bir oyun, kimsenin zevk alabileceği bir oyun olmaz hiçbir zaman değil mi, sen de sevmezsin böyle ilişkileri mesela. Tanrı da böyle düşünmüş olacak oyunu zorlaştırmak için şeytanı karıştırmış işe. Oyun yeni bir şekil almaya başlamış şeytanın gelişiyle.
—Bunun sonunu tahmin edebiliyorum, önce şeytan sonra kadın. Kim kimi yoldan çıkardı ne fark eder...

En son bunları söylediğini hatırlıyordu kadın, hikâyeyi tamamlamış mıydı adam yoksa başka bir şeyler mi anlatmaya başlamıştı acaba. Sınırlarını bilmediği bir şehirde, düzenine alışkın olmadığı bir odada uyandığında kimse yoktu yanında. Yavaşça gözlerini gezdirdi dağınıklıkta. Kapağı duvara dayanmış bir valiz, aceleyle değiştirilmiş pabuçlar, küllükte iki izmarit, yerde yarısı hala dolu bir şarap kadehi. Yattığı yerden çok kalkmadan camı araladı, güneşten önce kokusu girdi içeriye. Koku; insan vücudunu en son terk eden. Kollarını başının üzerinden uzatıp gerindi. Kendi kokusunu çekti içine bu kez. Yabancı bir tenin kokusu yoktu teninde. Ne olmuştu dün gece, neden yalnız uyanmıştı?
—Sahi ne kadar oldu, tenime başka kokular karışmayalı?
Belki bi’kaç gün önce, belki de yıllar önceydi hatırlayamadı. Vazgeçti, hatırlamak istemedi.

Peki ne olmuştu dün gece? Başını omzuna yaslamak istemişti önce. Başı omzundayken tokasını çıkarsın, saçlarını açıversin istemişti. Saatlerce konuşsa dinlerdi onu bıkmadan. Sesini, nefesini boynunda hissetsin istemişti. Hepsi olmuştu da nereye kaybolmuştu, niye şimdi yalnızdı?

Bir rüya olamazdı ya hepsi. Dinlediği hikâyeyi duymamıştı daha önce, tanıdık bir omza gömülmenin, tanıdık huzurunu hissetmişti, rüyada bile olsa yaşayamazdı bunu.

Yataktan kalktı, giyindi, çıktı odadan, üstü açık yazlık otomobile bindi, asla sonuna kadar görmeyi beceremediği düşünün peşinden yola koyuldu...



dibine not: dalya yüz!

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP