eflatun
Yine gün itibariyle Platon’un Symposion (Şölen) diyolugunu okumaya başladım. SPA üçlüsünün (Sokrates, Aristoteles, Platon hangisinin hoca hangisinin öğrenci olduğunu ancak SPA kodlamasıyla öğrenebilmiştim=)) siyaset felsefesi ile ilgili ahkâmlarından sıkıldığımda AŞKla ilgili kelamlarına göz atarım diye daha fakültede almıştım. Bir de, şu meşhur ruh eşi hikâyesinin (hani aslında insanlar 4 kollu 4 bacaklı süper güçlü yaratıklarmış, her şeyi kendi kendilerine halledebildikleri için tanrılarına yeterince tapınmayı unutmuşlar ve tanrılarda bunları ortadan ikiye ayırarak dünyanın 4 bir tarafına karıştırmış. O gün bugündür de herkes yeryüzünde kendini tamamlayacak eşini arar dururmuş, bulunca da adı aşk olurmuş hikâyesi) bu kitabın içinde olduğunu duyunca meraklanıp hemen sipariş listeme eklemiştim. Amma velâkin o zamanlarda aşkla ilgili bile olsa o birbirinden cin, akıl ve kelime oyunlarıyla süslü diyalogları okumak zor gelmişti. Okunma zamanı bugünmüş işte, “bu hissettiklerim ne acaba” diye düşünürken, seç beğen al, tanımla hissettiklerini dercesine bin bir çeşit aşk tanımı yapılan bir kitap var elimde...Elime alır almaz yarılandı bile, sabaha bitmiş olur muhtemelen.
“Onun için ben şöyle diyorum: seven bir insan, eğer alenen çirkin bir davranışta bulunacak ya da aşağılayıcı bir muameleye, korkaklığından ötürü kendini savunmadan katlanacak olursa, hiç şüphe yok ki, babası arkadaşları ya da başka herhangi biri tarafından görülmüş olmaktan çok, sevgilisi tarafından görülmüş olmaktan azap duyar. Sevilen için de bu böyledir; o da hep gördüğümüz gibi utanılacak bir şey yaparken yakalandığında en çok âşıklarının yüzüne bakmaktan utanır. Eğer âşıklardan ve sevgililerden oluşan bir site veya bir ordu kurulabilseydi, bunlar için, çirkin olan her şeyi reddedip, şan ve şeref yolunda yarışa çıkmaktan daha iyi bir yönetim şekli olamazdı. Ve bu âşıkların omuz omuza savaştıklarında, bir avuç bile olsalar, bütün dünyayı dize getirirlerdi. Çünkü bu durumda, bir âşık için sevgilisinin gözleri önünde safını bırakıp kaçmak ya da silahlarını atmak, bunu bütün ordunun gözleri önünde yapmaktan çok daha kabulü imkânsız bir davranış olurdu.
Zaman zaman diyoru(z)m ya hep “dünya aşkla dönüyor, dünyayı döndüren aşk” diye. Bunu bilipte böyle bir ortak yaşam formunu akıl edemediğim için çok kızdım kendime açıkçası. Hoş akıl etmiş olsaydım da, bunu zaten yüüzzleerr yıllaaar önce söylemişler, yine orijinal bi’şey bulamadım diye hayıflanırdım, Sonsuzluk Kitabevinde ki yazar gibi.
Şölen'den bu alıntıyı yapmanın bir sebebi vardı, bu ütopyadan yola çıkarak içinde yaşadığımız toplumdaki şeref, utanç, cesaret kavramlarına bağlanabilirim diye düşünüyordum ancak radyodan duyduğum Barış Akarsu’nun ölüm haberi zaten pek derli toplu olmayan aklımı iyice karman çorman etti. Mekânı cennet olsun inşaalah. Allah sevdiklerine, ailesine sabır versin. Islak Islak şarkısını Cem Karaca’dan dinleyip hayran olacak yaşım yok benim, bu şarkıyı O'nunla keşfettim o yüzden bana hep Barış Akarsu’yu hatırlatacak Islak Islak. Allah rahmet eylesin!
0 akıllı çıkaramadı:
Yorum Gönder