Cumartesi, Haziran 28, 2008

seRsem mavi

Zaman zaman herkes bi’şeyler unutur diğ mi? Alışverişte yoğurt almayı, havuza giderken güneş kremi almayı, derse giderken notları almayı, evin anahtarlarını, otomobilin ruhsatını… Normal yani. Olabilir, unutabilir insan. Kafamızda her gün onlarca tilki dönüp duruyor zaten.

Lakin bir insan işe gitmeyi nasıl unutabilir? Yok yani aklım almıyor. Tamam zaten akıllı biri olduğumu iddia etmedim hiçbir zaman (yani çoğu zaman) (yani tamam kabul akıllı olduğumu bilirim ama bunu dile getirmem genelde) yine de olacak iş değil yahu! Cuma sabahı işe gitmeyi unuttum! Ben, şahsen bizzat kendim işe gitmeyi unuttum!


Şimdi düşünüyorum düşünüyorum, bir cevap bulamıyorum. Bu ne başlayabildik doğru dürüst ne de bitirebildik haller beni bu kadar mı etkiledi yahu? N’oluyo kızım kendine gel 2 dakka. Bi'silkelen bi'dur bi'sakinleş, düşünme artık, bırak, bitti geçti. Oldu da bitti maşallah. Olamadı gitti yaaallah. Bunca hesap kitap neden hala?
Yok verecek bir cevabım. Saflığımdan, iyi niyetimden, salaklığımdan belki de.


İnsan Perşembe akşamı için futbol manyaaa kocaman bir grupla Rusya-İspanya maçını dev ekranda izlemek dururken, eve gidip pineklemeyi seçerse böyle oluyor aslında. Akşam yemeğinde esen soğuk rüzgârlardan kaçıp, odasına saklanıyor. Biraz kitap karıştırıyor. Aklına bir başka kitap geliyor, kitaplığı karıştırırken kardeşinin maliyet muhasebesi notlarını buluyor.…

Aşk değil, sevgi değil başka bi’şey bu ama ne, neden atamıyorum aklımdan bir türlü?

—Alternatif maliyeti çok büyük oldu bu ilişkinin, o yüzden sindiremiyorsun hala.

—Fırsat maliyeti neydi alternatif maliyet neydi? Bence fırsat maliyeti daha büyük oldu.

—Aynı şey onlar be, sen diplomayı bakkaldan da almadın halbuki, topla şu kafanı artık kızım.

—Evet, bence de. Ben mesela bu adamla tanıştığımda spora başlamış olsaydım ve onunla geçirdiğim saatleri spor yaparak geçirseydim şu anda Madonna gibi bir vücudum olabilirdi.

— Tabi tabi hatta tenise devam etseydin Sharapova olmuştun bugüne kadar.

—Ya da şan dersi alsaydım şu anda Ajda Pekkan gibi şarkı söylüyor olabilirdim.

—Ya ya diğ mi? Bu örnek verdiklerimizin neden hepsi sarışın oldu kuzum?

—HaHaHa, var ya sarışın bi’hatunla beraberse çok gülerim ha!

—Oooo level atlamışız hayırdır. Sana ne? Kiminleyse kiminle bunların hesaplarını mı yapıyorsun?

—Off hayır yapmıyorum. Keşke onu tanıdığımda yapmakta olduğum şeyden vazgeçmeseydim. Ona bu kadar bağlanmazdım o zaman.

—Sen onun yüzünden vazgeçmedin o "şey"den bu biiir.
İkincisi o şey gerçekleşseydi hayatın boyunca mutlu olamayacaktın zaten.

—E hala mutlu değilim ki. En azından o zaman başarılı ama mutsuz olurdum.

—Şu anki mutsuzluğun tamamen amaçsızlığından şekerim. Sapla çöpü karıştırma birbirine.

—Off bilmiyorum. O gayet iyi bir bahaneydi vazgeçişim için.

—Ama bu herhangi bir ilişkiyi başlatmak için iyi bir bahane değil şekerim. Anlas artık bunu. Bırak dağınık kalsın böyle. Bak şurada ne güzel demişsin “olmuyorsa olmaz yani. ‘Hayatta her şeyin bir sebebi var’cılar”dansın sen.

—Öyleyim di mi?

—Öylesin, üstelik eşsiz bir kar tanesisin. O yüzden bozuyor bu sıcaklar seni, kalk bi’duş al serin serin…


Bu kadar düşünce bünyeye zarar tabi. Duşun ardından serin serin uyku iyi geliyor. Sabah her zamanki saatinde kalkıyor, daha yataktan çıkmadan aklından geçiriyor; “Bu gün önemli bi’şey mi vardı sanki bi’şey mi unuttum ben” kalkıp banyoya gidiyor. Türk’ün aklı ya kaçarken ya yüzünü yıkarken hesabı, tilink bir ampul yanıyor başının üstünde.

“Bu sabah toplantı vardı!!!”

Saate bakıyor, başlayalı yarım saat olmuş… Işınlanmayı hala icat edememiş bilim insanlarına bir küfür savuruyor. Sonra utanıp geri alıyor küfrünü, kendine çeviriyor. Bir insan işe erken gideceğini nasıl unutabilir. Bir insan sabah ilk iş toplantıya gireceğini nasıl unutabilir. Üstelik daha 1 gün önce yöneticisi kendisine “şu yeni projeyle ilgili önerini bu toplantıda mutlaka dile getirmelisin. İ. Bey senin fikrin hayata geçerse başında olacak en üst düzey yönetici. Ben değerlendirmeye aldığımız önerilerden bahsederken topu sana atarım, sen detaylı olarak açıklarsın önerini” diye süper ötesi bir teklif yapmışken.


Geçiş hedeflerimle ilgili böyle müthiş bir fırsatı yakalamışken, o toplantı için işe 2 saat erken gideceğimi nasıl unutabildim hayretler içerisindeyim. Utancımdan nereye gireceğimi bilemedim şirkette. Bir de normal mesai saatimiz geldi üstünden 1 saat geçti hala kimse yok ortalıkta. Uzadı da uzadı, bir türlü çıkamadılar, stresim iyice tavan yaptı. Gerçi ilginç bir şekilde benim fikrimle ilgili konu hiç açılmamış. Şu anda lansmanı yapılmak üzere olan projeyi didiklemişler 3 saat boyunca. Ama çıkan herkes çok verimli geçtiğini söyledi, konuşulanları duyunca bir kat daha arttı kaçırdığım için duyduğum pişmanlık.


Sonra bizim big sister esti gürledi tabi. İşin kötüsü toplantıyı tek kaçıran ben değildim ve toplantı sırasında da ciddi gerginlik yaşandığı için kendisi hırsını biz gelmeyenlerden aldı. “Hepinizden yazılı savunma istiyorum, geçerli bir mazereti olmayanlara yazılı uyarı vereceğim” diye gürledi ve terk etti binayı. Artık kendisinin muhteşem bir hafta sonu geçirmesi için dua etmekten başka çarem yok. Belki keyifli bir hafta sonunun ardından, Cuma gününü unutmuş olur ve pazartesi sabahı bizi biraz kalaylayıp, işimizin başına yollar. Yoksa bu ilişkinin maliyeti, alternatif maliyeti, marjinal maliyeti, sabit maliyeti ve daha başka neyi varsa hepsi işte çok büyük olacak, ÇOK Hatta uzun dönem artan maliyet kavramına en iyi örnek ben olacağım bu gidişle...




dibine not:
—kızım ben Maria’yı bu yıl avusturalya açık’ta şampiyon oldu diye örnek vermiştim, başarılı kadın manasında yani, o fotoğraf ne öyle be?
—ben kolundaki saati merak ettim, ne marka acaba? Süper görünüyor.

0 akıllı çıkaramadı:

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP