saRı
Uzun bir araba yolculuğu. Hiç ışık yok etrafta, sadece arabanın gösterge lambaları, açık yeşil. Uzun upuzun bir yol, dümdüz. “Dance of bad angels” çalıyor. Yanında uyuklayan sevgilisi. Ya da sevdiği. Sevdiği birisi. “gidiyoruz” deyince “nereye?” diye sormadan kalkıp peşine takılabileceği, telefonun öbür ucundan “bırak saçınla oynamayı da, neler oldu anlat bana” diyebilecek biri. Ya da yalnız, yek başına. Yol upuzun.
İnce, tiril bir elbiseyle sokaklarda yürümeye başlıyor. Güneş hafifçe ısıtıyor, yakmadan. Saçları uçuşuyor sabah meltemiyle, hafif tuzlu. Batıda ay, doğuda güneş görünüyor. Göğün bir tarafı lacivert, akşamdan kalma, bir tarafı turuncu. Sıcak ekmek, taze poğaça kokusu geliyor burnuna dalga dalga, çizgi filmlerdeki gibi. Sokak kedileri yalanıyor balıkçıya. Yaşlı balıkçı ağır ağır indiriyor kasaları takasından. Acele nedir bilmiyor sanki. yavaş, dingin, huzurlu. Bir de sönmek üzere olan bir sigara ağzında. Genç sevgililer ya da sevgili olamayacak kadar saf çocuklar geçiyor bisikletle. Bu karede ki en hızlı şeyler o bisikletler...
Fanatik bir kış çocuğu olan ben yazı mı özledim yoksa? (“kış güzeli” dese biri bana, çok sevinirim, çok severim bana bunu diyeni. Güzel dediği için değil, kışı ne çok sevdiğimi bildiği, beni böyle sevdiği için.) Yaz değil de galiba yapamadıklarıma duyduğum özlem bu. Özlediğim her şey bu karede sanki. Özlediğim tek şey bu karede. Neden kediler onu bilmiyorum. Ne severim ne de özlerim kedileri...
2 akıllı çıkaramadı:
şarkılar taşır beni daha çok "bu hayali ortamlara". geçmişte,- sanırım kasım-aralık gibiydi nigel kennedy'nin ajde jano şarkısıyla gitmiştim en son. bir de açılış paragrafınla.
Can yücel'in dediği gibi gidemiyoruz belki ama istemek de güzel!
beni buralara götüren neydi bilmiyorum. ama haklısınız insanı en çok şarkılar götürüyor böyle alemlere.
şimdi bir daha düşünüyorum da ulaşılmaz bir kare değil bu, yaşamak için gerçekten istemek yeterli olsa gerek.
Yorum Gönder