Salı, Mart 27, 2007

masmavi

ne gerek var bu kadar kısıtlamaya acaba. son bi'kaç aydır O'nunla ilgili yazmamak konuşmamak düşünmemek için her şeyi yapıyorum. ayık ya da değil fark etmez, sarhoşken bile bilinçaltımı, alt beynimi kontrol etmeye çalışıyorum. ne gerek var halbuki, daha fazla bastırıyorum böyle yaparak. O'nu geriye ite ite daha büyük bir patlamaya zemin hazırlıyorum sadece, başka bir işe yaramıyor yaptıklarım.

şimdi nereden çıktı bu? geçen geceden. nicedir yazamadığım roman(ımsı) tıkır tıkır dökülünce klavyeden -ki normalde bilgisayarda yazmam- ve ilham kaynağımın, tetikleyenimin O olduğunu fark edince/kendime itiraf edince anladım ki, gizlemeye çalışmanın kimseye bir faydası yok. hele bana hiç yok. sonuçta O da, çocukluğum gibi, okul yıllarım gibi bir parçası hayatımın. en az diğer parçalar kadar mühim yer kaplıyor beynimde ve yüreğimde. bugün büyüdüm diyorsam, payı o kadar büyük ki... evet bitmemeliydi en azından bu şekilde bitmemeliydi ama gidişi bile hiç yaşamadığım bir deneyim oldu. bir ilki daha onunla yaşamış oldum. giderken bile bir başka yaşanmışlık (ne biçim bi'kelime bu ya) bıraktı bana. terk edilmek böyle oluyormuş demek, bunu da sayesinde öğrendim.

bu kadar basit işte. niye abartıyorum ki? yorgunluğumun ve O'nun canını acıtmak için duyduğum hırsın asıl sebeplerini de bildiğime göre, neden bu kadar fazla kontrol ediyorum kendimi. rahatla, düşüneceksen düşün, yazacaksan yaz, ağlayacaksan ağla, her şey nasılsa olacağına varıyor hayatta.

en basit hayat kanunu değil mi bu (yoksa bu da mı murphy'nin marifeti): iş ararken bulamazsın, bir işe “evet” dersin 99 tane teklif gelir, aylarca “ben yalnızım çok yalnızım” diye gezersin, tam birine "galiba bu o" dersin, aynı günlerde 3 tane daha adam çıkar "yoksa bu o mu?" dedirten, günlerce beklersin telefonun çalmasını, alo dediğin anda sesinin nasıl çıkacağının bile denemelerini yaparsın defalarca, telefonla yatar telefonla kalkarsın, ne zaman ki unutursun öyle bir telefon beklediğini, kalabalık bi'yerde neşe içinde arayan numaraya bile bakmadan açarsın telefonu, beklediğin sestir alo diyen...

tam da bu yüzden beklentileri minimumda tutmak lazım, her türlü ilişkide. beklentisiz ilişkilerin insanı olmak lazım. en azından beklemek ama o beklentiyi arzın merkezine yerleştirmemek lazım. geçen gece işte, beklediğim en son şey bile değildi bana "merhaba" demesi, öyle olsa kasadan gelen o harıl hurul sesleri duyduğum an, "kesin bana selam verdi" der açardım ekranı, ve eğer heyecanla böyle yapsaydım kesin bambaşka birinin selamıyla ya da alakasız bir virüs uyarısıyla karşılaşırdım....diyeceğim o ki, bu kadar kontrol delisi olmamak lazım, akışına bırakmak lazım unutmak için ve de inanmak lazım masal olmak için...

diğerleriM size söylüyorum, zeynebim sen anla...

0 akıllı çıkaramadı:

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP