Çarşamba, Ekim 06, 2010

gRey squiRRels

Amerika….
Bir derin boşlukta yüzer gibiyim burada. Ya da aslında ayaklarım yerde değilmiş gibi. Mutluluktan ya da şaşkınlıktan ya da burada olmanın anlamsızlığından ya da gereğinden fazla anlamı olmasından… Her neyse işte bunu tartışmayacağım şimdi. Birkaç komik hikayem var, ara ara onları yazayım bari dedim…

Ya aslında daha yazmaya başlamadan fark ettim ki, yaşarken komik ama anlatırken hiç de komik olmayan durumlar bunlar…
Amaaan olsun. Ben yazayım işte, unutulmasın…


Geldiğimizin ilk günleriydi ve harıl harıl ev arıyorduk. Arabamızın olmaması mı asıl problem, new brunswick denen bu şehircikte rutgers buses dışında transportation olmaması mı problem, toplu taşıma olmadığı için kampüse yakın ev bulmak mı problem yoksa İngilizce konuşamamak mı asıl problem daha çözememişiz. O sabah (Allah razı olsun) “abla”lardan biri bizi, 2 tane büyük sitenin olduğu, kampuse yakın bir yere (şu anda oturduğumuz yere) bıraktı, gitti.
Okları takip ede ede Leasing Office i bulduk. Bu arada tüm özneler çoğul çünkü ev arayan 6 kızız! Uçakta tanışmışız yani birbirimizi maksimum 5 gündür tanıyoruz ama birlikte eve çıkmaktan başka alternatifimiz de yok.

Neyse efendim, ofise bir geldik ki kapı duvar, sadece küçük bir not yazılmış, ‘ofis yarın açılacak, acil durumlar için Vinny’i arayın.’
Telefonda konuşmak o günlerde başımıza gelebilecek en kötü şeylerden biri. (hoş bence hala en kötüsü aslında) Bakkalda markette okulda şurada burada tarzancayla yok bilemedin beden diliyle anlatabiliyorsun derdini ama telefonda ı ıh, olmuyor! Bu yüzden de kimse yanaşmıyor Vinny’i arayıp ‘boş ev var mı yok mu’ diye sormaya.
“Sen ara”, “yok sen ara”, “yok ben konuşurum ama ne dediklerini anlamıyorum, sen ara” tantanasından sıkılıp “verin şu telefonu bana ya” diye alıyorum telefonu. Serde kova’lık var ya, kendi işimi kendim yaparım hesabı.

Aradım. Çalıyor. Ben nedense Vinny’i kadın diye beklerken, adamın biri açıyor telefonu “helloooo?” diye.
—Iıııı Hi! Iıııı Hello! I just call
diye başlıyorum ama aklıma gelen tek cümle “I just call to say i love you” gülücem gülemiyorum. Bu arada 2 sn önce “ay ben konuşamam” diyen kızların hepsi karşımda şakır şakır relative clause’lu, passive voice’lu cümleler kuruyorlar, güya ben onlardan duyup karşımdaki adama söyleyeyim diye. Derin bir nefes alıp tekrar deniyorum

—Iııı şey (Türkçe şey!) we want ask that do you have any free apartment?
İç ses: Free ne lan, Amerika'da beleşe ev mi verirler adama?

—ummm i mean, empty apartments for renting, yani (Türkçe yani ama amerikan aksanlı) to rent. (içses: gramer diye anamı ağlatan bütün İngilizce hocalarıma helal olsun)… Iıı we want to rent an apartment actually two apartments
İç ses: bir sus da adamı dinle. Bir şeyler söylüyor baksana

—homur humur well just hopur hupur homur humur
İç ses: hiç bi’şey anlamıyorum lan, bu adam İngilizce mi konuşuyor şimdi?

—Iııı excuse me. I’m stranger (foreigner demeye çalışıyorum herhalde) can you tell me umm could you tell me please (sanki her şeyi anladım da bir de kibar olmak kusur kaldı) just do you have free apartments or not? Yes or no?
İç ses: gene free mi dedim lan ben?

—no, but if you wanna homur humur hupur humur you can hopur hupur homur humur

artık etrafımda sürekli bana sufle vermeye çalışan kızlara ve adamın söylediklerinden hiçbir şey anlamamaya feci sinir olmuş bir halde

—eee başlıycam böyle işe ya, hiçbir bok anlamıyorum ben bu adamın dediklerinden, konuşacak olan varsa alsın telefonu konuşsun diye gürlüyorum. Kızların sesi jilet gibi kesiliyor, tekrar telefonu ağzıma yaklaştırıp

—ok. We’ll … diye tekrar cümle kurmaya yelteniyorum ki
— türk müsünüz siz kızlar? Diyor adam.
İç ses: sıçtık adam anladı ne dediğimi…

Telefonda İngilizce konuşmaya programlamışım ya kendimi, adam Türkçe konuşunca mavi ekran veriyorum. (bu durum bir çok kez başıma geldi bir ara onları da yazmak lazım)

—yeeess türküz!
İç ses: n’oluyor lan burada, ben nece konuşuyorum şimdi

—ofice’in önünde misiniz şimdi?

—yes we’re.
İç ses: yes’i anladık da we’re ne be?

—ok wait there. I’m coming.

Adamın söylediği hiçbir şeyi anlamayıp, son cümleyi neden ve nasıl anladığım hakkında bugün bile hiçbir fikrim yok. Yanımdaki kızlar zaten aptal olmuş durumda. Telefondaki adama “yes türküz” diyorum, ama İngilizce konuşmaya devam ediyorum. Ama dayanıp soruyorlar tabi, “ne oldu ne oldu” diye. “Bekleyin” dedi diyorum, “geliyormuş…”

2 dk içinde geliyor volkan ağabey’miz. İlk sorduğu soru “hanginizle konuştum ben telefonda?” oluyor. Bana verdiği ilk öğüt de, “new jersey’de tahmin ettiğinden çok çok fazla türk var, konuşurken aklında olsun” oluyor bir de arkasından Amerikan kahkahası patlatıyor ki evlere şenlik.
O gün bugündür, “volkan ağbi bulaşık makinesinin düğmesi bozuldu”, “volkan ağbi bizim zil çalışmıyor”, “volkan ağbi biz x yerden çalışma masasıyla sandalye aldık/alıcaz senin track’le getirebilir miyiz”, “volkan ağbi elektrik süpürgesi var mı sende”, “volkan ağbi sıcak su nasıl ayarlanıyor”, “volkan ağbi bizi wallmarta götürsene eve shopping lazım”, volkan ağbi aşağı, volkan ağbi yukarı…
Kendisi bizim için Hızır, her şeyimize o koşuyor… Ve bana ilk gün telefonda benim anlamadığım neler söylediğini hala anlatmıyor… bi’de nereden rakı alacağımızı biliyor ama söylemiyor. Bi’de ben rakı bulsam da içemem zaten…

Neyse ben şimdi gidip 'experiencing american culture' için Disneyworld’u anlatan bir presentation hazırlayayım bari.

Tek kelime İngilizce konuşamayan İspanyol bir taksicinin taksisine binen 4 bursiyerin kilisede(!) verilen bir iftar(!) yemeğine gitmeye çalışırken kaybolup, Çin’li bir adama yol sormaya çalışırken onun da Müslüman olduğunu öğrenip iftara davet etmesi ve gidecekleri yeri bulduklarında İngilizce konuşamayan İspanyol kadın taksiciyle, elementary seviyede İngilizce konuşan Kayserili Türk öğrencinin pazarlık yapma hikayesini de başka bir zaman anlatırım artık.

Cia…

6 akıllı çıkaramadı:

Berrin 6 Ekim 2010 12:06  

hahah harikasın :)
sen yaz anlat ben okuyorum ;)

beenmaya 7 Ekim 2010 10:24  

çok iyi ya :))
volkan abi'ye selam olsun
:)))

egemavisi 7 Ekim 2010 21:09  

Diğerlerini de bekleriz! Kayserili arkadaşı merak ettim feci halde.
Kolaylıklar dilerim oralarda.

ABİ 12 Ekim 2010 11:30  

:)))) Volkan abinin "Yes we're." dan sonra ingilizceye dönüşü muhteşem..:)))

hep 9 Kasım 2010 00:48  

Halinden memnun olmayıp sızlanan kızı buraya gömelim tamam ama, sorunlarını halledip,yaşamının yakın geleceğini planlamaktan korkmayan, planladıklarına mavi mavi yürüyen, yürürken başkalaşan ama rengini hiç yitirmeyen o kızı da yine burada doğuralım. olmaz mı?

özge,  30 Nisan 2011 17:27  

keşke yazmaya devam etseniz, son yazınızdan sonra bunca zaman geçmiş, halen bakıyorum bu "deli" arkadaş bişeyler yazdı mı diye, halen yok...

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP