Pazar, Eylül 21, 2008

zamansız pembe

Nerede nasıl ne zaman doldurmuştu bu cd.yi, arabaya ne zaman götürmüştü de cd çalara takmıştı? Hah. Bir kere daha küfredebilirdi gereksiz ne varsa hatırlayan ama havuz problemi formüllerini hatırlamayan zihnine. Gerçi doğruya doğru arabada olduğunu bilmiyordu. Yağmurda kitlenmiş klasik İstanbul sıkışıklığında aynı cümleleri tekrarlayıp duran klasik İstanbul djlerinden bıkmıştı.
“Cumartesi günü sadece gece dışarı çıkmak için icat edilmiş bir gün değildir kardeşim. Şu anda trafiği tıkayan taşıtlardan biri de benimkiyse bu illa gece gezmesine gittiğimi göstermez keyifli bir iftar yemeğinin ardından evime ulaşmaya çalışıyorum sadece.”
'Bizi arayın' diye telefon numarasını veren adamın numarasını tuşlarken bunları söylemeyi düşünüyordu. Neyse ki aradığı numara meşguldü. “Benim bu işleri 15 yaşında bırakmış olmam lazımdı” diye gülerek bastı cd düğmesine. Birden bire aniden başladı Latin gitar ezgileri. Hemen akabinde davul. “Aa bu Sertap” sesini biraz daha açtı.



Get this widget | Track details | eSnips Social DNA



Zannettim ki en fazla bir kaç yıl sürer en büyük ayrılığın acısı
bir askın bittiği yerde biri baslar
Elbet onun da diner sancısı


Sesi sonuna kadar açtığında eşlik ediyordu artık.


Zannettim ki gün gelir avunur insan
Her kederin vardır tesellisi
En büyük acıları dindirir zaman
bulunur her şeyin bir çaresi.

Trafik biraz açılmıştı, fırsattan istifade gaza yüklenmeye başladı.


Ah hayır, yalan, hala seninim
hep senin deli sevgilinim
ah yalan, yalan, yalnız seninim
hep senin, senin...

Nasılda içten “ah” çekiyordu sevgilisine. Öyle kaptırmıştı ki, tekrar tıkanan trafik sinirini bozdu. Gazlayıp gitmek istiyordu sadece. Neyse ki durmuyordu şarkı. Levent yüksel seslenmeye başladı arkadan.

Unutamadım, unutmadım
hasreti büyüttüm içimde
gerçeğimde, düşümde
sen bin bir biçimde

Eve döndüğünde öğrenecekti direksiyonuna gitar muamelesi yaptıran adamın Erdem Sökmen olduğunu. Sıkıcı toplantılarda uzun tırnaklarıyla masayı tıngırdatmayı da çok severdi zaten. Ara melodi tam da buna uygundu. Oradaki Sezen’in çığlıkları mıydı?

Kim bilir kaç ilkbahar geçti, yaz geçti
yetti bu sürgün bu ceza yetti
yokluğunu aldım koynuma her gece,
sevincim ümidim hepsi bitti.

Buraya kadar ezbere gelmişti de bu kısmını ilk kez dinliyordu sanki. Ne demek lan “yokluğunu aldım koynuma her gece.”? Daraldı. Tokasını çıkardı. Dikiz aynasının arkadaki araçları görmek için icat edilmiş olması çok can sıkıcıydı. Kendini görmek üzre açıyı düzeltirken göz göze geldi arkadaki şoförle. Eve gidene kadar bu şarkıyı dinlemek istiyordu. Repeat, alt+f den sonra icat edilmiş en süper kısa yoldu.

Camını açtı. Geçen gece bastıran yağmurda hasta olmuştu zaten, içeri birkaç damla daha girse erimezdi şeker gibi.
Sertap başa döndü. Yine kısılmış sesine aldırmadan bağıra bağıra eşlik ediyordu artık.

En büyük acıları dindirir zaman
bulunur her şeyin bir çaresi.


Sadece parmaklarıyla direksiyonda ritim tutmuyor, omuzlarını oynata oynata, deli gibi çığlık çığlığa şarkı söylüyordu. Aynada gülen gözlerini gördü. “Ah hayır yalan, hala seninim” derken yüzündeki ifadeyi gören sevgilisine yakarıyor zannerder, duyan sertap’la aşık atıyor sanırdı. O ,“gerçeğimde düşümde sen bin bir biçimde” dedikçe unuttuklarıyla yüzleşiyordu… Cumartesi gecesi bundan daha iyi bir eğlence olmazdı.

Öyle kaptırmıştı ki, zaten ıslak olan yolda arabaya patinaj çektirmesi hiç de zor olmadı. Güldü yine. Gaza gelmesi için tek bir şarkı yeterliydi işte. Bütün günün yorgunluğu bagetler bateriyi dövdükçe parçalanıp gitmişti. Davulun ritmine uygun bi’şekilde durdu yine trafik. Parmaklarında gezen saçlarına takılan birkaç dökülmüş teli dışarı atarken fark etti solundaki şoförü. 'Nerden tanıyorum?' diye düşünmesine fırsat kalmadan az önce dikiz aynasında göz göze geldiğini hatırladı. Gülümsedi adam. Ne yapması gerektiğini bilemedi. Bu şehir trafikte ona gülümseyen genç bir adama nazikçe karşılık vermek için fazla tehlikeliydi. O ise her şeye rağmen kafasını kabaca sağa çevirip, camı kapatamayacak kadar umutluydu medeniyetten. Yine de ne yapması gerektiğini bilemedi. Eğer aynada göz göze geldiklerinden beri izliyorsa adam şarkının 2 tekrarı boyunca yaptığı bütün şebeklikleri görmüştü. Bu gülümsemek için yeterince iyi bir sebepti, aynı oranda temkinli olması içinde… Arabanın marka, modelinden arka tarafta asılı duran ceket, kravattan şehir hanzosu olamayacağı yönünde çıkarımlar yapıyordu bi’yandan. Belli belirsiz gülümsedi adama. Ufak bir trafik flörtü ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Müziğin sesini kıstı. Şarkıyı duyuyor ama hissetmiyordu artık.

Aniden, yolunu değiştirip sahilden gitmeye karar verdi. Hızlı bir manevrayla sağa geçti. İlk sapaktan kıvrıldı. Sahile çıkan yol gayet açıktı ama sahil trafiği beterdi kuşkusuz. Arabayı nereye çekip soluklanabileceğini düşünüyordu bi’yandan. Bu ani yol değişikliğinin o küçük flörtten kaçmak için değil oyunu uzatmak için verilmiş bir karar olduğunu itiraf edemezdi kendine. Bu yüzden sahile çıkmak için meşru bir sebebe ihtiyacı vardı Tabi ya! Yaz ortasında görüp âşık olduğu bilekten bantlı o mor pabuçlar ya da minik fiyonklu maviler sezon sonu indirimine girmiş olmalıydı mutlaka. Bu ayki ekstresi de kesildiğine göre derimod depo’ya gidilmeli, o pabuçlar denenmeli ve sahip olunmalıydı. Bunu nasıl akıl edememişti bugüne kadar. Evet, süper bir karardı sahil yoluna kıvrılmak! Yol şaşırtıcı derece akıcıydı. Birkaç yüz metre ilerdeki ışıkları yeşilde yakalayabileceğini düşündü ve epey hızlandı. Oysaki en mühim murphy yasalarından biriydi; Acelen varsa hep kırmızı yanar.

Önünden çocuk arabasıyla geçen genç çifti takip etmeye başladı gözleriyle. Bu saatte hem de çocukla yağmurda gezmek için çıkmış olamazlardı. Herhalde mecbur kaldılar… Ürperdi birden. Camı hala açıktı ve üşümüştü. Kapatmak için kafasını çevirince boş bulundu ve koltuğunda hafifçe zıpladı. Ürpermesinin sebebi rüzgar değil, üzerindeki bir çift yabancı gözdü. Genç adam yine solundaydı ve yine gülümsüyordu. Bu kez oldukça cüretkardı bakışları. Şaşkın şakın güldü o da. Adamın camının da açık olduğunu ancak sesini duyunca idrak edebildi. “pardon yanlış anlaşılmak istemem böyle takip ediyormuş gibi ama…”
"Lanet olsun!" dedi içinden. "Bu herif şimdi eve kadar takip ederse ne halt edeceğim ben.?"Nasıl bu kadar düşüncesizce davranmıştı. Düşüncesizce davranmamıştı aslında, adamdan kaçmak için yolunu değiştirdiğini söyleyebilirdi. Arkadan çalan sert kornayla kendine geldi. Normalden yavaş bi’hızla ilerlemeye başladı. Ne yapacağına karar verene kadar hızlanmazdı. Migrosa girip orada vakit geçirebilir ve eğer dönerken kendisini hala takip ediyorsa oralarda polis çağırabilirdi. Mado, migros, YSM cumartesi akşamı yeterince kalabalık olurdu zaten. Basıp hızlanabilir, ilk gördüğü trafik otosunun yanında durup plakasıyla birlikte şikâyetçi olabilir, duruma göre kardeş ve/veya baba eskortuyla eve dönebilirdi. Bu fikre acayip sinir oldu. Kendi işini kendi halletmeliydi.

Kafasını tekrar çevirince adamı göreceğini sanıyordu. Yoktu. Dikizden arkayı görmek istedi, kendine göre ayarlanmış aynada kaygılı gözlerini gördü. Bu kadar yavaş gitmesi de tehlikeliydi aslında. migrosun otoparkına ulaşana kadar gaz kesmeyecekti. Sola geçmek için dikizden bakınca tekrar gördü arabayı. Hızla tekrar yanına geldi. Bu arada ikinci kez kırmızı ışığa gelmişlerdi. Sahil yolunda ne zamandan beri bu kadar çok trafik lambası vardı?

“Bak gerçekten seni korkutmak istemem. Ben YSM’nin starbucksında bi’kahve içeceğim. Eğer oraya dönmez devam edersen, arkanda olmam.”

Ne kadar hızlı konuşuyor, bu ışık daha kaç saniye sürecek…

“O kadar doğal ve tatlıydın ki şarkıyı söylerken, kalabalıkta seni kaybetmek istemedim. Sadece bir kahve.Lütfen!”

“Seni kaybetmek istemedim”
“Seni kaybetmek istemedim”
“Seni kaybetmek istemedim”

Işık yeşile döndü. Debriyaj, vites, gaz bunların sırası böyle miydi?

“Seni kaybetmek istemedim”
“Seni kaybetmek istemedim”
“Seni kaybetmek istemedim”

Kim bilir kaç ilkbahar geçti, yaz geçti
yetti bu sürgün bu ceza yetti

Dedi Sertap kim bilir kaçıncı kez.
“kaybedecek neyim var ki?” dedi kız kim bilir kaçıncı kez.
Karar vermek için zaman ihtiyacı vardı.
Sahil yolu akıcıydı…



kim blir belki de to be continued'dur bu hikaye. neden olmasın

4 akıllı çıkaramadı:

ABİ 21 Eylül 2008 13:01  

çok güzeldi yine..
ee, devamı var mı, biz mi karar vericez?

mahallenin delisi 21 Eylül 2008 22:10  

abi; eksik olma, sonuna kadar katlanmışsın.
ya aslında sonu, yine hikayenin içindeydi ama kısaltmaya çalışırken kurgu hata verdi. sanırım "to be continued".

beenmaya 22 Eylül 2008 11:35  

aslında bir yanım böyle kalıversin diyor. herkes devam ettirsin kendimne. ama bir yandan da senin sonunu merak ediyorum...

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP