siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Eylül 16, 2007

patlayıcılaR aRasında biR anayasa taslağı ve mevcut anayasa hükümleRini değiştiRecek 21 ekim RefeRandumu

Biz muz cumhuriyetinde mi yaşıyoruz? Son bi’kaç gündür olanlara bakınca kurabildiğim en anlamlı cümle bu oldu ne yazık ki. Önce Ankara’da bomba yüklü bir minibüs bulundu. Hemen ardından da 500 kg patlayıcı karpuz taşınır gibi, İsviçre’den Ankara’ya kadar (hadi Avrupa kısmı bizi bağlamadı diyelim) Kapıkule’den Ankara’ya kadar getirildi.Bu ülkenin gümrüklerinde çalışanlar muz mu yiyor hep birlikte. Ankara’da bu araç durdurulmasa nereye kadar gidecek daha?
Otoparkta bulunan minibüs ise açıklamalara göre ; 11 eylül’ün yıldönümü dolayısıyla arttırılan güvenlik önlemleri çerçevesinde Rocky ve Maske isimli eğitimli köpeklerin orada olması sayesinde bulundu. Günlerden 10 Eylül olsaydı başkentin göbeğinde insalar havaya mı uçacaktı yani? Bir de alay eder gibi böyle açıklamalar yapmıyorlar mı basına... Aynı gün Diyarbakır’da bulunan patlayıcılarsa nedense Ankara’dakiler kadar yankı bulmadı basında. Tamam, Ankara başkent ama bombayla karşı karşıya kalan insan aynı insan değil mi? Diyarbakır’dakilerin haber olması için havaya uçması mı gerekiyor? Çok değil iki gün önce Van’da bulunan patlayıcılardan da muhtemelen aynı sebeplerden haberimiz olmadı.

E hadi bunlara münferit olaylardı diyelim, insanlık hali koca minibüsler ankara’da fark edilmeden dolaşabiliyor demek ki, Ankara’dan ilerisinde zaten her gün bomba, her gün ölüm haberi var, kanıksadık artık. Hem terör merör bunlar bizi aşan işler güvenlik politikası var bu ülkenin, askeri güçleri var, ben oturup akıl yürütecek değilim ya onlar dururken.

Peki bizi gayet yakından ilgilendiren yeni (sivil) anaysa taslağı hakkında ne biliyoruz? Haberlerden taslakla ilgili ne kadar aydınlatıcı bilgi alabiliyoruz. Buyurun burada göz atabileceğiniz 2 haber. Vatan gazetesinin haberini tıklayarak 170 sayfalık metnede göz atabilirsiniz isterseniz. 8sutun.com'un haberi ise bence biraz daha hap gibi.
AKP’li bir ekip ve Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki 5 profesör ve bir doçentten oluşan bilim kurulu toplamda 137 madde olan taslak metin üzerinde çalışmalar yapıyor Sapanca’da. Bu akşam itibariyle kamp bitecek. AKP taslağı son haliyle önce parti yetkili kurullarına sunacak, ardından da ekim başında kamuoyu görüşüne açacak. Aralık sonu ya da Ocak başı gibi de meclis genel kuruluna sunacak. Yani yeni Anayasayı konuşmak için önümüzde yaklaşık 3 aylık bir zaman olacak. O yüzden Sabih Kanadoğlu’nun son açıklamalarına da (mutlaka) göz atarak bu konuyu cebimize koyalım. Zira kurucu meclis nedir ne değildir, demokrasilerde ve batı’da anayasa nasıl yapılır ne zaman yapılır, illa darbe mi olmalıdır gibi açıklığa kavuşturulması gereken pek çok teknik detayla birlikte, bu tekniklerden ne derece haberdar olduğunu bilmediğimiz bir ekip tarafından hazırlanmakta olan bir anayasa söz konusu olacak ilerleyen günlerde.


Gelelim 21 Ekimde yapılacak anayasa değişikliği ile ilgili referanduma. Gümrüklerde oy kullanılmaya başlandı bile. Ancak ortada oldukça karmaşık bir 11. cumhurbaşkanı sorunu var. Ben mayıs ayında "Türkiye Ekim 2007 de hala mayısta görev süresi dolan cumhurbaşkanının yerine yeni bir cumhurbaşkanı seçememiş olacak" demiş, erken seçim ihtimalini hiç hesaba katmayarak yanlış/eksik öngörüde bulunmuşum. Oysa bugün olan bitene baktığımızda 11. cumhurbaşkanı çoktan seçildi, resmi temaslara başladı ama anayasa değişikliğine de 11. cumhurbaşkanını seçmek üzere gidiyoruz, bu kez halkın oylarıyla hem de. Cümle karışık mı oldu, aslında durum da en az benim kurduğum cümle kadar karışık =) Kanun metninde açık açık diyor ki : "On­bi­rin­ci Cum­hur­baş­ka­nı se­çi­mi­nin ilk tur oy­la­ma­sı, şu şu günlerde, ikinci tur oylaması bu bu günlerde yapılır."
E biz seçtik 11. cumhurbaşkanını! İşte bu yüzden herkesin kafası karışmış durumda, her kafadan başka ses çıkmakta.Umarım bu konuya da Bekir Çoşkun’un bulduğu çözümden daha akılcı bir çözüm bulunur.


Hadi şimdilik bunu da koyalım cebimize referandum sonucuna da nereden baksanız 2 ay var. Ama referandumla ilgili açıklığa kavuşturulması gereken bir şey var. Birkaç blogda ve internet haberlerinin altına yapılan yorumların bazılarında ciddi bir yanlış anlama söz konusu: Bazıları referandumda evet ya hayır dedikleri diyecekleri şeyin bugünlerde hazırlanmakta olan anayasa taslağı olduğunu en azından onunla ilgili olduğunu zannediyorlar! Oysaki biz sadece 1982 anayasasının bazı maddelerini değiştirmeyi amaçlayan 7 maddelik bir kanunun kabulu ya da reddi için oy vereceğiz. Bu kanunda gayet açık, kolay okunabilir ve anlaşılır bir kanun.

  • Seçimler 4 yılda bir yapılsın mı,
  • Cumhurbaşkanını meclis yerine halk seçsin mi,
  • Bundan böyle meclis yapacağı seçimler dahil her işlem için sadece 184 milletvekili ile toplansın mı (hatırlayınız: 367 krizi),
  • Seçilen c.başkanının görev süresi 5 yıl olsun ve en fazla 2 kez seçilebilsin mi,
  • Meclis dışından c.başkanı adayı gösterebilmek için 20 m.vekilinin (82 anayasasında en az 110 m.vekili) yazılı önerisi yeterli olsun mu,
  • C.başkanı ilk turda salt çoğunlukla olmazsa ikinci turda en çok oyu alan aday yönetemiyle seçilsin mi ve
  • Anayasaya oy verdiğiniz bu kanunla ilgili geçici maddeler eklensin mi?
  • EVET ya da HAYIR.


Referandum sadece kanunu oylamaya sunan yani sıralamaya çalıştığım bu sorulara evet ya da hayır yanıtı verilmesine dayanan bir referandum olacak. Şu anda hazırlanmakta olan anayasanın referandumla uzaktan yakından bir ilgisi olmayacak! Ve hatta YOK!

İşte böyle sayın seyirciler, tüm bu karmaşıklıkları herhangi bir hukuk dersinde bir sınav sorusu olarak benim önüme koysalar(dı) “Hocam burası muz cumhuriyeti herhalde, demokrasi hükümleri pek işlemez burada” yazar çıkardım. Neyse ki biz hukukçu değildik ve işin teori kısmıyla daha çok ilgilendiğimizden böyle somut olayları irdelemedik çoğu zaman, yoksa benim okul bitmezdi valla =))
Pazar Pazar siyaset yazılmaz, herkes aşktan-meşkten, hayatın güzelliklerinden falan bahseder ama hazır tatil gününü bulmuşken aklıma takılan bu noktaları da yazmadan geçmek istemedim.

Herkese keyifli bir Pazar(akşamı) ve mutlu bir hafta dilerim.

Read more...

Çarşamba, Eylül 12, 2007

kayıp laciveRt

Bizim mahallede deli avına çıktılar bugünlerde o yüzden saklanıyorum, güncemi de saklıyorum herkesten. Birkaç gün daha ortada görünmem muhtemelen. Gidişimin böyle suskun olduğuna bakmayın siz, her an dönebilirim birkaç yazıyla birden. Zira şiire gömülmüş durumdayım saklandığım inimde. “Bunu da yazmalıyım bunu da” diye onlarca işaret var kitapların arasında =) Bir de yeni oyuncağım var elime alıp kaçıyorum mahalleden, düşüyorum yollara. Kendi karelerimle süslerim bundan sonra güncemi belli mi olur? Tam da bu noktada beni görmekten, aramaktan, selamlaşmaktan imtina eden birilerine laf sokacağım müsaadenizle, siz buradan diğer paragrafa ışınlanabilirsiniz. Hey âdemoğlu, bu fotoğraf sevdasına Kadıköy-Kartal sahil yolunu ve de caddeyi mesken tutmuş bulunuyorum. Hatta geçen gün Bostancı deniz otobüslerinden Maltepe migrosa kadar yürümüşüm farkında değilim. Aklında bulunsun da karşılaşmayalım o güzergâhta. Kaçacak delik bulamazsın, selam vermek zorunda falan kalırsın bana, Allah korusun!

Bugün 12 Eylül’ün yıldönümüymüş, ben bilmem öyle şeyleri. Darbe sonrası yetiştirilen a-politik kuşağa mensubum ben. Benim Türk siyasal hayatı derslerim bile 12 Eylül 80de bitti. İnsanlar yok olmuş, vatandan atılmış, işkencelere uğramış, gazetecilerin, hâkimlerin, akademisyenlerin işine son verilmiş diyorlar. Güya bu ülke de başbakan bile asılmış bu darbe marbe şeysine daha da önceleri, daha neler!
Kenan Evren varmış biz Marmaris’te karşılaşmıştık o ressam amcayla, niye kötü şeyler söylüyorlar hakkında bilmiyorum. Bi’de Hasan Mutlucan diye bir adam varmış ben tanımıyorum, türkücü falan herhalde. Ben bilmem öyle şeyleri zaten. Bugün gazetelere bakayım öğreneyim dedim, küçücük haberler vardı kenarda köşede, demek ki önemsiz bi’şey bu darbe dedim, vazgeçtim. Aynı gazetelerin sür manşetinde ramazan promosyonları vardı. “Oh be” dedim, “pide kokacak yine sokaklar” sonra aç insanlar geldi aklıma dağıttım hemen koku bulutunu.

Okullarda açılacak birkaç güne zaten okul saatiydi, iftardı derken n’olcak bu İstanbul’un hali. Trafik mrafik? Belediye "bir projem var" diyene "getirin bakalım, dinleyelim" diyormuş. 5000YTL’ye varan ödül bile veriyormuş. Nasıl bir proje kurtarır bizi dersiniz?

Ah yine sirenler çalıyor işte, deli avcıları başladı gezmeye. Yağmurda başladı zaten. Ben inime kaçıyorum şimdi. Günceyi de okuyup kapatın ha, ortada bırakmayın sakın!

dibine not: gidenlere selam olsun, dönerseniz bir gün nerede bulacağınızı biliyorsunuz beni.

en dibine not: aaa nasıl unuttum söylemeyi, ayakkabılarım meşhur oldu, siz de yollasanıza ilginç oluyor =)

Read more...

Pazartesi, Temmuz 23, 2007

ve bitti!

Hayırlı olsun...

Read more...

Cumartesi, Temmuz 21, 2007

seçimleRe son-ki

Efenim 24 saat sonra bu saatlerde bendeniz oyumu kullanmış olmayı planlıyorum. Bu satırları okuyan herkesi de oyuna sahip çıkmaya davet ediyorum.
Şimdi, bakalım yarın neler olacak?


Birleşmiş Markalar Derneği üyesi 20.000 mağaza yarın kapılarını saat 12:00de açacak. Aldıkları bu ortak kararla, 200.000 çalışanın rahatça oy kullanabilmesini amaçlıyorlar. Ki bu kampanya seçimle ilgili duyduğum en güzel kampanyalardan biri olmuş. Yalnız sabah gazetesinin 4 temmuz tarihli haberine göre; alışveriş merkezleri 22 Temmuz günü kapıların geç açılması konusuna ilgi göstermemiş. BMD üyesi mağazaların listesini görmek isteyenler web sayfasına göz atabilirler. Ama zaten yarın 12.00 de açılacak olan mağazalar bunun için hazırlanmış afişleri çoktan asmışlar bile. Ben dün pek çok dükkânın kapısında gördüm.


Gelelim seçim yasaklarına. Yüksek Seçim Kurulu'nun resmi açıklamalarına göre, yarın sabah 06.00dan 24.00e kadar alkollü içki satılması, alkollü içki sunan mekanlarda verilmesi ve içilmesi yasak. (Bak şimdi şeytan dürtüyor zihnimi, acaba alkollü oy kullanmak yasak değil mi yoksa içki içmeyi niye yasaklasınlar, bi'de evimizde balkonumuzda oturup demlensek cezası ne ki bunun acep?) (not: Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'da alkollü oy kullanmakla ilgili herhangi bir hüküm bulunmuyor, ilginç. Anlaşılan sadece asayiş açısından konmuş bir yasak bu, gerçi o da ilginç, içki içen herkesin potansiyel "olay çıkarıcı" olduğu düşünülüyor demek ki...)

Adıyaman, Ağrı, Artvin, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Kars, Malatya, Kahramanmaraş, Mardin, Muş, Ordu, Rize, Siirt, Sivas, Trabzon, Tunceli, Şanlıurfa, Van, Bayburt, Batman, Şırnak, Ardahan, Iğdır ve Kilis İllerinde oy verme işlemi saat 07.00de başlayıp 16.00da son bulacak. Bunların dışında kalan tüm illerde oylar 08.00-17.00 saatleri arasında kullanılabilecek. Bu saatler içersinde umuma açık eğlence yerleri kapalı olacak, bu tip mekanlar müşterilerine sadece yemek hizmeti verebilecek.

Ve Pazar günü boyunca tüm Türkiye'de sabah 06.00dan gece 24.00e kadar emniyet ve asayiş sağlamakla görevli olanların dışında herkesin silah taşıması YASAK. (bu cümle devrik mi ne?) Hiç kimse silah taşıyamayacak diyelim en garantisi. Burada 5237 Sayılı TCK’de (Madde6/f) yapılan silah tanımı hatırlatmak isterim:

f) Silâh deyiminden;
1. Ateşli silâhlar,
2. Patlayıcı maddeler,
3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler Anlaşılır.

Geçenlerde bi’arkadaşım "millet, sandıkta görevliyim valla yanında törpü taşıyanı görürsem hakkında şikâyette bulunurum ayağınızı denk alın" diyordu. (kendisi vakti zamanında kızgın sevgilisi tarafından törpüyle yaralanmış birisi tabi, yarası var =) Velhasılı kelam, her türlü kesici, delici ve bereleyici alet, silah sayılıyor ona göre.

Son olarak saat 18.00e kadar her türlü yayın organında haber, yorum ve tahmin yapılması yasak, 21.00den sonra ise herkes atıp tutmaya başlayabilir. 18.00–21.00 arasında ise sadece YSK açıkladığı bilgiler duyurulabilecek.

Hâlâ nerede oy kullanacağım, seçim sandığım neresi, seçmen sandığımı nasıl bulacağım diyenler varsa TC. Kimlik numaraları ya da kimlik bilgileri ile sorularının yanıtlarını YSK'dan kolayca öğrenebilirler.

OYUNUZA SAHİP ÇIKIN!
dibine not: Oylarımızın boşa gitmemesi için oy pusulalarını doğru katlamakta çok önemli. ıslak mürekkebi dışa getirecek (zarfa bulaşacak şekilde) yani diğer partilere/bağımsız adaylara bulaştırmadan katlayacakmışız! Aman dikkat!

Read more...

Cuma, Temmuz 20, 2007

Eflatun


Bugün posta kutuma düşen maillerden biriydi. Paylaşmak istedim.

Read more...

seçimleRe bir-ki

Bi’kaç gün önce bi’sürü insan 07/07/07 çılgınlığına kapılmıştı. Buradan hepsine selam eder asıl simetrinin 20/07/2007 tarihi itibariyle bugün yaşanmakta olduğunu hatırlatmayı bir borç bilirim. (saatlerimizi 20:07'ye kurduk değil mi=)) "E bunun bize ne faydası var?" diyenler içinse, makul bir cevabım yok. Zira ben de diğer ölümlüler gibi bugün sıradan bir cuma gününün kimbilir kaçıncı tekrarını yaşayacağım. Ama simetri güzel bi’şey tabi, değişik bir tarih işte, dursun bir köşede.



Ülkenin kaderini etkileyecek olan tarihse 22/07/2007 olacak. Bunu bildiğinden olsa gerek dün başbakan aradı beni. Ben de şaşırdım telefonu açınca; “sevgili habervakti.comkardeşim ben Recep Tayyip Erdoğan” diye başladı söze. "Aa" dedim "merhaba nasılsınız?" cevap vermedi hiç başladı anlatmaya “başladığımız işleri yarım bırakmayacağız”, "ee iyi de bakanların sayın başı, tam olarak hangi işler bunlar, gemi filosu mu kuracaksınız yoksa?" diyecek oldum, baktım hiç oralı değil aynı anda konuşup duruyoruz dinlemiyor beni, "sağolun" dedim "ilgilenmiyorum anlattıklarınızla, haydi selametle" Kapadım telefonu. Başbakanın suratına telefon kapatacak kadar terbiyesiz bi’insanmışım meğer öğrenmiş oldum =)

Bir de meclisteki 541 milletvekilinden 7 (yazıyla yedi) tanesi meclis başkanlığına başvurarak sadece bir hafta resmi mesai yaparak 3 aylık maaşı hak etmediklerini, temmuz-ağustos- eylül dönemine ait yaklaşık 25.000YTL'lik milletvekili maaşını istemediklerini bildirdi. Maaşını almayacağını açıklayan milletvekilleri (ki bakabildiğim kadarıyla hiçbiri yeniden seçilmek için aday olmamış) alfabetik sırasıyla;

Cengiz Kaptanoğlu (AKP İstanbul), YOK
Ersin Arıoğlu (CHP İstanbul),
Hasan Özyer (ANAP Muğla).
Memduh Hacıoğlu (Bağımsız İstanbul)
Muharrem Eskiyapan (AKP Kayseri),
Turhan Çömez (AKP Balıkesir),
Zülfü Livaneli (Bağımsız İstanbul),

3 aylık maaşını almayacağını ilk olarak açıklayan mebuslardan Turhan Çömez dilekçesinde sadece 1 haftalık maaşını istediğini belirtirken, AKP Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir de dilekçesinde, yeniden milletvekili seçilmesi halinde (AKP Samsun 2. sıra adayı) maaşının ödenmesini istedi.

Ayrıca Zülfü Livaneli’nin konuyla ilgili bi’kaç gün önce Vatan gazetesinde yazdığı Milletvekili maaşları isimli yazısına da göz atmak isteyebilirsiniz.

Bir de bugünlerde (oy vermeyi planladığım adayın son dakikada yaptığı saçma sapan bir açıklaması yüzünden kararsız kalmış bir seçmen olsam da) beni sonuçlardan daha çok meraklandıran bir konu var. Sular! Ankara’ya gün aşırı su verileceği haberleri dolaşmaya başladı bile. İstanbul’da ise esnaf hala elinde hortumla sokakları sulamaya, insanlar foşur foşur araba yıkamaya devam ediyor. 23 temmuz sabahı uyandığımızda tıslayan muslukları, (22 temmuz günü ve gecesi aşırı elektrik tüketimi olması öngörüldüğünden) çalışmayan asansörleri, bilgisayarları görünce şaşırmamalıyız gibi geliyor bana.

Cümlelerime burada son verirken, tüm Türkiye’de 42 milyon 533 bin 41 seçmenin oy kullanacağını ve o en sonda ki 1 kişinin ben olduğumu belirtmek isterim. =D

Read more...

Cuma, Temmuz 13, 2007

boncuk mavisi

Öncelikle bana nazar değdiren kem gözler kime aitse buradan onlara sesleniyorum, gözü olanın gözü çıksın.

Bu hafta içi başıma gelenleri murphy bile açıklamaya kafi gelmiyor. En makul açıklama nazar gibi görünüyor. “Elektriğe çarpıldım kendime geldim ne ala” derken hop 40 derece ateş içinde buldum kendimi. “Bu derece yanlış herhalde benim ateşim çıkmaz o kadar” diyordum en son, ondan sonrası hep hayal meyal kareler. Dünden beri ancak kafamı boynumun üzerinde taşıyacak güce kavuştum. Bu arada burnumun ucunda bir sivilce pırtladı ki, evlere şenlik. Hayır, sivilceleri dert edecek yaşı çoktan geçtim ama hafta sonu hem fiziken, hem de moral açısından çok iyi olmam gerekiyorken ne bu sivilce ne de bu yorgunluk hali hiç olmadı hiç.

Neyse beterin beteri var deyip yakınmayı ve sayıklamayı bırakıyorum hemen. Okan Bayülgen’e bi’kaç diyeceğim var müsadenizle.

fotoğraf

okan bayülgenKendisi benim zaman zaman körkütük aşık olduğum, zaman zaman delice sinir olduğum bir adam. Çok tutkulu bir ilişkimiz var anlayacağınız. Yani benim gıyabında öyle bir ilişkim var kendisiyle, O’nun için herhangi bir bağlayıcılığı yok bu ilişkinin =) televizyonculuk konusunda bu ülkede sahiden kayda değer işler yapan 3-5 kişiden biri olmasının bir tarafa, pek çok fikrini ayakta alkışladığım, aynı ülkede yaşıyor, aynı dili konuşuyor olduğum için kendimi şanslı saydığım bir adam kendisi.

Ama bu adamla “özlem siyasette yeni” cümlesini defaatle tekrarlayan, tartışmayı gereksiz, amaçsız yere uzatan adamın aynı adam olduğuna inanamıyorum. Hoş yapmadığı çıkışlar değil bunlar ama bu kadarına ben ilk kez şahit oluyorum. Sayın Bayülgen'cim kesinlikle haksızsın(ız)!

İnsanların kendilerine hitap konusunda bir tercihleri olması en doğal hakları elbette. Ben özel hayatımda bu tip sayın hanım, hitaplarına kesinlikle takılmayan, hatta “alın böyle pozitif ayrımcılığı arka cebinize koyun böyle saygı görmesem de olur” diyen biri olarak aksini teyit etmediğim sürece yeni tanıştığım herkese bey, hanım, siz derim. Demeliyim. Nasıl ki ismi Ahmet olan birine Mehmet diye seslenmek ya da iki isimle birine onun kullanmadığı ön adıyla hitap etmek de bir çeşit saygısızlıksa, ”tercih etme imkanım varsa ikincisini tercih ederim” diyen birine, özellikle adıyla hitap etmekte saygısızlıktır.

Bir insanın sıfatı ne olursa olsun, ilk kez karşılaştığı birine ismiyle hitap etmesi hoş değil. Görüşünü, savunduğu ideolojiyi sonuna kadar eleştirebilirsiniz ama kaymakamlık yapmış birine, (bunu hiç dile getirmek bile istemiyorum ama, evli bir hanıma) yüzlerce insanın önünde “özlem siyasette yeni” demek alenen terbiyesizliktir bu ülkede. (ki terbiyesizlik TDK tarafından, Topluluk kurallarına aykırı davranan olarak tanımlanmış bir sözcüktür.)

Haydi kaymakamdı, milletvekili adayıydı, evliydi, anneydi,babaanneydi gibi sıfatları koyalım bi’yana. Sayın Bayülgen, Okan’cım, sen zaten kadının “evet”indeki soğukluğu anlayınca demişsin bir kez “özlem hanım” diye. Ardından o, tamamen hatunlara özgü bir triple (hani bir “yok bi’şey tribi” vardır, kafa sağa sola sallanır; “yok, yok bi’şey, hiç bi’şey yok” falan denir gergin bi’sesle, işte o triple) “hayır sadece soyadımı unuttuğunuzu düşündüm” diye laf çarpıtınca, resmen kendini kaybetmişsin yahu. Memesi elinden alınmış küçük çocukların “bana ne bana ne isterim” demesi gidi defalarca ve defalarca kez “özlem siyasette yeni” demişsin. O nesi yahu?! Hayır, hanımı, sayını söylemekten imtina ediyorsun madem “deli bu” de bırak kendine haline, kadın soyadımı unuttunuz mu dedi, sende Meksikalı lafını sok oku 3-5 ismini birden geç sıradaki konuya. Programın başında ikili arasında ki tartışma senin kontrolünden çıktı diye zaten gerilmişsin onu da anlıyorum az çok ama, bir kez “hanım” diye düzelmişken sonra ki inadına, “tercih hakkım varsa ikincisini tercih ederim” diyen hatuna “nasıl yani yauvv” diye çıkışmana anlam veremedim ben. Cidden şaşırtıcı yani.

fotoğraf

ÖzlemPiltanoğluTürköneÖzlem Piltanoğlu Türköne’ye ise söyleyecek şey bulmakta zorlanıyorum doğrusu. İnsan haklı olduğu bir konuda ancak bu kadar zırvalayabilir, ancak bu kadar mızıldayabilirmiş canlı yayında hemcinslerine göstermiş oldu kendisi bunu. Muhtemelen über-hiper eğitimler almış, süpersonik masterler yapmışsınızdır amma velakin Okan haklı, hitabet diye bi’şey var siyasetin içinde, oldukça da fazla yer kaplıyor. Kendi derdinizi anlatamıyorken, nasıl mülki amir olduğunuz ironik yani. Hoş kaymakamlık mevkine çıkan yollardan geçmek (bazıları için) oldukça kolay bu ülkede. Şaşırmamak lazım böyle şeylere. Ama insan üzülüyor yine de hemcinsi iki lafı bir araya getirip konuyu kapatamayınca...

Madem bu beni ilgilendiriyor, işte bunlar da benim fikrim olan biten hakkında.
Sağlık ve esenlikler dilerim herkeslere...

Read more...

Pazartesi, Temmuz 09, 2007

yine kaRa, kapkaRa


Yasemin Kınık

Duydunuz mu bu ismi daha önce. Daha önce dediğim, bu hafta sonu. Baktınız mı haberlere. Bakmadınız mı, baktınız da kanıksadığınız için hiç umursamadınız mı yoksa. Babası öldürdü onu, babası eline silah alıp vurdu Yasemin’i.

Kızını ‘töre böyle’ diye öldüren baba tutuklandı

1.5 aylık hamile Yasemin de ‘töre’ kurbanı

Ölüme 'töre' elbisesiyle gitti

Babadan hamile kızına töre kurşunu!


19 bilemedin 20 yaşındaydı. Tarlada çalışırken âşık olduğu Murat’la evlenmek istedi, vermediler. Koca bir aşireti, töreyi bıraktı ardında ve Murat’la kaçtı. Adana’ya yerleşti. Sevdiği adamın nikâhlı karısı oldu Yasemin. Babasından alamadığı rızayı devletten aldı, sevdiği adamın koynuna girdi, sevişti onunla.

Bundan sonrası biraz karışık, babası diyor ki "boşanmak istediği için öldürdüm, gelin çıktı kefeni döner ancak geri". Eşi Murat diyor ki "biz ailesiyle barıştık ben başlık parası bile ödedim aileye, amcalarıyla hasret gidersin diye gönderdim, bize komplo kurdular".

Bu nasıl bir kavram? Nasıl bir bilinç? Nasıl bir algı? Nasıl işliyor bu mekanizma?

Bir baba, nasıl vurabilir kızını? Baba ve kızı! Kız çocuklarının ilk aşkı babaları olurdu hani, babaların küçük prensesleri. Ah hadi bu tasvirler çok masalsı diyelim, Yasemin nasıl tepki vermedi, hiç mi anlamadı, kilometrelerce öteden ben bile biliyorum öldürülecek kızlara siyah giydirildiğini, o siyahları nasıl giydi Yasemin? O boş tarlaya geldiğinde bile anlamadı mı olacakları, koca bir töreyi arkasında bırakıp sevdiği adama kaçabilen o yürekli kız, hiç mi kaçıp kaybolmayı geçirmedi aklından, yoksa konduramadı mı babasına? Silahı görünce n’aptı peki? Babası ona silahı doğrulttuğunda demedi mi ona can taşıyorum, yapma diye? Yasemin nasıl düştü bu tuzağa aklım almıyor? Kaçmayı, her şeyi ardında bırakmayı bir kez başarabilen bu cesur kız kendi eliyle siyahları giyip, boş tarlaya gitmiş olamaz, olmamalı! Eşinin söylediğine göre hamile olduğunu biliyormuş üstelik.

Of, Of!


Bitmedi dahası var Yasemin’in naaşına kimse sahip çıkmıyor, hiç kimse! Kadın kuruluşlarından üç-beş kişi alıyor, kimsesizler mezarlığına defnediyor. Be Murat nerdesin sen, insan ölüm haberini alır da kuş olup uçmaz mı sevdiğinin, helalinin, çocuğunun anasının yanına. Onu öylece kimsesiz bırakır mı buz gibi morgda? Yoksa sen de mi korkuyorsun töre’den diyeceğim ama erkeğe bi’şey yapmıyor ki hiç bi’zaman töre! Senin korkacak neyin var ki? Nasıl bırakırsın Yasemin’i yapayalnız.

Ya diğerlerine ne demeli. Ailesinden bahsetmiyorum hayır, hani bıyıklı kadınlar vardı, şimdilerde partilerin vitrin süsü olan milletvekili adayları. Kadınlara pozitif ayrımcılık diyenler hani, onlar nerede?
Ya da başörtülü kadınlar. Hani "başımız kapalı diye eğitim hakkımız elimizden alınıyor" diyenler içlerinden bir kişi çıkıp, Yasemin’in yaşama hakkını yok edenler için tek cümle söyledi mi? Laf etmekle olmuyor ya bu işler, fikrini beyan eden kaç kişi var alla’aşkınıza?

Gözyaşlarım hiçbir işe yaramıyor şu anda. Kızgın olmak, üzgün olmak hepsi anlamsız. Suçluyum ben çünkü. Sen de suçlusun! Hiçbir şey yapmıyoruz bi’şeyleri değiştirmek için. Böyle 2 satır yazı yazıp, en katılımcısından 3–5 yere mail atıp, dilekçe imzalamakla olacak şey değil bu! Ben burada, eğitimli, şehirli, sosyal ve ekonomik pek çok imkâna sahip bir genç kadın olarak hiç bi’şey yapmadığım sürece, sen bu sorunla ilgili eyleme geçmediğin sürece daha ne Yaseminler, ne Güldünyalar katledilecek gencecik yaşında, ne Ü.K'ler tecavüze uğrayacak...

Ve biliyor musun eğitimle falan olacak iş değil bu.

Bu ülkede CİNSEL DEVRİM olmadığı sürece hiçbir sorunu halledemeyiz biz! Hiçbir sorunu!

Read more...

Perşembe, Haziran 21, 2007

borçsuz 2 gün dertsiz 2 gün


Dün akşam bildirmek gerekliydi bu haberi amaca daha çok hizmet edebilmesi açısından ama ben de akşam haberlerini dinlerken haberdar oldum.

TÜDEF, TÜKOBİR, (TÜKODER) Tüketiciyi Koruma Derneği, (THD) Tüketici Hakları Derneği, Bursa Tüketicileri Koruma Derneği, Adana Tüketiciler Derneği, ESTÜKDER, TÜKSAVDER, DİSK, KESK, KAMU-SEN, ASMMMO nun altına imza attıkları bir kampanya başlatılmış. Sloganı : “BORÇSUZ İKİ GÜN DERTSİZ İKİ GÜN


Özellikle kartlardan alınan haksız kullanım ücretlerini protesto etmek ve kart kullanıcılarını bu konuda bilgilendirmek amacı taşıyan kampanyanın asıl hedefi, seçim sürecine girildiği şu günlerde halka hizmet verme yarışında olan milletvekili adaylarının ve partilerin ilgisini tüketici sorunlarına çekebilmek. Bunun için kredi kartı kullanıcılarını 21-22 haziran tarihlerinde 2 gün boyunca kartla alışveriş yapmamaya davet ediyorlar.

Sivil toplum” adına sizleri boykota davet ediyorum efenim =)

Read more...

Pazar, Mayıs 13, 2007

anayasa değişikliği


Yorum yapmadan, benim gözüme çarpan aklıma takılan bilgileri sizlerle paylaşayım istiyorum aslında. Oysa bir yorum yapmamız, fikir sahibi olmamamız gereken zamanlardayız. Ancak fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmak gerektiğinden hareketle bu yazıdaki amacım sadece elimizde neler var, neler biliyoruz şöyle bir derleyip toplamak.

Daha bi’kaç hafta öncesine kadar herkes elinde anayasayla geziyordu 184 yetmez mi, 367 mi lazım diye, meclis oturumlarını canlı yayında izliyorduk kahvehanelerde ve kuaförlerde. Şimdi nereye koyduğumuzu bile unuttuk anayasaları, akşamdan akşama haberle süslenmiş magazin bültenlerinden öğreniyoruz yasama kurumunun yaptığı yeni yasaları.


Anayasa değişikliği ve bağımsız adayların oy pusulalarına eklenmesi hakkındaki (ki bu kanunda 25 yaş düzenlemesi yer almıyor, kanun yazıcılar yazamadılar diye ilgili madde metni çıkarıldı) kanunlar onaylandı, Cumhurbaşkanına yollandı. Bağımsız adayların oy pusularına eklenmesi konusu açık zaten, anayasa değişikliği paketinin neler içerdiğini anlamak içinse kanun metni ile birlikte 1982 anayasasının ilgili maddelerinin okuması yeterli bence. (kanun metni çok uzun diyenler için şu haberde konu gayet net özetlenmiş.)

Şimdi biraz süreçle ilgili öngörüde bulunmaya çalışalım. Cumhurbaşkanının önünde 3 yol var; anayasa değişikliği hakkındaki yasayı onaylayacak, veto edecek ya da referanduma götürecek. Mevcut anayasamı, anayasa hukuku kitaplarımı ve ders notlarımı açıp baktım. Eğer bu anayasa değişikliği imzalanır ve Resmi Gazete'de yayımlanırsa, neler olacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Bu noktada artık bir rejim değişikliği söz konusu olacağından öngörüde bulunmak benim haddime düşmez. Ben bu kez siyaset bilimi kitaplarımı raflardan indirir, başkanlık-yarı başkanlık sistemlerinin ne işe yaradığı ve bu sistemlerin parlamenter hükümet sistemindeki yerlerinin ne olduğu sorularına yanıtlar ararım.

Peki Sayın Sezer, bu kanunları onaylamazsa ne olur? Siyasi konjektürün bugün geldiği yere bakılırsa, cumhurbaşkanımız veto etme ve referanduma götürme yetkilerini birlikte kullanacak. Öncelikle Sayın Sezer, onayına sunulan yasayı 15 gün inceleyecek. Eğer “olmamış” derse (ki bunun sinyalini verdiği söyleniyor) TBMM kanunu Anayasa komisyonunda ve genel kurulunda yeniden görüşecek. Ki bu aşamada TBMM’nin ne yapacağını Sayın Başbakan açıkladı: “aynen geri yollarız”. Anayasa değişikliği aynen kabul edilirse, cumhurbaşkanının 2. kez veto etme yetkisi bulunmuyor, bu noktada kanunun mecliste kaç oyla yeniden kabul edildiği önem kazanacak. Eğer kabul oyları 330 ile 366 arasında kalırsa cumhurbaşkanı anayasa değişikliği hakkında kanunu zorunlu olarak halkoyuna sunacak. 366dan fazla kabul oyu alması durumunda ise kanunun halkoyuna sunulması ihtiyari. (bkz: anayasa md:175)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındada ki 5660 no’lu kanun (yani şu an cumhurbaşkanının incelemesine sunulan kanun) oylamaya katılan 377 vekilin 376 sının kabul oyuyla kanunlaştı. Maddelerin tek tek kaç oy aldığına baktığımız zaman da en az oyu 1. maddenin aldığını görüyoruz = 367 kabul. Yani yeniden görüşülme durumunda en az 367 kabul oyunun çıkabileceğini söylemek kâhinlik olmayacaktır ve Sayın Sezer'in anayasa değişikliğini referanduma götüreceğini söylemekte. Eğer halkoylaması kararı çıkarsa bu karar önce Resmi Gazete'de yayımlanacak sonra da iş Yüksek Seçim Kuruluna düşecek. YSK Anaysa değişikliklerinin halkoylamasına sunulması konusunda 3376 sayılı kanun hükümleriyle bağlı. Bu kanunun 2. maddesi de referandumun RGde yayımını takip eden 120.günden sonraki ilk Pazar günü yapılacağını söylüyor. Yani kanunun bir kez veto edilip geri döneceği ihtimali de takvime katıldığında referandumun Ekim ayını bulacağı söylenebilir.

Referandum sonucu geçerli oyların ½ +1 i (%50den fazlası) “mavi renk” çıkarsa bundan böyle cumhurbaşkanını 5 yıllığına halk seçecek, seçimler 4 yılda bir yapılacak, meclis tüm toplantılarını asgari 184 kişi ile yapabilecek. Yok, oylar “portakal(turuncu)” renk çıkarsa anayasa değişikliği tümden geçersiz olacak. Bu ne demek, Türkiye ekim 2007 nin bilmem kaçıncı Pazar günü Mayıs ortasında görev süresi dolan cumhurbaşkanının yerine yeni bir cumhurbaşkanını seçememiş bir “demokratik” ülke olacak demek.
Bu sefer yeni meclis, eski (bugün seçemeyip, anayasa mahkemesine taşıdığımız) usullere göre cumhurbaşkanı seçmeye çalışacak (mı dersiniz?).


Oylarımız çok mühim!
Önce genel seçimlerde, sonra referandumda (?), (belki de sonrasında) Cumhurbaşkanını seçerken.

Oylarımız çok mühim!
Lütfen oy kullanın!

dibine not1: Bu taslak hazırlandığı sırada henüz anayasa mahkemesi başkanı Tülay Tuğcu, "Cumhurbaşkanı anayasa değişikliğini referanduma götürmeyecek" şeklinde açıklama yapmamıştı. Anayasa değişikliği hakkındaki kanun referanduma gitmeden onaylanırsa neler olabilir? Hiç bi'fikrim yok açıkçası, dediğim gibi açar kitapları bakarız. Yönetimde istikrar sağlanmak istenirken temsilde adalet ilkesi iç edilmiş bir seçim sistemine (%10 ülke barajlı d'Hont sistemine) sahip bir ülkede Kuvvetler ayrılığı ilkesi hakkında Erdoğan Teziç'in söylediklerini de dikkate almak gerekiyor.

dibine not2: Gözden kaçırdığım bir nokta ise, Anayasa değişikliği paketinin tümden referanduma gönderilmeyebileceği olmuş. Yani Cumhurbaşkanı isterse "seçimlerin 4 yıl olmasını onayladım ama 5+5 ile halk seçsin konusunda referandum yapılmasına karar verdim" (vice-versa) diyebilir. Bir de tabi referandum söz konusu olur olmaz, hükümetin
3376 sayılı kanun hükümlerinde değişiklik yapması ihtimali var ki; o zaman bambaşka senaryolar gündeme gelecektir.

Her koşulda;

Read more...

Perşembe, Nisan 05, 2007

bıyıklı kadınlaR


“Bıyıklı kadınlar”ı duydunuz mu? Böyle söyleyince/okuyunca sizinde aklınıza ilk gelen bakımsız hatta pis ve şişko bıyıklı kadınlar mı yoksa? Hani şu eteğinin altından ağdasız bacakları görünenler :) Kampanya basına tanıtlığından beri takip ediyorum ancak bu isimle medyada yer bulmasına şaşırdım açıkçası. Bence “bıyıklı olmak şart mı” “kravat takmak şart mı”, “erkek olmak şart mı” daha amaca uygun sloganlar. Gerçi reklam panolarında (billboard sözcüğünün başka bi'karşılığı var mı?) ilk görüldüğünde ne reklâmı olduğu anlaşılmıyor ya...


Beni düşündürende işte bu aslında. Bu kampanya hangi amaca hizmet ediyor? Ülkemizde ciddi bir demokrasi aslolarak temsil sorunu söz konusuyken kadınların/gençlerin/Kürtlerin/Ermenilerin mecliste sandalye sahibi olması-olmaması-az olması/çok olması neyi değiştiriyor ki? Askeri darbe mahsulü bir anayasayla idare edilmeye çalışılan bir ülkede, ülkemde, ülke barajlı d‘hondt sistemi (bilinen adıyla %10 barajı) uygulanıyorken kadınlara, gençlere, engellilere, azınlıklara, eşcinsellere ya da kedilere-güvercinlere kota uygulaması ile mecliste yer bulmaya çalışmak ne kadar rasyonel?! Hem “mal mı bunlar canım, kota koymaya kalkıyorsunuz!” Esasen bize hizmet sunmak, toplumsal yaşayışı düzenleyici kuralları hazırlamak ve yürütmek hususunda yetkimizi devrettiğimiz topluluğun baş-nazırının kullandığı uslup ise başlı başına bir değerlendirme konusu.

Ne diyordum? Mevcut temsil sorunu çözülmeden, bu tarz bir kampanyanın işlevsel, amaca yönelik bir kampanya olduğunu söylemem mümkün değil diyordum.

  • Evet iyi niyetli bir girişim, bi’yerlerden başlamak, birilerini harekete geçirmek lazım.
  • Evet 72 yıl önce parlamentomuz, kadın temsilinde % 4.6'lık oranla(1935 seçimleri 396 milletvekilinin18i kadın) dünya ikincisiydi. Şimdi 167 ülke arasında 163'üncü sırada.
  • Evet 72 yıllık cumhuriyet tarihinde millet meclisine toplam 8291 erkek vekile karşılık, 186 kadın vekil girdi.
    Evet daha pek çok istatistiki bilgi verilebilir. Ama bu veriler bile "bıyıklı kadınlar"ın işlevsel bir kampanya olmadığı gerçeğini değiştirmez.
Bir kere somut bir eylem planı yok. Yani daha birkaç gün önce düzenledikleri (ki yanılmıyorsam mart ortasında basına tanılmıştı kampanya, daha yeni güncellediler internet sitesini) internet sitelerinden ulaşabildiğim yegane somut öneri şu: Ka-Der, 2007 seçimlerinden önce yapılması gerekli yasal değişikliklere ilişkin bir de paket hazırladı. Bu pakette, Anayasa (md:8), Siyasi Partiler Yasası (md:6), ve Seçim Yasası (md: 1)’nda değişiklik öneriliyor. Tüm partilere en az yüzde 30 kadın kotası uygulama zorunluluğu” talep ediliyor.

Yani zorunlu kota. Parti içi demokrasinin genel başkana ve/veya il başkanlarına yakın(!) olmakla eş anlamlı olduğu bir görünmez siyasal partiler kanunu varken, kadınlara özel kota uygulaması.

Öte yandan yukarıda sözünü etmeye çalıştığım temsil sorunu bi’yana, kadınların sadece kadın oldukları için meclise girmelerini desteklediğimizde örneğin daha adil bir bütçe planlaması mı yapılacak ya da işsizlik azalacak mı hemen ilk yasama yılında, yoksa kadınları salt kadın oldukları için meclise gönderdiğimizde, ülkemiz kadının yarısından fazlasının kullandığı türbana/başörtüsüne yönelik tartışmalar çözüme mi kavuşacak?

Tam bu noktada pozitif ayrımcılığa dayanan siyasetin, sistem eşitsizliklerini örtbas etmek üzere geliştirilmiş bir mekanizma olup olmadığı tartışmalarını da hatırlatmakta fayda görüyorum.

Bir de henüz tasarı aşamasında olan kadınların bağımsız aday olarak meclise girmesi planı var ki, gülen surat ifadesi tam da buraya uygun düşüyor sanırım :D Bağımsız aday olarak seçilebilmek için gerekli finansal olanaklar ve sosyal çevrenin çapı (hemşehrilik ya da tarikat bağları yerine sosyal çevre dememin tek sebebi genellemelerden hazzetmiyor olmamdır) gibi somut gerçekleri bi’yana koyuyorum, mevcut oy verme alışkanlıklarını yıkmak ne derece mümkün sizce! Oy verdiği(miz) partinin vekil adaylarından bile bi’haber olan (biz) seçmen, kalkıp tek bir kişinin planını beğeniyor diye mi kullanacak oyunu?



Benim baktığım pencereden görünenler bunlar. Bu açıdan baktığımda "Bıyıklı Kadınlar" iyimser bir “reklam” olmaktan öteye gidemiyor. Reklam sözcüğünü özellikle tercih etme sebebi ise bu linkte yer alan iddialardır. İddia diyorum çünkü Ka-der’in resmi web sitesinde projelerin nasıl finanse edildiğine ilişkin bir açıklama göremedim. Öte yandan sadece google aramalarım sırasında karşıma çıkmış imzasız bir internet metninden ötürü hocam diyebileceğim (ki kendileri Ka-Der'in kurucu üyelerindendir) sayın Şirin Tekeli’yi, Meryem Koray’ı, Çiğdem Kağıtçıbaşı’nı zan altında bırakmayı kesinlikle istemem.

Konuyla ilgili olarak neler oluyor hayatta penceresine eklediğim Nuray Mert yazılarını şiddetle (ve tarih sırasıyla) , Perihan Mağden ve Meral Tamer yazılarınıda ivedilikle okumanız tarafımdan tavsiye olunur.

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP