—Demek evleniyorsun sen de?
—Benim 40’ıma sadece 5 yıl kaldı ve sen son bir yıldır yanıma gelmemekte diretiyorsun, artık yoruldum.
Ben nasıl yoruyorum insanları bu kadar acaba. Yanımda hep çok huzurlu olduğunu söyleyen adamlar nasıl oluyor da giderken hep “yoruldum” diyor ironi bu galiba, diye düşündü kadın.
— 5 yıl mı? Doğru ya bizim aramızda 10 yaştan fazla vardı.
—10 yaş var fazlası yok, şimdiden küçültme yaşını...
—Ben hep herkesten küçük değil miydim zaten, lafın gelişi dedim.
Eğer evlenecek kimseyi bulamazlarsa 40 yaşında birbirleriyle evleneceklerdi. “Seni kimse almazsa ben alırım sakın merak etme” demişti adam kadına 20. yaş gününde. Hep beraber gülmüşlerdi. Sevgili olmaya cesaret edemeyecek kadar çok değer vermişlerdi ilişkilerine. Korkmuşlardı demek daha doğruydu aslında 2 kocaman korkaktılar.
—Küçüktün, benim küçüğümdün sen, başka kimsenin değil.
Bunları bir kez daha dinleyemezdi kadın, güçsüzdü.
—İzmir’in kızları aldı aklını başından değil mi, biri ikna ediverdi seni evlenmeye?
—Ah İzmirli kızlar, evet hepsi birbirinden güzel
—Ama...
—Ne aması?
—Amayla biten bir cümle oldu bu
—Ama ikna eden İzmirli bir güzel değil N.yle evleniyorum, evleniyoruz yani.
EvleniyoruM ile evleniyoruZ arasındaki fark neydi sahi. Vardı kesin bir farkları ya... Adam bir zamanlar “ne varsa arşivde var, gençlik aşkınla evlendin evlendin” demişti. Demek dediklerini uyguluyordu
—Bunca zaman sonra barıştınız ha, tebrik ederim.
—Sağ ol. Gelecek misin peki?
—Gelmemi istiyor musun?
Aslında kadın gerçekten sevinmişti bu habere. Sadece şaşkındı. Bunca zaman kendi arzularından koruduklarını ilişkilerini, belki tehlikeli sınırlarda ama incinmeden, incitmeden yaşamışlardı. Şimdi biri evliyken nasıl olacaktı, kestiremiyordu.
—Doğruyu bilmek ister misin? dedi adam
Aslında adam gerçekten üzgündü. Hep bir şans vermişti kadına. Ve kadın hep korkakça kaçmıştı. Bir bilseydi kadın kimsenin böyle sevilmediğini, bir dakika durmazdı ya, adam kadına bunu hiç söyleyememişti açık açık.
—Bana bugüne dek hiç yalan söyledin mi?
—Tabi ki! Defalarca! Ama şimdi söylemeyeceğim. Şubatta yolladığım bileti kabul etseydin ve 1 gün olsun yanıma gelseydin her şey başka olabilirdi. Ya da geçen hafta en azından susmasaydın, bir cevap verseydin. “belki” deseydin, “olabilir” deseydin, o zaman kesinlikle bambaşka olurdu her şey.
Zaman bir kez daha kırılmıştı. 2 hece, 2 insanın hayatını baştanbaşa değiştirmişti. Söylenmeyen sözlerin ağırlığıyla birer yumruk oturmuştu boğazlarına. Nasıl derdi kadın, incinmiştim, yeniden kırılmaktan koruyordum kendimi diye. Nasıl derdi adam kapındaydım, cebimde yıllar önce beğendiğin cam yüzükle diye. Türk filmlerinde ki gibi açıklanamayan gerçekler yüzünden mi ayrılacaktı kesişen iki hayatın yolu?
Gülümsemeye çalışarak,
—Ne yani geçen hafta mı karar verdin evlenmeye? dedi kadın
—Evet yıldırım. N. ”benim her şeyim tamam” dedi. Ben de “tamam” dedim.
Zaman gerçekten kırılmış mıydı, yoksa bu kez tek bir hece değiştirebilir miydi iki hayatı. Bir şans var mıydı? Neden korkmuştu kadın bugüne dek, adam defalarca elini uzattığı halde ona neden kaçıyordu? Bir şimşek çaktı sanki, cevabı bulmuştu bir anda: Böyle bir sevgiye nasıl karşılık vereceğini bilememişti hiçbir zaman, sevilmeyi bilmiyordu kadın. Sevmeyi, çok sevdiği adamları büyütmeyi, onlarla birlikte kendini büyütmeyi biliyordu da, teslim olmayı bilmiyordu. Nasıldı sevilmek bilmiyordu...
—Sana mutluluklar dilerim deyip fırlattı telefonu.
Kadın aynada çökmüş gözlerine baktı. Demek sevilmeyi bilmiyordu. Demek hiç sevilmemişti. Demek hiç sevişmemişti. “kargalar gibi karaladılar beni” derken bir damla yaş süzüldü sol yanağından yavaşça.
Adam telefon elinde kalakaldı. Üzmek değildi niyeti, sadece son bir kez sevdiğini söylemek istemişti. “Sen hiç böyle sevilmedin mavi kuş” derken bir damla yaş süzüldü sağ yanağından yavaşça.
Zaman bir kez daha kırılmıştı...
Read more...