Çarşamba, Kasım 14, 2007

garip moR

Garip haldeyim. Eğer hüzün gibi, neşe gibi, kaygı gibi bir hisse eğer “garip” tam da o haldeyim. Hüzünlüyüm, neşeliyim, endişeliyim der gibi “garibim” demek istiyorum beni soran herkese.

Kendime yazmaMA cezası vermiştim aslında. Hayatımda olup biteni algılayana kadar yazmayacaktım hiçbir şey. Ama ne oldu, kendine verdiği sözleri bile doğru dürüst tutamamış bir insan olarak elbette ki cezamı da iptal ettim. Bir de galiba yazmadan idrak edemiyorum artık hayatımda ki bazı şeyleri. Yazıp böyle dışardan bakınca anlayabiliyorum büyük resmi. Sahi tam yeri gelmişken söylemek istiyorum ki; bazı şeyleri birileri okusun diye yazmıyorum buraya. (bazılarını mı?) Sırf kendi kişisel tarihime not düşmek için yazıyorum. Dönüp dönüp okuduğum yazılarım var mesela. İşte şimdi yazacaklarımda, “bunları sakın unutma kızım” demek için. (bir de bu yazıda biraz çizgide gezinmişiz, tek derdi kendiyle yüzleşebilmek olan bir deli için epey "dışsal" değişkenlerden, durumlardan bahsetmişiz ki genelde dikkat ettiğim bir konudur bu aslında. neyse artık bu da böyle olsun.)

Develerini bir türlü güdemediğim bu diyardan gitmeye ilk kez bu kadar yaklaşmışken, ilk kez "işte şimdi oluyor galiba" demişken, ilk kez giderken yazacağım mektupları bile tasarlamışken, PUF! Her şey tepe taklak oldu. Birisi üfledi ve umut mumlarım sönüverdi. Yedim kendimi, bitirdim, demediğimi bırakmadım. Baktım söylemekle olmuyor, içtim. İçince unuturum sandım. İçtim. Ama ne içmek, leş gibi! Bütün sınırlarımı zorladım, rezaletti. Hatta içmekle sınır zorlanmaz, rezilliğimi de yazayım tam olsun. Ne kadar saçmalayabileceğimin kanıtı olsun bana. Ceplerimden çıkan ve kime ait olduğunu bilmeyi bırak, oraya nasıl girdiğini bile bilmediğim telefon numaraları mı istersin, ertesi sabah yüzünü bile hatırlamadığım adamlara anlattığım/uydurduğum hayat hikayeleri mi istersin, yarım saat önce tanıştığım insanla sadece kova burcu diye evinde sabahlamalar mı istersin (saçmaladık dediysek o kadar da değil, arkadaşımın arkadaşıydı hatun) Rezildi işte. Üstelik geri dönüp bakınca gülerek hatırladığım rezaletlerden de değildi. Zayıf insanlar gibi (?) unutmak için içkiye sığındım. Nitekim unuttum da, bütün hafta sonu bir kere bile aklıma gelmedi olup bitenler.

Sonra pazartesi sabahı oldu. Yeni terk edilmiş liseli kızlar gibi uyanır uyanmaz geldi aklıma, yüreğimin sızısı. Resmen ağlayarak uyandım. Aynada hafta sonundan kalan enkazı görünce gömdüm kendime yeniden yatağa. Ne olduysa ondan sonra oldu işte. Açık unuttuğum cep telefonu çaldı. Bir kadın uzun uzun bi’şeyler anlattı. Başım ağrıyordu, kısa kestim her söylediğine “evet” dedim ve....

Zaman (bir kez daha) kırıldı benim için. Metroyu kaçırdığı için eve taksiyle gitmeye çalışan gwyneth paltrow gibiyim. Artık tek hedefim filmin sonunda “doğru” yere ulaşmak.

Bir kapı çat diye kapandı suratıma ve aniden bir başkası açıldı önümde. İşin “garip” tarafı daha önce çarpıp çıktığım bir kapının tekrar açılmış olması. “Ben bunu istemiyorum” dediğim bir hayata; şıkır tıkır kıyafetlerle, en süslü makyajlarla sergilenen bedenlerin içindeki ruhları hapseden bir çelik cam binaya, bir plazaya açılıyor o kapı. Hayır, bu kez şikayet etmiyorum. Bu kez büyük resmi daha net görüyorum. Madem gidemedim bu diyarlardan bu deveyi güdeceğim bu kez. Madem yolun kenarındaki küçük çalı olmaya “evet” dedim hiç düşünmeden, o çalıların en iyisi ben olacağım. En canlısı, en yeşili! Çiçekler açacağım yolun kenarında bu kez... Artık tek hedefim, filmin sonunda “doğru” yere ulaşmak.


—Yarın sabah 8de başlıyoruz hazır mısın?
—çok hızlı olmadı mı bu?
—var mısın yok musun?
—...
—seni burada bırakıp gidebilirim bu saatten sonra hiç fark etmez, var mısın yok musun?
—varım!

Yarın sabah 8:00’de yeniden başlıyoruz...

Nerede benim stilettolarım? Bu kez gülen surat maskesi yok. Nerede benim yeni başlangıçlar için sakladığım gülüşüm?

Yeniden başlıyoruz!
En baştan, yeniden!


Dibine not: Ne kadar güzel arkadaşlarım oldu benim güncem sayesinde yahu. İyi ki varsınız, iyi ki tanıdım sizleri. Şu üç beş günlük suskunlukta “nerelerdesin, iyi misin” diyerek kapıma dayanan canım arkadaşlarım benim, çok çok teşekkür ederim hepinize. Link vermiyorum kimseye, zira yazıştıklarımız bir tıktıktan çok çok daha önemli ve özel benim için. Herkes kendini biliyor nasılsa. İYİ Kİ VARSINIZ!

4 akıllı çıkaramadı:

Ümit Kurt 15 Kasım 2007 10:38  

Eminim o çalıların en iyisi, en canlısı, en yeşili olacağına istedikten sonra...

Yazmama sözünü tutmadığına ben sevindim, bi daha böyle sözler verme o deliye :P

ns 15 Kasım 2007 13:37  

"Sadece kendime yaziyorum" demissin MD ama yaniliyorsun: benim icimdeki ben'e de geliyor mektuplarin cogu kez!

Cok icine sinmese de bulundugun yer elbet onemli ama kendin olmani engelleyecek kadar degil!

Ben "senin ve digerlerinin" yazilarini hep okumak, hep senden ogrenmek istiyorum. Cok bencilce mi soyluyorum bilmem ama "Yazmayi birakma!"

crick 16 Kasım 2007 00:19  

Ümit benim aklımdan geçeni yazmışsın:)bence de sen, en iyisi olacaksın!!!Bol şans:)

mahallenin delisi 17 Kasım 2007 11:44  

@ümit; =) haklısın, istersem olabilirim. istiyorum ve olacağım. bir de konuyla alakalı "delidir ne yapsa yeridir var" =P

@yazar(mı)(?); aman efenim aman, kimler gelmiş, yorumlarıyla beni bahtiyar etmiş, nasıl teşekkür etsem size bilmem ki... diğerlerim konuştuğu sürece vazgeçemem herhalde yazmaktan ben, eksik olma emi!

@crick; ŞANS, evet. ŞANSa ihtiyacım olacak..
sana özel not: sözümü unutmadım. pazartesi hazırlanıp, içeceğim kahvemi ;)

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP