kaRanlık beyaz, paRlak tuRuncu
Benim ne işim var orada?
Peki ya demezlerse? “Olmadı canım, belki başka zaman” derlerse. Var mı bir B planım. Benim var da, ne kadar gerçekçi? Ayrıca babamı “olduğuma” bu kadar ikna etmişken tekrar başa dönersem…
Offffff ve ya poffffff ya da püfffffff.
Neyse bakalım. Her şey sonuçlansın hele.
Bi’de tüm bunlar olurken H. kişisi karşıma geçmiş “bu kızla var ya, tophane’ye gider tavla oynayıp nargile de içersin, F1 de izlersin, bağıra çağıra maçta seyredersin. Ama küfrettirmez bak, tavrını koyar kalkar. Balıkla rakı içmeyi de bilir, yaprak sarmayı da. Evinde sana bi’sofra hazırlar, bir misafir ağırlar aklın şaşar” diyor.
Ben elimdeki çatal havada, ağzım açık öylece kalakalıyorum. Bi’otuz saniye falan gözümün önünden kareler geçiyor. Bridget Jones’un ilk sahneleri gibi, konfetiler atılıyor, şampanyalar patlıyor, biz elele gelin arabasına doğru koşuyoruz kendisiyle.
“bu nasıl bi’tespit ya sen daha beni 3 gündür tanıyorsun”
“yanlışsa şurası yanlış de, düzeltelim”
Ah bu “ben bilirim” tripleri yok mu bir erkeğin, suratındaki o ukala sırıtışı Bu kendinden emin pozlara her seferinde kanıyorum, evet!
Bir maç muhabbetinin ortasına dalıp “liverpool’un never walk alone diye şarkısı vardı diğ mi, onların taraftarları da ingiltere’nin çarşı'sı bi’nevi” gibi bir laf ediyorum. Derdim sadece muhabbeti bölmek aslında. Birden oklar bana dönüyor, çok bilmişlikle genel kültürlülük arasında bir sıfat bulmaya çalışırken H. tutup bunları söylüyor hakkımda. Orda kalkıp bana liverpool’un renklerini sorsa bilmiyorum ama bu adam beni biliyor. Hakkaten de ben, benim sevdiğimin adamın beni böyle sevmesini istiyorum. Onu mango'nun kapısında saatlerce bekletecek bir tip olmadığımı fark etsin istiyorum. Biz birlikte bunları yaparken keyif alalım istiyorum. Ne bileyim, serin bir akşamüstü açık havada özene bezene hazırladığım sofrada ben onun tabağına balığını koyarken o da benim rakıma su koysun istiyorum.
Bana “hadi hafta sonu maça birlikte gidelim” dediğinde reddedilmeyeceğini ya da tavlada yenilirse dışarıdaki soğuğa buza aldırmadan ona mangalda sucuk yaptıracağımı bilmeli benim sevgilim.
Peki bu adam bunları bilirmişçesine hem de gözlerimin taa içine baka baka nasıl kuruyor bu cümleleri? Ben bu kadar yaklaşmışken hedefime, beni durdurmaya kalkmak değil de ne bu!?
Hayır Murphy Efendi. Bu sefer kandıramazsın beni. Evet, tekrar okumak için kopyalamış olabilirim tüm yazışmalarımızı ama son yazdığı maile cevap vermeyeceğim pazartesi günü. Hayır, Salı günü giyeceğim elbisenin onunla hiç bir ilgisi yok, tamamen görüşme için bir hazırlık o. Böyle adamların “tipi” olmadığımı öğreneli çok oldu ayrıca. Bu saatten sonra hiç kimse için 0 beden olamam ben.
Bunu daha önce de söylemiş olabilirim ama bu sefer “gerçekten” olmaz Mr. Eros. Ya da artık bu zamansızlıklara ilgilenen her kimse…
“Slumdog millionaire” yıllardan sonra listeme giren ikinci film olduysa ve "Sliding Doors"la birlikte bir numarayı paylaşıyorsa tek sebebi: “hayatta başımıza gelen her şeyin bir sebebi var”dır. Eğer dikkatle dinlersen, izlersen onu, sana sorduğu tüm soruların cevabını bir zamanlar bir yerlerde verdiğini görürsün.
Ben o cevaplardan birini verdim geçen Çarşamba. Gözümün önünden kare kare geçti yanıtlar. Hiç düşünmeden söyledim. Düşündüler taşındılar cuma günü gelip “Doğru” dediler bana. 'Haftaya Salı büyük ödül için son soruyu soracağız, canlı yayını kaçırma' dediler. Tüm yanıtları bu kadar net okuyamamış olabilirim. O yüzden işimi şansa bırakamam artık. Böyle boş cümlelerin peşine hayaller kuramam şimdi. Oturup çalışmam lazım bir tur daha…
3 akıllı çıkaramadı:
bir de sormak lazım şimdi ona peki sen kendini biliyor musun, ne kadar tanıyorsun diye....
:)) ne guzel yaziyorsun sen ya.
beenmaya; yok yahu kendini bilen adamı kim kaybetmiş ki ben bulayım. hele bu devirde.
fakeangel; kuzum kaç gündür uğrayacağım sana stresten elim değmiyor bi'türlü. ben katılmadan yarış-mayı kapatırsan küserim bak, haberin olsun!
Yorum Gönder