Türkçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Mayıs 20, 2008

maskeli mavi

Kahramanımız, S hanım’ın yanındaki masada oturmaktadır. Konu az-çok kendisini de ilgilendirdiğinden kulak kabartır konuşulanlara:

—S hanım S hanım
—Söyle İ’cim
—Bir müşteri var hatta. İşlem yapmak için ben aradım ama offerı çıkmıyor. Çok ayıp oldu.
—Dunning segmentine baktın mı?
—Evet FC (efsi) den düşmüş ama A+ (plas)
—Tenure’si olmasın bugün, dikkat ettin mi?
—Yok 5 tane varmış bitmiş.
—Hım. Bugün pazartesi billing devam ediyor galiba.
—Baktım, open amountu yok ki zaten.
—O zaman sen 735064’ten campaign poolu ara. Payment’tan birisini iste, ona söyle.
—Eeeee?
—Sorun yoksa onlar offer tanımlar comet’e zaten. Eğer bi’şey yapamazlarsa not al, raporlayalım corporate tarafına.
—Anladım Ok. Byy.

Konuşmanın ona faydalı hiç bi’tarafı olmamıştır. O zaten teklifi çıkmayan abonelere 'ödemeler' tarafının özel bi’şey yapamadığını, direk raporlanması gerektiğini bilmektedir. Bu konuda sadece geçen hafta 2 tane 'mail' atılmıştır ödemeler biriminden.

Ne İ’ye, ne S’ye bunu söylemek hiç içinden gelmez. "İnsanlar işleri için gerekeli dökümanları bile okumuyorlar ne gıcıklar" der. Üstelik hangi dilde olduğu belli olmayan konuşmaya acayip sinirlenmiştir. Böyle havalı havalı bin tane İngilizce sözcük kullanıp bütün operasyona yaptığı bilgilendirmelere “herkez” yazan insanların astı olduğu için acayip sinir olur kendine. Sonra hala –de, -da’ları karıştırdığını hatırlar, elinde çevirdiği kalemi bırakır, ekranına bakar.


1 saat sonra yemeğe çıkar, İ’yle aynı masada oturmaktadır.

—İ, sen İngilizce biliyor muydun?
—Yok canım, nerde? Zaten bilseydim çoktan 'support' kadroya geçmiştim.
—Hıı anladım. Hadi size afiyet olsun ben kaçtım.


Tepsisini alıp, koşarak uzaklaşır. Arkasına bile bakmak istemez. Terasa atar kendini, yüzünü güneşe döner, gözlerini kapar.

“Ne işim var benim burada?” diye sorar. Yanıtını kendi verir yine. “yolun kenarında ki çalı olmayı sen seçtin. Buradasın çünkü en güçlü, en yeşil çalı olacaksın.”

Okkalı bir küfür savurur dudaklarını hiç kıpırdatmadan. Oysa bas bas bağırmaktadır. Kimse duymaz sesini. İnandığı bile. “Duysa cumartesi gecesi o rezalet yaşanmazdı ki” der kendi kendine. Çat diye cumartesine gider tekrar. Dişlerini sıkar. Aklından başka şeyler geçirmeye çalışır. Ait olamadığı sevdalar, sahip olamadığı aşklar geçer gözünün önünden. Hangisi daha beter emin olmaz.

“Eeehhhhhhh, altı üstü yemek molası verdik, yeter be!”

Gözlerini açar, bir damla yaş süzülür sağ yanağından, boynuna kadar hisseder nemini. Kahvesini alır, masasının başına döner…

Yanında oturan arkadaşı:

—Sen bugün ne kadar neşelisin ya, tatil sana yaramış anlaşılan?
—Hadi ya... Öyle miyim? O senin neşendir, beni de öyle görmüşsündür...

Read more...

Salı, Nisan 03, 2007

şeffaf

Yıllardır duyarım halbuki, “hanım” sözcüğü niye bu gece kulağımı tırmaladı bilmiyorum. Hatta öyle kanıksanmış bi’sözcük ki “hanım” benim için, bizim evde babam anneme sadece ismiyle hitap ediyorsa bi’sorun var demektir. Genelde sadece “hanım” der. Ne garip aslında annem için tam tersi geçerli, o babama ismiyle değil başka şekilde sesleniyorsa ters giden bi’şeyler olduğu anlaşılır.

Başlarken, "kulağımı tırmaladı" dedim ama buna denk düşen olumlu ifadeyi bulamadım. "Kulağımı okşadı" diye başlayan bir metin görsem, 'bu daha Türkçe bilmiyor' der kaparım herhalde sayfayı. Aslında tırmaladı demekte de bi’sakınca görmüyorum, bi’anda elimdeki işi bırakıp düşünmeye başladım. Ne demek bu “hanım”, nerden çıkmış? İlk aklıma gelen fikri gülerek çöpe yolladım, canım gibi, "hanım" da han kelimesinin 1.tekil şahsa zimmetlenmiş hali olamazdı herhalde. Bunu düşünürken zihnimde han kelimesinin tek karşılığı yolcuların konakladıkları eski usul otellerdi. Babam “hanım niye gülüyor bu deli yine kendi kendine” deyince ona sordum hemen “yahu” dedim “bu hanım ne demek?” gazetesini okuduğu gözlüklerini çıkardı ve açıkladı;

“Cengiz han tüm hanlarının bir arada olduğu bir toplantı sırasında, sağ yanında oturan eşini göstererek ; ben hanlar han-ı Cengiz Han’ım, hepinizin hanıyım. Bu da benim ''hân-ım''dır.” demiş. Bu arada babamında sol yanında oturan annemi göstermesi ve çocuklara masal anlatırken taklit edilen kötü adam sesiyle konuşması görülmeyi değerdi doğrusu :D (bi’de bu anekdot daha bi’kaç gün evvel gazetelerin birinde yer almış-mış, bu bahaneyle eve giren gazeteleri bile doğru dürüst okumadığım için bi’güzel iğnelendim.) Neyse efenim beylerin eşlerine söyledikleri "hanım" hitabı buradan geliyormuş. Ayrıca biz aile meclisi olarak bu hikayeden hareketle bir erkeğin tanımadığı bir kadına "ayşe hanım","fatma hanım" değilde, "hanımefendi" demesinin daha doğru olacağı sonucuna ulaştık. Hani merak edersiniz belki, biz ailecenek bu şekilde düşünüyoruz.

Benim gülerek çöpe attığım eksik bilgimin aksine, meğer gerçekten aidiyet göstergesiymiş “hanım” sözcüğü. Benim ''hân-ım'' demekmiş.
Bir de oldum olası söylemekten ve duymaktan büyük keyif aldığım “sevgilim” var tabi...
Ne güzel bir Türkçemiz var, her bir sözcüğü ayrı anlamlı. Buna rağmen darling'ten honey’den geçilmiyor ortalık. Yazık.

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP