moR-mavi-laciveRt
Bunu anlatmak güç demiş ama öyle güzel anlatmış ki: "Hiç kimse bir diğerini kurtarmakla yükümlü değil. Belki elimi tutabilirsin ama beni sırtlayıp içinde bulunduğum 'şey'den kurtarabilmen mümkün değil. Belki sana güvenip arkandan gelirsem mesafe katedebilirim ama bunun seninle alakası yok inan."
Evet bunun seninle alakası yok tam olarak. Kimseyle yok hatta. Tek derdim doğrularımla ve inandıklarımla bir bütün halinde yaşayabilmek. Herhangi bir şey için hırsa kapılmadan, sadece mutlu ve huzurlu olmak için atabilmek attığım her adımı. Hayatı kolaylaştırabilmek, basitleştirebilmek, bir bardak çayı bu benim için demlendi gururuyla içebilmek...
Hani “Atlas Vazgeçti” de denir ya; "Hiç kimse size hayatınızın kendinize ait olduğunu, iyinin de onu yaşamak olduğunu söylemedi", diye. Aynen öyle. Herkes kendi hayatını yaşasa basitçe, kendine yeten kadarıyla, mutlu bir dünyamız olacak aslında. Kapımızın önünü süpürsek her gün, sokaklarımızda temiz olacak aslında. Evet bencilce kendi hayatımı yaşamak istiyorum ben de, kimseden sorumlu olmadan, kimseye hesap vermek zorunda olmadan bana huzur verenlerle birlikte, mutlu olmak için çabalayarak. Bu demek değil ki gamsız ve vefasız insanın tekiyim...
Sadece “hiçbir şey yapmadan” yaşayabileceğimi bilmek istemiyorum, birileri ben bu şekilde var olabileyim diye çabalayıp dursun istemiyorum ya da birilerine miras (isim, para, şöhret) bırakabilmek için harcamak istemiyorum tüm hayatımı. Kendi hayatımı kendi bildiğimce yaşamak istiyorum. Bu yüzden kimse sırtlanıp kurtaramaz beni içinde bulunduğum bu “şey”den. En iyi ihtimalle cesareti ve sabrı olan(lar)la yürürüm bu yolda.
Gibi bi’şeyler işte...