murphy kanunları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
murphy kanunları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Ekim 17, 2008

öften mavi, püften laciveRt


Belirsizlikten ve plansızlıktan nefret ediyorum. Hele plansızlık. Yok yok belirsizlik. Aman ikisi de işte. Ve şirket sağ olsun son 2 haftadır belirsizlik konusunda rekor üstüne rekor kırıyor. Ramazanda bozulan hafta sonu ve erken çıkış düzeni bir yana, kaçan hedefleri bir türlü tutturamadıkları gibi, bu durumun faturasını yine bize kesiyorlar. Bir de üstüne üstlük “bu kadar kritik bir tarihte bu tip şeyler olması çok doğal arkadaşlar. Sektörümüz için bu önemli dönemeçte her birinizin göstereceği fedakârlıklar için şimdiden teşekkür ederiz”
Oldu canım, başka bir arzunuz.

Hepsini anladık. Haftanın ortasında motivasyon toplantısı yapmak ne iş? Hangi akla hizmet? Çarşmba gecesi, alla’n taa Yeniköy’ünde über süper sonik 1000 yıldızlı bir otelde (içinde 9 saat geçirdiğim otelin adını bilmiyorsam bu benim suçum mudur hayır değildir, zorla götürenlerin suçudur.) önce big brotherın, sora big big big brotherin (ceo diyolar aslında kısaca) sunumlarını izletip, arkasından bir de zorla Nev konseri dayatacağınıza, şu eğitim planını bir düzene koysaydınız ya!

(Nev sahnesi keyifli bir adammış bu arada. Her ne kadar kendisini –cebren- dinlemeye gelmiş olanlar şarkılarını eşlik etmekte zorlansalar da gayet iyi idare etti.)

Cumartesi sabahı, hangi şehirde olacağımı Cuma akşamı 18 sularında(!) öğreneceğim bir şirkette çalışıyorum ben. Aman ne kurumsal, ne profesyonel gözlerim yaşardı. Altı üstü bir eğitim lan, ya eğitmenleri istanbul’a getir ya eğitilenleri izmir’e götür. Ne kadar komplike olabilir ki.
Hayır şimdi bütün planlarımı, yarın akşam stüdyo live’da olmak üzere yaptım diyeceğim, murpy kanunları diye bir zıkkım var plan suya düşerse ciddi üzülürüm. Hadi yapmadım Cuma gecesi İzmir yolunda olmak üzere ayarladım kendimi diyelim, bu sefer izmir’in girişindeki kırmızı halılar elimizde patlayacak, fena üzerler beni. Hele S. canımı okur valla. Bu yüzden ne S.ye ne D.ye haber veremedim hala hafta sonu planı için. (Aaaa sahi D.cim bak ne diyeceğim, nerede olacağım hala belirsiz olsa da her an her şey olabilir. sen giderken yakana kırmızı karanfil tak, gelirsem karanlıkta bulamam sonra orada seni, daha çok üzülürüm)

Bi’de öyle acayip ki, sonuç ne olursa olsun üzüleceğim. İzmir’e gidemezsem de konsere gidemezsem de üzüleceğim. Ve içinde bulunduğumuz tarihin kritikliği açısından iki yerde olamayışımın da telafisi yok.

Hay ben böyle şansın…

Offf!!!

Gözünüzü seveyim biraz net olun arkadaşım. Kova’yım ben. Daralıyorum böyle son dakika gelişmelerinde. Bünye kaldırmıyor!
Bak bu saat olmuş uyku yok hala…

Poff!!!


Read more...

Cuma, Temmuz 13, 2007

boncuk mavisi

Öncelikle bana nazar değdiren kem gözler kime aitse buradan onlara sesleniyorum, gözü olanın gözü çıksın.

Bu hafta içi başıma gelenleri murphy bile açıklamaya kafi gelmiyor. En makul açıklama nazar gibi görünüyor. “Elektriğe çarpıldım kendime geldim ne ala” derken hop 40 derece ateş içinde buldum kendimi. “Bu derece yanlış herhalde benim ateşim çıkmaz o kadar” diyordum en son, ondan sonrası hep hayal meyal kareler. Dünden beri ancak kafamı boynumun üzerinde taşıyacak güce kavuştum. Bu arada burnumun ucunda bir sivilce pırtladı ki, evlere şenlik. Hayır, sivilceleri dert edecek yaşı çoktan geçtim ama hafta sonu hem fiziken, hem de moral açısından çok iyi olmam gerekiyorken ne bu sivilce ne de bu yorgunluk hali hiç olmadı hiç.

Neyse beterin beteri var deyip yakınmayı ve sayıklamayı bırakıyorum hemen. Okan Bayülgen’e bi’kaç diyeceğim var müsadenizle.

fotoğraf

okan bayülgenKendisi benim zaman zaman körkütük aşık olduğum, zaman zaman delice sinir olduğum bir adam. Çok tutkulu bir ilişkimiz var anlayacağınız. Yani benim gıyabında öyle bir ilişkim var kendisiyle, O’nun için herhangi bir bağlayıcılığı yok bu ilişkinin =) televizyonculuk konusunda bu ülkede sahiden kayda değer işler yapan 3-5 kişiden biri olmasının bir tarafa, pek çok fikrini ayakta alkışladığım, aynı ülkede yaşıyor, aynı dili konuşuyor olduğum için kendimi şanslı saydığım bir adam kendisi.

Ama bu adamla “özlem siyasette yeni” cümlesini defaatle tekrarlayan, tartışmayı gereksiz, amaçsız yere uzatan adamın aynı adam olduğuna inanamıyorum. Hoş yapmadığı çıkışlar değil bunlar ama bu kadarına ben ilk kez şahit oluyorum. Sayın Bayülgen'cim kesinlikle haksızsın(ız)!

İnsanların kendilerine hitap konusunda bir tercihleri olması en doğal hakları elbette. Ben özel hayatımda bu tip sayın hanım, hitaplarına kesinlikle takılmayan, hatta “alın böyle pozitif ayrımcılığı arka cebinize koyun böyle saygı görmesem de olur” diyen biri olarak aksini teyit etmediğim sürece yeni tanıştığım herkese bey, hanım, siz derim. Demeliyim. Nasıl ki ismi Ahmet olan birine Mehmet diye seslenmek ya da iki isimle birine onun kullanmadığı ön adıyla hitap etmek de bir çeşit saygısızlıksa, ”tercih etme imkanım varsa ikincisini tercih ederim” diyen birine, özellikle adıyla hitap etmekte saygısızlıktır.

Bir insanın sıfatı ne olursa olsun, ilk kez karşılaştığı birine ismiyle hitap etmesi hoş değil. Görüşünü, savunduğu ideolojiyi sonuna kadar eleştirebilirsiniz ama kaymakamlık yapmış birine, (bunu hiç dile getirmek bile istemiyorum ama, evli bir hanıma) yüzlerce insanın önünde “özlem siyasette yeni” demek alenen terbiyesizliktir bu ülkede. (ki terbiyesizlik TDK tarafından, Topluluk kurallarına aykırı davranan olarak tanımlanmış bir sözcüktür.)

Haydi kaymakamdı, milletvekili adayıydı, evliydi, anneydi,babaanneydi gibi sıfatları koyalım bi’yana. Sayın Bayülgen, Okan’cım, sen zaten kadının “evet”indeki soğukluğu anlayınca demişsin bir kez “özlem hanım” diye. Ardından o, tamamen hatunlara özgü bir triple (hani bir “yok bi’şey tribi” vardır, kafa sağa sola sallanır; “yok, yok bi’şey, hiç bi’şey yok” falan denir gergin bi’sesle, işte o triple) “hayır sadece soyadımı unuttuğunuzu düşündüm” diye laf çarpıtınca, resmen kendini kaybetmişsin yahu. Memesi elinden alınmış küçük çocukların “bana ne bana ne isterim” demesi gidi defalarca ve defalarca kez “özlem siyasette yeni” demişsin. O nesi yahu?! Hayır, hanımı, sayını söylemekten imtina ediyorsun madem “deli bu” de bırak kendine haline, kadın soyadımı unuttunuz mu dedi, sende Meksikalı lafını sok oku 3-5 ismini birden geç sıradaki konuya. Programın başında ikili arasında ki tartışma senin kontrolünden çıktı diye zaten gerilmişsin onu da anlıyorum az çok ama, bir kez “hanım” diye düzelmişken sonra ki inadına, “tercih hakkım varsa ikincisini tercih ederim” diyen hatuna “nasıl yani yauvv” diye çıkışmana anlam veremedim ben. Cidden şaşırtıcı yani.

fotoğraf

ÖzlemPiltanoğluTürköneÖzlem Piltanoğlu Türköne’ye ise söyleyecek şey bulmakta zorlanıyorum doğrusu. İnsan haklı olduğu bir konuda ancak bu kadar zırvalayabilir, ancak bu kadar mızıldayabilirmiş canlı yayında hemcinslerine göstermiş oldu kendisi bunu. Muhtemelen über-hiper eğitimler almış, süpersonik masterler yapmışsınızdır amma velakin Okan haklı, hitabet diye bi’şey var siyasetin içinde, oldukça da fazla yer kaplıyor. Kendi derdinizi anlatamıyorken, nasıl mülki amir olduğunuz ironik yani. Hoş kaymakamlık mevkine çıkan yollardan geçmek (bazıları için) oldukça kolay bu ülkede. Şaşırmamak lazım böyle şeylere. Ama insan üzülüyor yine de hemcinsi iki lafı bir araya getirip konuyu kapatamayınca...

Madem bu beni ilgilendiriyor, işte bunlar da benim fikrim olan biten hakkında.
Sağlık ve esenlikler dilerim herkeslere...

Read more...

Salı, Mart 27, 2007

masmavi

ne gerek var bu kadar kısıtlamaya acaba. son bi'kaç aydır O'nunla ilgili yazmamak konuşmamak düşünmemek için her şeyi yapıyorum. ayık ya da değil fark etmez, sarhoşken bile bilinçaltımı, alt beynimi kontrol etmeye çalışıyorum. ne gerek var halbuki, daha fazla bastırıyorum böyle yaparak. O'nu geriye ite ite daha büyük bir patlamaya zemin hazırlıyorum sadece, başka bir işe yaramıyor yaptıklarım.

şimdi nereden çıktı bu? geçen geceden. nicedir yazamadığım roman(ımsı) tıkır tıkır dökülünce klavyeden -ki normalde bilgisayarda yazmam- ve ilham kaynağımın, tetikleyenimin O olduğunu fark edince/kendime itiraf edince anladım ki, gizlemeye çalışmanın kimseye bir faydası yok. hele bana hiç yok. sonuçta O da, çocukluğum gibi, okul yıllarım gibi bir parçası hayatımın. en az diğer parçalar kadar mühim yer kaplıyor beynimde ve yüreğimde. bugün büyüdüm diyorsam, payı o kadar büyük ki... evet bitmemeliydi en azından bu şekilde bitmemeliydi ama gidişi bile hiç yaşamadığım bir deneyim oldu. bir ilki daha onunla yaşamış oldum. giderken bile bir başka yaşanmışlık (ne biçim bi'kelime bu ya) bıraktı bana. terk edilmek böyle oluyormuş demek, bunu da sayesinde öğrendim.

bu kadar basit işte. niye abartıyorum ki? yorgunluğumun ve O'nun canını acıtmak için duyduğum hırsın asıl sebeplerini de bildiğime göre, neden bu kadar fazla kontrol ediyorum kendimi. rahatla, düşüneceksen düşün, yazacaksan yaz, ağlayacaksan ağla, her şey nasılsa olacağına varıyor hayatta.

en basit hayat kanunu değil mi bu (yoksa bu da mı murphy'nin marifeti): iş ararken bulamazsın, bir işe “evet” dersin 99 tane teklif gelir, aylarca “ben yalnızım çok yalnızım” diye gezersin, tam birine "galiba bu o" dersin, aynı günlerde 3 tane daha adam çıkar "yoksa bu o mu?" dedirten, günlerce beklersin telefonun çalmasını, alo dediğin anda sesinin nasıl çıkacağının bile denemelerini yaparsın defalarca, telefonla yatar telefonla kalkarsın, ne zaman ki unutursun öyle bir telefon beklediğini, kalabalık bi'yerde neşe içinde arayan numaraya bile bakmadan açarsın telefonu, beklediğin sestir alo diyen...

tam da bu yüzden beklentileri minimumda tutmak lazım, her türlü ilişkide. beklentisiz ilişkilerin insanı olmak lazım. en azından beklemek ama o beklentiyi arzın merkezine yerleştirmemek lazım. geçen gece işte, beklediğim en son şey bile değildi bana "merhaba" demesi, öyle olsa kasadan gelen o harıl hurul sesleri duyduğum an, "kesin bana selam verdi" der açardım ekranı, ve eğer heyecanla böyle yapsaydım kesin bambaşka birinin selamıyla ya da alakasız bir virüs uyarısıyla karşılaşırdım....diyeceğim o ki, bu kadar kontrol delisi olmamak lazım, akışına bırakmak lazım unutmak için ve de inanmak lazım masal olmak için...

diğerleriM size söylüyorum, zeynebim sen anla...

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP