sonbahar-kış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sonbahar-kış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Aralık 30, 2008

sesiz beyaz, ıssız mavi

Yağmur "ben buradayım" der, "geldim bak kapına dayandım" dercesine döver pencereleri. “Aa yağmur başladı yine” dedirtir. Balkondaki çamaşırları toplatır. Gürler, çakar mavi ışıklarını. Damla damla süzüldüğünü hissedersin saçlarından, paçalarını ıslatır, şemsiyenle duyarsın, halka halka görürüsün damlalarını birikintilerde.

Kar duyurmaz geldiğini. Perdelerini kapadıysan sıkı sıkıya, açana kadar ruhun duymaz. “Aa kar yağmış” dedirtir. Balkonda buz tutan gömlekler için artık çok geçtir. Usulca erir dudaklarında, en sağlam botların içine sızıverir. En yakın sokak lambasına dikmezsen gözlerini göremezsen geceye inat beyazlığını. Çıkıp bir adım atmazsan duyamazsın sesini. Yüzünü çevirmezsen gökyüzüne hissedemezsin varlığını.

Yağmurun yeri yurdu bellidir. “Şu bulut geçse gitse” dersin.
Kar bütün göktür. Buluttur parça parça, iner yeryüzüne.

Allah’sız yağmur işlemez karanlıkta.
Kar, geceye inat bembeyaz soğutur tenini. Tane tane işler içine.





Sezen Aksu /Deli Kizin Turkusu

Read more...

Salı, Eylül 02, 2008

zephyR


Hoş geldin Eylül,
Nihayet bittirdin yazın saltanatını. Şükürler olsun bu yıl da kavuştum sana. Nur içinde yatsın dedeciğim her ramazan böyle derdi. “rabbim sana şükürler olsun bu yıl da ramazana kavuşturdun bizi.” İlk iftarda böyle ederdi duasını mutlaka. Herkes bayramı bekler, bayrama hazırlanırken onun bayramı ilk teravih namazıydı. En güzel takımını giyer, traşını olur giderdi ilk teraviye…

Hoş geldin baharım,
Hem ramazana hem eylül’e kavuşturdun bu yıl. Birden kesildi sıcaklar. Bereketiyle geldi ramazan, sabaha karşı paldır küldür bir yağmuru bastırdı ki ağustosun son gecesi "hoş geldin eylül’üm dedim, hoş geldin baharım. Bu yıl da hoş geldin."

Alıp götürdüğün yıla baktım da şimdi. Yenilikler getirdin yine bana. İbrelerimi değiştirdin. Önceliklerimi değiştirdin, kararlar aldırdın… Uykuluyum bu akşam. Aslında uykusuzum dünden. Muhasebeler yapmak istemiyorum. Yine dileklerim var. Yıllardır beklediğim tek bir dilek var biliyorsun. Önce yine o. Olacaksa bir tek o!

Sonra yeniler var sırada. Gemiler kalksın yüreğimden gizlice mesela. Nereden ve nasıl olduğunu anlamadan ben dalga kıranları aşıp dalgalara kapılsam mesela.
“Yine aynı dilek mi?” dedin. Değil işte. Farkını ben biliyorum. Yine aynı kayıkları, sandalları yollarsan bana dönüp bakmayacak kadar burnum büyüdü artık. Bütün karanlıkları aşan ışıl ışıl bir gemi kalksın yüreğimden bu kez… Rüzgârına kapılıp gideyim arkasından. Hiç dönmemecesine…

Vur deyince öldürme ama. Kendimi kötü hissettirme baharım. Birisi diyorsun hani, uzaktan uzağa durmakta orada, neden olmasın diye dürtüyorsun içimdeki şeytanları. Olmaz baharım. İlk dileğim olmadan olmaz. İçim erimiş, ateşim sönmüşken olmaz. Bu halde mümkün değil olmaz. O poker sever bi’kere. Ben Rıfkı elimde patladıktan sonra bıraktım o işleri. O 3 dil konuşur kafadan ben anamdan öğrendiğimde bocalamakta. O en sevdiğim spor diye başlayan cümleyi tamamladığında ben spor ansiklopedisinin yerini aramaya başlarım, o şarkılar söyler aşka dair benim repertuar serdar ortaç taklidi yapan yumuşakçanın notalarında kalır. En sevdiği romanı okur (hepi topu 5 karakter) hangisi babasıydı diye sorarım son sayfayı kapatınca. Bisiklete bile binemem yanında ne dengede durabilir ne kafa göz yarmacasına düşebilirim. Hep eksik kalırım onunla. Olmaz baharım. Böyle olmaz, şimdi olmaz onunla… Aceleyle çelme aklımı yok yere. Ben beklerim uzun kışları. Soğuk karları. Sen cümlelerimi geri ver önce.

Şimdi bir poyraz estireceksin bana baharım. Ne kuzeyden ne doğudan tam kuzeydoğudan eseceksin. Soğuklarını getirdiğin dağlara götüreceksin beni… Umutlarımı alacağım oradan geri. Bir başka bahara eseceğim tüm gücümle.

Hoş geldin Eylül! Hoş geldin baharım.
Pencereyi kapatmadan gir içeri. Daha anlatacaklarım var sana…


Read more...

Çarşamba, Mayıs 14, 2008

yalancı yeşil


Karlar yağdı bütün kış üstüme. İçime işledi taneler tek tek. Birlik oldular sardılar etrafımı. Her şeyin üstünü örttüler. Çıkışlarımı kapadılar bazen. Bazen soğuktan sızladı parmaklarım, tek bir sözcük çıkmadı titreyen dudaklarımdan. Elimi bile uzatamadım kimselere, kimi zaman sadece gözlerim görünüyordu tipiden, kimi zaman yapayalnızdım bembeyaz.

Sonra güneş açtı yavaştan. Eridi bahçemin karları. Kimi gözyaşı olup aktı, kimi buharlaşıp uçtu hiç var olmamışçasına. Birden tomurcuklar fışkırdı dört bir yandan, sarıp sarmaladılar yemyeşil. İçim açıldı sanki yüreğim ferahladı, yüklerden kurtuldum. Açtım kollarımı güneşe, buz gibiydi ellerim, uzattım. Öyle coştum, öyle gözümü aldı ki güneş, eriyip giden kardan adamı bile unuttum. Buz gibiydi ellerim, uzattım…

Kış çocuğuyum ben, sıcağa alışkın değil tenim. Avucumdan bir sıcaklık akarken yüreğime; “soğuk” dedim. Buz gibiydi ellerim. Gözlerimde sorular. Bahara alışmaya çalışıyordum oysa. Adamlarım hep kardandı benim, alışmaya çalışıyordum sıcaklığına.

Gitti. Arkasına bakmadı.
Gonca yüklü dallarıma ayaz vurdu.

Yoldum bahçemde ki bütün otları. Çevremdeki bütün yaban yeşillikleri söktüm attım. Boş plastik saksıları kaldırdım. Çabalamak, çapalamak, emek harcayıp kıpkırmızı kahvaltı domatesleri yetiştirmek için havalandırdım toprağımı. Öyle yorulmuşum ki; yanıma bir avuç mor menekşeyi, arkama tanıdık bir gülfidanını alıp kenara çekildim. Bir adım uzaktan baktım olana bitene. Geçen kışa, açan bahara, vuran ayaza, hiç gelmeden çekip gidene, başlamadan bitene…


Ben kış çocuğuyum işte… Hangi mevsimde hangi çiçek açar bilmem ki hiç. Yanlış baharda açtı tomurcuklarım. Şimdi kenarda durmuş tekrar kışı bekliyorum. Hiç niyetim yok yeni tohumlar saçmaya. Varsın kahvaltıda domatesler kendi bahçemden olmasın. Varsın açmasın güllerim rengârenk.

Ben şimdi kışı bekliyorum yine.. Kardan adamlarıma da razıyım artık. Bir kuru dal parçasıyla gülümseyiverir onlar bana, bir de mavi atkıyı sardım mı boynuna, güneş açana kadar bahçemde kalacak bilirim. Varsın her bahar alıp götürsün o'nu… Yalancı güneşlere çiçek açmaktansa, buz gibi ayazlara uzatırım ellerimi.

Ben şimdi kışı bekliyorum yine. Alın koca bahçe sizin olsun. Bana kışın sessizliğini geri verin yeter.

Read more...

Pazartesi, Şubat 18, 2008

kaR mavi


Sessizce yağıyordu kar,
Büyük büyük, parça parça yağıyordu.
Hiç biri diğerine değmiyor,
hiç biri ötekine benzemiyordu...
Ve kenetlendiklerinde birbirlerine hiç kimse onları ayıramıyordu.

Sessizce ağlıyordu kız,
İçin için, usul usul ağlıyordu.
Hiç kimse ruhuna değmiyor,
Her biri diğerine benziyordu...
Ve onlara baktıkça gözleri
ve sızladıkça parmakları acıyla daha iyi anlıyordu;
Bir kartopunun bile parçası olmadan, kimsecikler farkına varmadan,
eşsiz bir kar tanesi olarak sessizce eriyip gidecekti...

Read more...

Salı, Ocak 29, 2008

kış mavisi


Seviyorum kışı, hele karları...
Baharı sevinçle karşılamıştım, d.cim “
bak eylül’de gidecek” demişti de “şubata kadar yolu var” demiştim. Şubat gelmeden kar geldi kapıma. Yollarımı kapadı. Bir tipinin içine katıp sürükledi beni bilmediğim yollara. Bembeyaz bir yorgan örtüldü İstanbul’umun üstüne. "Ayıp yorgan altında olur" demiş eskiler. Bütün ayıpları örtse keşke yağan karlar.


Bir vapur yolculuğuna çıkmak üzereyim, belki de sadece Kadıköy-Beşiktaş vapuru. Beni uğurlamaya gelmiş “haydi gidiyorum ben” deyip arkamı dönecekken öpüşüyoruz. Şaşkınlıktan uyanmışım. Masallardaki gibi prensin öpücüğüyle uyanmak güzel bir şey olsa gerek, rüyası bile ne müthiş mutluluk. Anneme rağmen hala cam kenarında duran yatakta doğruldum hafiften, dışarıyı görebilmek için perdenin altından çıkardım kafamı. Çatılar beyazlamıştı. Sokak lambasının ışığında uçuşan kar taneleri görünüyordu. Güzel bir rüya görmüştüm ve odam hala sıcaktı. Başucumdaki defteri aldım, yazmaya başlamadan yuvarlak düğmeyi çevirdim, bir fal tuttum. Jeff Martin patience my love it will all be alright diyordu. O'nun sesini duyuyup sabredemeyecek biri var mıydı ki?


Bittiğinde üşümüştüm, rüyanın etkisi çoktan geçmiş, kış gelmiş, her taraf kar olmuştu nihayet.


Benim yılım yeni başlıyordu.
Umutla, hevesle ve sabırla...


Read more...

Salı, Ocak 08, 2008

soğuk mavi


Burası bir durak...Trende geçerken bir daha hiç göremeyeceğin, bir daha hiç o durakta durmayacağın bir durak. Sadece camdan baktığında nerede olduğunu anlamana yarayan bir durak dedi.

"Peki, neresindesin sen yolculuğun?"

Uykudayken yanlışıkla, uyku mahurluğuyla geldiğini zannedip indiğin yerdeyim...

"Yani yolculuğa devam edebilmek için yeni bir trenin geçmesini bekleyeceksin, bekliyorsun?" dedim.

Belki de indiğim yeri severim umuduyla öncelikle soğuk havada ısınacak bi’yer arıyorum... Tren çoktan gitti.

Ona trenin benim için yanlış tren olduğunu, aslında o istikamete gitmek istemediğimi, asıl yapmam gerekenin karşıya geçip ters yöne giden treni beklemek olduğunu ama karanlık alt geçitten yalnız başıma geçmeye korktuğumu ve bu korkaklığım yüzünden yine/hala orada olduğumu söylemedim.

"Peki, ben neden bu duraktayım sence?" diye sordum.

Belki sen de üşüdün , belki sen de o durakta biraz beklemek ve indiğin banliyöden sonraki Express treni beklemek için buradasın ama geldin madem bi'kahvemi içmeden bırakmam dedi. Belki de sadece bu karşılaşma için diyordu sözünü kestim.

"Anlaşılan ikimizde yanlış duraktayız. Sen bu duraktan nasıl gideceğini biliyorsun bense ne yapacağıma dair en ufak bir fikre sahip değilim. Sanırım karar verene dek soğukta tek başıma oturup raylara düşen karları izlemek en iyi çözüm."


Read more...

Cumartesi, Ocak 05, 2008

gRi kaR

İnsanın sıcak bir evi olması ne büyük lüks aslında. Duştan çıkıp, saatlerce bornozla oturabilmek, lapa lapa yağan karı bir fincan kahveyle pencere kenarında izleyebilmek... Ama n’apıyo insan? En sevdiği şarkıları açıyor, koltuğuna yerleşiyor, kahvenin kokusunu içine çekiyor, çikolatasından bir parça ısırıyor ve o tatla, o kokuyla yıllar öncesine gidiyor. Bir başka soğuk kış gününde buluyor kendini. O günü yaşamaya başlıyor yeniden an be an. Tanıdık birkaç nota değiyor kulağına, eli telefona gidiyor, silmeye kıyamadığı bir mesajı buluyor arşivden. Gözyaşları yol yol ıslatıyor tenini. için için ağlamasına engel bir de hıçkırık peydah oluyor. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor salak. Neye ağladığını bile bilmeden... Bu büyük lüksü bir eziyete çeviriyor. Sıcacık bir odayı hüzünle dolduruyor.

Git soğuk sokaklarda ağla sıkıyosa bakalım, kar taneleri yüzüne gözüne dolarken, parmak uçlarını hissetmezken, dudakların kanarcasına çatlamışken ağla bakalım. Elinde ki büyük zenginliği iç etmek kolay tabi, marifet buz gibi bir evi kahkalarla ısıtabilmekte. Nerde o marifet sende? Nerde o mutlu neşeli insan ha, nerdeeee?

Read more...

Salı, Kasım 06, 2007

masmavi

Hissediyorum, çok güzel bir gün olacak bugün.

Serin ama güneşli ve keyifli bir pazarın ardından, bol yağmurlu sakin bir pazartesi bitti. Tesadüfler ve rüyalar bitmek bilmiyor.

Güne DOSTUM dediğim nadir insanlardan birinin sesiyle başladım. “Ne uyuyorsun kızım, kalksana teyze oluyorsun” diye çığlık atıyordu. Çığlık attım, kahkaha attım ve sevinçten ağladım konuşurken. Daha fasülye kadar bile olmayan bi’şeyin insana bu denli mutluluk vermesi ne garip!

Son anda metroya yetiştim, içerde M.yle karşılaştım, güle konuşa inerken C.yi gördüm. Sadece kalabalıkta kaybetmemek için koluna girdiğim M.yi sevgilim sandı. M.de fark etti bunu, bozmadı hatta devam etti. C. “hayatının yoluna girdiğine sevindim” gibi abuk ötesi bir cümle kurdu. ‘Hayatımın rayından çıktığını kim söyledi ki sana?’ deyince şapşallaştı. “Yok, öyle değil de siz ayrıl..” diye başlayacak oldu, yanımdakini sevgilim sandığı için devam edemedi. “Merak etme, çok mutluyum” dedim. Söylediklerine bir nebze olsun aldırmadım. M, “kimdi bu?” diye çıkıştı. Onun en yakın arkadaşlarından biri dedim. “iyi yapmışım o zaman, ne işi varmış İstanbul’da” diye sırıttı. Ben de sırıttım.


Dönerken otobüste zınk diye bu şarkı çalmaya başladı kulağımda.
Ben yeni şarkıyı yüklemedim ki bu alete, adım gibi biliyorum. Hem ondan haber almışken, onu düşünmem gerektiği halde düşünmediğimi fark etmişken. 1 yıl önce bugün dinlesem bu şarkıyı ağlamaktan şişerdim herhalde. Ayrılık sebebimiz, memleketi ve hatta adı, ne ararsan var sözlerinde. Şimdiyse gülümseyen yüzümü görüyorum yansıyan camdan. Gülümsüyorum. Ben yüklemedim bu şarkıyı müzik çalara, biliyorum. Kurcalamıyorum hiç.

Yağmurda bi’güzel ıslanıp eve geldim. İ. benim için çok güzel şarkılar çaldı. Yani bana çalmadı aslında bütün sourberry dinleyenlere çaldı ama ben çok keyifle dinledim, diğerleri umurumda bile değildi =) Kâh eğlendim, kâh içlendim, güzeldi.

Oturup bi’şeyler okudum. Çok hoşuma gitti. Bir kahve yaptım bol köpüklü, çikolatamda vardı keyfim tamamdı. Yalnız magnum çikolata üretmiş kimse bana haber vermemiş, bana haber vermedikleri gibi bizim civardaki tüm marketlerde stokları tüketmişler. Aşk olsun efenim, teessüfler hepinize yani.

Aşk olsun demekle, aşk oluyor muydu sahi?

Umrumda değil, bugün çok güzel bir gün olacak biliyorum, hissediyorum.
Senin günün de güzel geçer umarım.

Read more...

Pazar, Eylül 16, 2007

GÜZ BAŞLANGICINDA BİR HAFTA SONU İÇİN ÜÇ ŞİİR*

Ataol Behramoğlu/HÜZÜNLÜ PAZAR

Hüzünlü Pazar beyaz meleklerin ilahiler söylediği
Aşkın güzelce yıkandığı sımsıkı kefenlendiği

Yaz geçmiş, gelip çatmış bağbozumu vakti
Genç kızların mutluluğu bir mevsim daha ertelediği

Hüzünlü Pazar, geçmiş pazarların anısıyla kavuniçi
Çocukların hep kursaklarında kalan sevinci.



*Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var-Toplu Şiirler II
Adam Yayınları Sf:117

Hakkında en detaylı biyografiye sözlükten ulaşabildiğim Ataol Behramoğlu bu şiirleri Maltepe Askeri Cezaevinde 10 ay tutuklu kaldığı 1982’nin Eylül ve Ekim aylarında yazmış. Dört duvar arasındayken günlerin birbirinden hiçbir farkı yokken, nasılda güzel tasvir edilmiş bir hafta sonu. Cuma gecesinin kalbi inleten rüzgârı, Cumartesinin pembe rüzgârları, aşkları öldüren Pazar...

Read more...

Cumartesi, Eylül 15, 2007

GÜZ BAŞLANGICINDA BİR HAFTA SONU İÇİN ÜÇ ŞİİR*

Ataol Behramoğlu/YİTİK CUMARTESİ

Yitik cumartesi, boğuk cumartesi, ağladığım cumartesi
Pembe rüzgârların kırlardan inildeyerek geçtiği

Uzun cumartesi, yitirdiğim her gibi sancılı
İpte sallanan çamaşırlar ve rüzgârda vuran kapı

Seni sevmeme, beni sevmene engel olan şeyler
Hayatımızdan koparılıp alınmış cumartesiler

Çılgın cumartesi, ölgün cumartesi, yaşanmamış bir aşk gibi
Camlara takılıp kalmış doğmamış çocuk gözleri

Suskun cumartesi, küskün cumartesi, beyaz bir kurdela,
lekelenmiş
Ölüm kadar katı ve hayatımız gibi zedelenmiş





*Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var-Toplu Şiirler II
Adam Yayınları Sf:116

Read more...

Cuma, Eylül 14, 2007

GÜZ BAŞLANGICINDA BİR HAFTA SONU İÇİN ÜÇ ŞİİR*

Ataol Behramoğlu/ISSIZ CUMA

Uyudum, uyandım, değişen bir şey yoktu
Issız Cuma, sıradandı ve soğuktu

Yorgun bir kadın çamaşır yıkadı
Mumu yaktı, pancurları kapadı

Bıkkın bir rüzgâr dağıttı ikindiyi
Delik deşik inledi gecenin kalbi.



*Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var-Toplu Şiirler II
Adam Yayınları Sf:115

Read more...

Pazar, Eylül 02, 2007

zephyR

Hüzünlü ama üzgün değil,
Kızgın ama küskün değil,
Yorgun ama yılgın değil,
Mutsuz ama umutsuz değil,
Korkmuş ama cesaretsiz değil...

Hoş geldin eylül, hoş geldin sonbahar.

Toparlanıp geliyorum ben de arkandan, şu hüzünleri valize koyacağım önce yazlıklarla birlikte, kızgınlıklarım zayıf sararmış yaprakların gibi; içten bir gülüşle uçup gidiyorlar bir bir. Yorgunlukları boğazın hırçın akıntısına bıraktım çoktan, bir şarkı savurdum arkalarından, bir kadeh de şarap. Yazın son günü içimi üşüten rüzgârına verdim mutsuzlukları, çok değil iki damla yaş aktı gözümden, tutmadım.

Şimdi bir deli poyraz estireceksin bana, ne kuzeyden ne doğudan, tam kuzeydoğudan eseceksin. Denizi çarşaf gibi dümdüz edecek, dudaklarımı kurutacak bir poyraz, sonra bir yağmur yağdıracaksın, bardaktan boşanırcasına, beni seline katıp gökkuşağının bittiğe yere götüreceksin kimselerden habersiz. İşte oraya bırakacağım korkularımı. Hayatın en büyük servetini alıp geri döneceğim tekrar. Bu bizim küçük sırrımız olacak seninle. Kış gecelerinin sakladığı sırların yanına koyacağım, kimseye bilmeyecek

Hoş geldin Eylül!
Hoş geldin Baharım!

Sen gezinedur saçlarımda, yaramaz oyunlar oyna eteklerimde, toparlanıp geliyorum arkandan...

Read more...
doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP