zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Mayıs 08, 2010

Renk için ışık geRek...

Eur-Lex ve sciencedirect’in içinde kaybolunca taşıverdi artık içimdekiler. Ne haftaya yetişmesi gereken 3 ödev, ne dönem sonu olmasına rağmen hala irtibat kurulamamış bir hoca, ne bütün derslerimi vermek zorunda oluşum, ne haftaya görüşeceğim ABD üniversitesi yetkilisinin söyledikleri, ne de en az 100 almam gereken toefl boku umrumda değil şu anda...

Yaptığım her şey çevremdekileri üzmekten başka bir işe yaramıyor. Devrik mi bu cümle? Galiba. Düzeltmeye mecalim yok, kalsın öyle.

Bir sürü ağlak zırlak cümle zihnimde... “bilmiyorum”lar, “korkuyorum”lar cirit atıyor. Muhtemelen artık kendime gücenmiyorum. Klavyenin bir oyunu olsa gerek; kendime güCenmiyorum... Kendime karşı hissettiklerimi sorgulamıyorum bile. Çünkü şu an bir sonuca varmak üzere içine dahil olduğum hiçbir şeyi yapabileceğime inanmıyorum. Mezun olmak üzere başladığım okul, akademisyen olmak amacıyla imzaladığım ve beni “devlet malı” yapan senetler ve evlenmek vaadiyle taktığım yüzük...
Ability durumu hani. Bende yok. “I’m not able to succeed all off them” gibi bi’şey. (Writing hocası o them’in yerine çok advance bir kelime bulurdu eminim.) Böyle garip bir halde beynim. Yarısı inglizce çalışıyor, geri kalan yarısı hiç çalışmıyor. Otonom hareketlerle hayatta kalıyorum yalnızca. Beyincikle idare ediyorum yani.

İngilizce: 0,5
Türkçe 0,
beden eğitimi 0,
hayat bilgisi -1500,
insan ilişkileri -1500,
aşk ilişkisi -5000
aile ilişkileri -3500,

Var mı başka bi’şey? Varsa da ben görmüyorum geri kalanlarını. Bunca krediyi ödeyecek artı puanı nereden alırım hiç bilmiyorum. Alamam zaten, ben dâhil kimse bana verdiği kredilerin geri dönüşü olacağına inanmıyor artık.

25 yaşım hiç bitmeseydi olur muydu tüm bunlar acaba?
25’im bitti sahi, sol tarafı düzenlemem gerek tekrardan. “2009 itibariyle yaşadığım ikinci 25’im” demişim, son 25’immiş meğersem. Bundan sonrası ise (son günlerin en favori yüklemi) BİLİNMEZ. (burada bilmemek fiilini sıfat olarak kullanıp, advance bir yapı oluşturmuş olur muyuz hocam?)

Sevgilim evinde, yalnız yatağında uyuyor. Ben evde yalnızım. Ödev yapmak üzere açılmış bir bilgisayarda ödev yapmak dışında her şeyi yapıyorum.

Sadece yok olmak istiyorum artık. Ya da kardeşimin aylar önce söylediği gibi “yatıp 6 ay sonra uyanmak.”

Dayanabileceğim bir şeyler olsa, hani destek alabileceğim somut bazı adımlar atabilsem mesela, her attığım adımda daha da saplanmasam çamura, en dibine kadar yaşamak isterdim bugünleri. Çünkü sonrası çok güzel olacak biliyorum.
Sadece gördüğüm her uçağa “uçak beni de götür buradan uzaklara” diyerek kazandım bu bursu mesela. Çalışmak falan kısmı hikâye. İçimde çok derinlerde bir yerde biliyordum olacağını.
Bugünde aynı yerden biliyorum bu zor günlerin geçeceğini. Ama bugünler geçene kadar benim şarjım yetmeyecek muhtemelen. “Batery empty” deyip yığılıp kalacağım sanki.

Aylar önce bir yerlere “üzülmek bugünün sıkıntısını azaltmaz, yarının gücünü eksiltir” yazmışım. Kim söylemiş google’a sormak lazım. Buraya da yazalım dursun bakalım.



sormazsam çatlarım:
18 yaşında olması gereken bu hezeyanları neden 28'imde yaşıyorum ben?


Read more...

Cumartesi, Kasım 03, 2007

EQ

IQ'nuzun kaç olduğu ile ilgili onlarca test, link bulmak mümkün internette ama EQ ölçümü için kaynaklar onun kadar bol değil. (sanırım yani, pek araştırdığım söylenemez) Aslına bakılırsa EQ gibi bir kavramın nasıl olup da "ölçülebilir" hale geldiğini ben pek anlayamıyorum. Yani "duygusal zeka" tanımlaması bile acayip bana kalırsa. Duygu başka bir mekanizma, zeka başka bir mekanizma.

Neyse, insanoğlu meraklı işte, "EQ'ları kapıştıralım var mısın?" diye mail atmış muzur bir arkadaşım, ben de tıkladım tabi hemen. Merak ediyorsanız siz de ölçebilirsiniz EQ'nuzu. 3 dakika sürmüyor. Açıkçası ben daha yüksek bir "skor" bekliyordum 83'ü görünce şaşırdım. Yine de sonucumu buraya bi'yere kaydetmekte fayda var, haklı oldukları cümleler yok değil, hem gün olur devran döner belli mi olur...

"Duygusal Zeka Katsayınız: 83

Ortalamanın üstünde bir EQ'ya sahipsiniz – Tabii daha gidecek yolunuz var!

Genellikle çevrenizdeki insanların, arkadaşlarınızın, ailenizin ve önemli müşterilerinizin duygusal durumlarına karşı hassassınız. Kendi davranışlarınızın başkalarının üzerindeki etkilerinin çok iyi farkındasınız.

Yine de, başkalarına ve onların ihtiyaçlarına duyarlı olsanız da kendilerinizinkini de hatırlamalısınız! Bunları dürüstçe dile getirmekten korkmayın. Dünya zaten kendini feda etmiş insanlarla dolu – bir taneye daha ihtiyacı yok!

Ayrıca işteki hırsınızı ya da diğer ana rollerinizi de düşünmelisiniz. Elbette ki deadline'larınız aksamamalı, çocuklar zamanında okula bırakılmalı, projeleriniz sonuçlandırılmalı ancak, bir yerde durmalı ve size bunların dışında nelerin haz verdiğini, nelerin sizin için anlamlı olduğunu hatırlamalısınız. Bunu düzenli bir şekilde yapmayı başaramazsanız düşmanca ve alaycı bir bakış açısına bürünme riski ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Amacınızı yitirirsiniz. Bu da verimliliğinizde, rahat ve mutlu hissetmenizdeki kabiliyetinizde düşüşe yol açacaktır.

Üzerinde çalışılması gereken alanlar:
Kendinize şunları sorun: Hayatınıza en büyük anlam katan üç şey nedir? Genellikle hangi durumlar sizde gerginlik ve stres yaratıyor? Bu durumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Hangi olumsuz düşünceler sürekli aklınızı meşgul ediyor? İhtiyaçlarınızı ve duygularınızı başkalarıyla paylaşmaktan korkuyor musunuz? Bu korkunuzun altında diğer herkesi daha çok önemsemeniz mi (daha çok diğer insanların sempatisini kazanmak için) yoksa güçlü, sessiz tipi oynamak istemeniz mi yatıyor?

Bu alanlara açıklık kazandırma üzerine çalışırsanız, potansiyelinizi azamileştirme yönünde ilerleyebilir ve hayatınızda daha büyük bir verimlilik, mutluluk ve tatmine ulaşabilirsiniz."
Bu teste su ana kadar 10338 kisi katilmistir.


Read more...

Salı, Nisan 10, 2007

moR

Herkes gibi yazdan kalma bir hafta sonunun tadını çıkardım ben de. Hatta öyle eğlenceli notlarım vardı ki yazmak üzere aldığım, kafamda neşeyle önce bunu sonra bunu mu yazsam yoksa önce şundan bahsedip sonra şuraya mı bağlasam diye planlar yapıyordum. Ta ki...

Yer: Bostancı’da bir lokantası
Başrolde: 4 yaşında ki kuzen Umay
Yardımcı kadın oyuncu: Umay’ın annesi teyze
Yardımcı erkek oyuncu: Umay’ın babası enişte
Bir adet figüran: eniştenin iş arkadaşı
Şamaroğlanı: Ben
Yemekler yenmiş, sohbet koyulaşmış, mevzuu nerden nasıl dolandıysa “aşk”a gelmiş. Bendeniz; her şeye rağmen, acıtsa da yaralasa da insanın içini çekip çıkarsa da her şeye rağmen, ayaklar yerden kesilmeli, olup biten ne varsa toz pembe gözüklerle bakılmalı, sonunda eşekten düşmüş karpuza dönmek pahasına her şeyden vazgeçip bulutlarda yaşanmalı, aşık olunmalı, mealinde ki tiradımı yeni bitirmiş, soluklanmak üzere kahveme uzanmışım.
Umay:
-Eeeııı... Karay verdim ben de aşık olucam.
(yahu bu çocuk havuzdaki balıklarla oynamıyor muydu ne vakit geldi dahil oldu konuşmaya)
Ben:
-ah çok güzel bir karaR vermişsin şekerim ama öyle sen istediğinde olmuyor ki aşk, bak ben de çok istiyorum ama yok yani.
Umay:
- sen istesen bile olamazsın, uğraşma hiç!
Ben:
-?!
Teyze: (gülmemek için dudaklarını sıka sıka)
- aa niye öyle diyorsun annecim, neden aşık olmazmış?
Umay:
-çünkü sadece süpey kahramanlay aşık olabiliy, o da süpey kahraman diiiiiiil.
Ben:
-?!!???!!??!!???!! (masadaki herkes çoktan kahkayı basmış tabi, sesini duyurmaya çalışarak)
-iyi de güzelim diyelim ki ben süpeR kahraman değilim, sen süpeR kahraman mısın, senin süper güçlerin var mı, sen nasıl aşık olacaksın?
Umay:
- vay tabi, ben süpey kahramanım!
Figuran kişisi gülmekten ağzını zar zor toplayarak:
-neymiş bakalım senin süper gücün?
Umay:
-zamanı durdurabiliyorum.
Anne baba, ayar üstüne ayar veren kızlarını gülmekten ziyade büyük bir gururla izlerken, baba:
-Göster şunlara kızım nasıl yapıyorsun?
(ani sessizlik, herkes umay’a bakıyor, o da şu eski trt dizisindeki evie gibi parmaklarını birleştiriyor –ki bu hikayeyi de ona ben anlatmıştım-)
bi’kaç saniye sonra dayanamayan ben:
- ee n’oldu şimdi?
- durdurdum sonra tekray başlattım!
(Esas kız, "bu konuşma bitmiştir" bakışıyla olay yerinden uzaklaşırken, masada ki herkese "lan, yoksa, cidden?!" bakışlarından ötürü, 2007 en iyi dumur oskarı layık görülmüştür)
Efenim ben şahsen bizzat kendim süper kahraman olamadığıma mı yanayım, aşk olayını 4 yaşında çözmüş hatun kadar olamadığıma mı yanayım, haftasonu neşe içerisinde topladığım enerjimin kuş olup uçtuğuna mı yanayım, varın sizin söyleyin.

Read more...

Perşembe, Şubat 08, 2007

mavi


Midemde aşk halinden kalma bir ağrı. yok yok kelebekler uçuşmuyor, o ilk görüşte olur ya hani, belli belirsiz bi'şey hissedersin gözgöze geldiğinde onun gibi. ya da bilmiyorum sadece karnım ağrıyor aslında ben de artık aşık olmak istediğim için bunu aşka yoruyorum. yormak istiyorum. bilmiyorum; bir samimi gülüşten, bir zekice mesajdan bu kadar etkilenmiş olabilir miyim? zekice, evet gayet zekiceydi mesajı. Üstelik zekice bir espriyle süslüydü. gece gece kahkaha attırdı bana.
muhtemelen; "biz aslında tam olarak neden bahsediyoruz" oyunu oynayabileceğim biri (bkz: ahmet altan-aldatmak) iki ucu açık, nereye çeksen oraya giden laflar edebilme potansiyeline sahip bir zeka pırıltısı gördüm. ya da tek bir mesaja fazlaca anlam yüklemekteyim. bilmiyorum

sahi zekaya bu kadar takmışken; ben neden IQ testi yapmıyorum potansiyel aşık adayların(m)a =) önce askerlik durumunu öğrenirim, sonra bi'de IQ testi yaptım mı tamamdır. ama bi'alt sınır belirlemek lazım.
hımmm... şimdi 180 desem "ulan sen kendine deli, bana 180 IQ lazım diyorsun" derse ne derim. ne diyeceğim, sırıtarak "next!" diye bağırırım.

"next! next! next!"

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP