Yorum yapmadan, benim gözüme çarpan aklıma takılan bilgileri sizlerle paylaşayım istiyorum aslında. Oysa bir yorum yapmamız, fikir sahibi olmamamız gereken zamanlardayız. Ancak fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmak gerektiğinden hareketle bu yazıdaki amacım sadece elimizde neler var, neler biliyoruz şöyle bir derleyip toplamak.
Daha bi’kaç hafta öncesine kadar herkes elinde anayasayla geziyordu 184 yetmez mi, 367 mi lazım diye, meclis oturumlarını canlı yayında izliyorduk kahvehanelerde ve kuaförlerde. Şimdi nereye koyduğumuzu bile unuttuk anayasaları, akşamdan akşama haberle süslenmiş magazin bültenlerinden öğreniyoruz yasama kurumunun yaptığı yeni yasaları.
Anayasa değişikliği ve bağımsız adayların oy pusulalarına eklenmesi hakkındaki (ki bu kanunda 25 yaş düzenlemesi yer almıyor, kanun yazıcılar yazamadılar diye ilgili madde metni çıkarıldı) kanunlar onaylandı, Cumhurbaşkanına yollandı. Bağımsız adayların oy pusularına eklenmesi konusu açık zaten, anayasa değişikliği paketinin neler içerdiğini anlamak içinse kanun metni ile birlikte 1982 anayasasının ilgili maddelerinin okuması yeterli bence. (kanun metni çok uzun diyenler için şu haberde konu gayet net özetlenmiş.)
Şimdi biraz süreçle ilgili öngörüde bulunmaya çalışalım. Cumhurbaşkanının önünde 3 yol var; anayasa değişikliği hakkındaki yasayı onaylayacak, veto edecek ya da referanduma götürecek. Mevcut anayasamı, anayasa hukuku kitaplarımı ve ders notlarımı açıp baktım. Eğer bu anayasa değişikliği imzalanır ve Resmi Gazete'de yayımlanırsa, neler olacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Bu noktada artık bir rejim değişikliği söz konusu olacağından öngörüde bulunmak benim haddime düşmez. Ben bu kez siyaset bilimi kitaplarımı raflardan indirir, başkanlık-yarı başkanlık sistemlerinin ne işe yaradığı ve bu sistemlerin parlamenter hükümet sistemindeki yerlerinin ne olduğu sorularına yanıtlar ararım.
Peki Sayın Sezer, bu kanunları onaylamazsa ne olur? Siyasi konjektürün bugün geldiği yere bakılırsa, cumhurbaşkanımız veto etme ve referanduma götürme yetkilerini birlikte kullanacak. Öncelikle Sayın Sezer, onayına sunulan yasayı 15 gün inceleyecek. Eğer “olmamış” derse (ki bunun sinyalini verdiği söyleniyor) TBMM kanunu Anayasa komisyonunda ve genel
kurulunda yeniden görüşecek. Ki bu aşamada TBMM’nin ne yapacağını Sayın Başbakan açıkladı: “aynen geri yollarız”. Anayasa değişikliği aynen kabul edilirse, cumhurbaşkanının 2. kez veto etme yetkisi bulunmuyor, bu noktada kanunun mecliste kaç oyla yeniden kabul edildiği önem kazanacak. Eğer kabul oyları 330 ile 366 arasında kalırsa cumhurbaşkanı anayasa değişikliği hakkında kanunu zorunlu olarak halkoyuna sunacak. 366dan fazla kabul oyu alması durumunda ise kanunun halkoyuna sunulması ihtiyari. (bkz: anayasa md:175) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındada ki 5660 no’lu kanun (yani şu an cumhurbaşkanının incelemesine sunulan kanun) oylamaya katılan 377 vekilin 376 sının kabul oyuyla kanunlaştı. Maddelerin tek tek kaç oy aldığına baktığımız zaman da en az oyu 1. maddenin aldığını görüyoruz = 367 kabul. Yani yeniden görüşülme durumunda en az 367 kabul oyunun çıkabileceğini söylemek kâhinlik olmayacaktır ve Sayın Sezer'in anayasa değişikliğini referanduma götüreceğini söylemekte. Eğer halkoylaması kararı çıkarsa bu karar önce Resmi Gazete'de yayımlanacak sonra da iş Yüksek Seçim Kuruluna düşecek. YSK Anaysa değişikliklerinin halkoylamasına sunulması konusunda 3376 sayılı kanun hükümleriyle bağlı. Bu kanunun 2. maddesi de referandumun RGde yayımını takip eden 120.günden sonraki ilk Pazar günü yapılacağını söylüyor. Yani kanunun bir kez veto edilip geri döneceği ihtimali de takvime katıldığında referandumun Ekim ayını bulacağı söylenebilir. Referandum sonucu geçerli oyların ½ +1 i (%50den fazlası) “mavi renk” çıkarsa bundan böyle cumhurbaşkanını 5 yıllığına halk seçecek, seçimler 4 yılda bir yapılacak, meclis tüm toplantılarını asgari 184 kişi ile yapabilecek. Yok, oylar “portakal(turuncu)” renk çıkarsa anayasa değişikliği tümden geçersiz olacak. Bu ne demek, Türkiye ekim 2007 nin bilmem kaçıncı Pazar günü Mayıs ortasında görev süresi dolan cumhurbaşkanının yerine yeni bir cumhurbaşkanını seçememiş bir “demokratik” ülke olacak demek.
Bu sefer yeni meclis, eski (bugün seçemeyip, anayasa mahkemesine taşıdığımız) usullere göre cumhurbaşkanı seçmeye çalışacak (mı dersiniz?).
Oylarımız çok mühim!
Önce genel seçimlerde, sonra referandumda (?), (belki de sonrasında) Cumhurbaşkanını seçerken.
Oylarımız çok mühim!
Lütfen oy kullanın!
dibine not1: Bu taslak hazırlandığı sırada henüz anayasa mahkemesi başkanı Tülay Tuğcu, "Cumhurbaşkanı anayasa değişikliğini referanduma götürmeyecek" şeklinde açıklama yapmamıştı. Anayasa değişikliği hakkındaki kanun referanduma gitmeden onaylanırsa neler olabilir? Hiç bi'fikrim yok açıkçası, dediğim gibi açar kitapları bakarız. Yönetimde istikrar sağlanmak istenirken temsilde adalet ilkesi iç edilmiş bir seçim sistemine (%10 ülke barajlı d'Hont sistemine) sahip bir ülkede Kuvvetler ayrılığı ilkesi hakkında Erdoğan Teziç'in söylediklerini de dikkate almak gerekiyor.
dibine not2: Gözden kaçırdığım bir nokta ise, Anayasa değişikliği paketinin tümden referanduma gönderilmeyebileceği olmuş. Yani Cumhurbaşkanı isterse "seçimlerin 4 yıl olmasını onayladım ama 5+5 ile halk seçsin konusunda referandum yapılmasına karar verdim" (vice-versa) diyebilir. Bir de tabi referandum söz konusu olur olmaz, hükümetin 3376 sayılı kanun hükümlerinde değişiklik yapması ihtimali var ki; o zaman bambaşka senaryolar gündeme gelecektir. Her koşulda;
2 akıllı çıkaramadı:
Mahallenin delisi,
Bu yazi hakkinda pek cok yorum yapmak geldi icimden. Degisik senaryolardan, olasiliklardan falan bahsedebilirdik. Ancak bir baska sey dikkatimi cekti ve bu burada konusulacak bir seye isaret etti kafamda. Cok daha onemli bir sey gordum ben yazinda.
Yazin icindeki bir cumlene "Mevcut anayasamı..."diye baslayisini takdir ettim! Neden mi? Senin gibi genc bir insanin ulkesi ve zamanini, bunlari belirleyen rehberleri boylesine icsellestirmesi sevindirdi beni! Degil siyasetle, hayatla, haberlerle bile bagi kopmus, kendi dunyalarinda yasayan, habersizce kendi uzerlerinden dunya ve ulke kaynaklarini yiyip icen asalaklara yol verdikelrinden bihaber o kadar cok kisi varki etrafimizda. Hani derler ya "dunya yansa umrunda olmaz"... O hesap...Konu son moda muziklere, kiyafetlere, "cafe"lere, restoranlara, elektronik oyuncaklara gelince dunyanin bir ucundaki bilgileri bulurlar. Ancak konu dunya ya da kendi ulke tarihleri, siyasetleri, kanunlarina gelince ayni vaktin beste birini ayirmazlar. Aldous Leonard Huxley'in "dunyayi eglence ile ele gecirecekler" tezi dogrulaniyor giderek artan hızla.
İlgili gorunenler ise "evlere senlik!" Oylesine kulaktan dolma yargilarla karsimiza cikiyorlar ki...Sasiyorum. Karsi argumanlari arastirmadan, dinlemeden yapılan monologlari dogru kabul edip (dogma anlayisiyla) ustune ahkam keserler! Gorus farkliliklarini ifade eden insanlardan bahsetmiyorum burada. Onun altini cizeyim bir kez daha. Benim tarifim ne dediklerini bile bilmeden duyduklarini anlatanlar, yetmeyip karsiyi dinlemeyenler. Ancak konu gelince ayirmis kadar anlatir da anlatirlar. Bir bakarsin televizyondaki siyasetcilerin minik boylari karsinda... Zaten bilgi olmayinca tarisma da olmuyor. Tartisma kulturunu ise Hak getire...
Ben uzun bir suredir umutsuzum gelen nesil hakkinda.
Ben herkes siyaset lisansi yapsin demiyorum elbette! Bunlari arastirmak icin bu alanda universite okumak sarti yok cunku. Kimse kimsenin elini tutmuyor. Senin yazinda belirttiklerini her bir vatandasin takip edebilir olmasi bize gereken.Birileri calip biz oynayamayiz her vakit! Sahneden indigimizde kicimiz koyacak bir sandalyebile bulamayabiliriz!
Ben genc nesle umudumu sende tazeledim. Yolun acik olsun!
canım arkadaşım, "...içselleştirmen beni sevindirdi" demişsin ya, bana başka türlüsünü öğretmediler zaten. aldığım siyaset bilimi eğitimi bunu gerektiriyordu ve böyle oldu.
zannediyorum benim kuşak (80 sonrası doğmuş apolitik büyütülmüş kuşak) siyasetin toplumdan ve insandan bağımsız bazı "gözü kara" insanlar tarafından yapıldığına o kadar inandırdı ki kendini; siyasetçinin bir yöneticiden ziyade hizmet etmekle görevli bir kişi olduğu ayırdına varamıyoruz bir türlü. kendisinin yönetildiği fikrinden kurtulup kendisine hizmet edildiği fikrini özümsediğimiz anda eğlenceden ve tüketimden bağımsız bir varoluş şekli bulabileceğimize inanıyorum. bu yüzden ben elimden geldiğince, bilmemiz gereken herşeyi derleyip toplayıp yazmak niyetindeyim.
"evlere şenlik" kişileri ise özel olarak konuşmak isterim ;)
Yorum Gönder