maskeli mavi
Kahramanımız, S hanım’ın yanındaki masada oturmaktadır. Konu az-çok kendisini de ilgilendirdiğinden kulak kabartır konuşulanlara:
—S hanım S hanım
—Söyle İ’cim
—Bir müşteri var hatta. İşlem yapmak için ben aradım ama offerı çıkmıyor. Çok ayıp oldu.
—Dunning segmentine baktın mı?
—Evet FC (efsi) den düşmüş ama A+ (plas)
—Tenure’si olmasın bugün, dikkat ettin mi?
—Yok 5 tane varmış bitmiş.
—Hım. Bugün pazartesi billing devam ediyor galiba.
—Baktım, open amountu yok ki zaten.
—O zaman sen 735064’ten campaign poolu ara. Payment’tan birisini iste, ona söyle.
—Eeeee?
—Sorun yoksa onlar offer tanımlar comet’e zaten. Eğer bi’şey yapamazlarsa not al, raporlayalım corporate tarafına.
—Anladım Ok. Byy.
Konuşmanın ona faydalı hiç bi’tarafı olmamıştır. O zaten teklifi çıkmayan abonelere 'ödemeler' tarafının özel bi’şey yapamadığını, direk raporlanması gerektiğini bilmektedir. Bu konuda sadece geçen hafta 2 tane 'mail' atılmıştır ödemeler biriminden.
Ne İ’ye, ne S’ye bunu söylemek hiç içinden gelmez. "İnsanlar işleri için gerekeli dökümanları bile okumuyorlar ne gıcıklar" der. Üstelik hangi dilde olduğu belli olmayan konuşmaya acayip sinirlenmiştir. Böyle havalı havalı bin tane İngilizce sözcük kullanıp bütün operasyona yaptığı bilgilendirmelere “herkez” yazan insanların astı olduğu için acayip sinir olur kendine. Sonra hala –de, -da’ları karıştırdığını hatırlar, elinde çevirdiği kalemi bırakır, ekranına bakar.
1 saat sonra yemeğe çıkar, İ’yle aynı masada oturmaktadır.
—İ, sen İngilizce biliyor muydun?
—Yok canım, nerde? Zaten bilseydim çoktan 'support' kadroya geçmiştim.
—Hıı anladım. Hadi size afiyet olsun ben kaçtım.
Tepsisini alıp, koşarak uzaklaşır. Arkasına bile bakmak istemez. Terasa atar kendini, yüzünü güneşe döner, gözlerini kapar.
“Ne işim var benim burada?” diye sorar. Yanıtını kendi verir yine. “yolun kenarında ki çalı olmayı sen seçtin. Buradasın çünkü en güçlü, en yeşil çalı olacaksın.”
Okkalı bir küfür savurur dudaklarını hiç kıpırdatmadan. Oysa bas bas bağırmaktadır. Kimse duymaz sesini. İnandığı bile. “Duysa cumartesi gecesi o rezalet yaşanmazdı ki” der kendi kendine. Çat diye cumartesine gider tekrar. Dişlerini sıkar. Aklından başka şeyler geçirmeye çalışır. Ait olamadığı sevdalar, sahip olamadığı aşklar geçer gözünün önünden. Hangisi daha beter emin olmaz.
“Eeehhhhhhh, altı üstü yemek molası verdik, yeter be!”
Gözlerini açar, bir damla yaş süzülür sağ yanağından, boynuna kadar hisseder nemini. Kahvesini alır, masasının başına döner…
Yanında oturan arkadaşı:
—Sen bugün ne kadar neşelisin ya, tatil sana yaramış anlaşılan?
—Hadi ya... Öyle miyim? O senin neşendir, beni de öyle görmüşsündür...