Pazartesi, Temmuz 16, 2007

kRem Rengi


Hafta sonu acayip yoğun bir nikah, düğün maratonun ardından ancak kendime gelebildim. Bana soran olsa 14 temmuz tarihinde yapılan düğünler dernekler 07/07 temmuz gününü 2 ye katlar derim. Katıldıklarım hariç 5 tane beni bağlayan evlilik töreni söz konusuydu. Gördüğüm gelin arabalarının, kuaförleri işgal eden gelin görümce yığınlarının ise haddi hesabı yok. (bu arada o süslü arabalara niye düğün arabası denmiyor da gelin arabası deniyor, kafama takılmadı değil)

Bu koşturmacanın sonunda kendimi festivale katılmış film eleştirmenleri gibi hissetmeye başlamıştım, organizasyonları eleştirmekten :D
Mesela, nikahlar bu işi zahmetsizce halletmek için biçilmiş kaftan lakin ben en başından memurun söylediği belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak cümlesinden nem kaptığım için tasvip etmiyorum. Ayrıca pek çok insan zaten nikâha alınan kırılan olamasın diye yakın uzak herkesi çağırıp, akabinde gerçekten eğlenmek birlikte olmak istediği insanlarla başka bir yemek/eğlence organizasyonu yapıyor. Bu yüzden yani asıl eğlence akşama olacağından ve nikâh anında genelde heyecanlı gergin olduklarından kimseyle doğru dürüst selamlaşıp, tebrik kabul edemediklerini düşünüyorum ben. Yani belediye salonu nikâhı tam bir adet yerini bulsun, töreni.

Nikah + yemek+ düğün deseniz, of of! Bu durumda belediye başkanın yetkisi cümlesinden kurtulmanız mümkün ki sadece bu yüzden bile o masrafa katlanmaya değer lakin bu organizasyonun en büyük handikapı masa düzenlemesi! Aileleri yerleştirmek kısmı hiç sorun değil, en iyi konumdaki masaları her iki tarafın ailesi arasında bölüştürmeniz yeterli. Ama iş arkadaşları, okul arkadaşları, asker arkadaşları girince işin içine önceden tanışmayan insanları aynı masada oturtmanız gerekiyor ki, kimin kiminle oturacağına karar verilmesi ciddi meşakkatli bir iş. Bu hafta sonu olmasa da öncesinde böyle bir masa düzenleme işinde yardımcı kadın oyuncu olduğum için yakinen biliyorum. Arayıp “ya canım bizi Mehmetlerle aynı masaya oturtsanız, şimdi Ayşelerle karşılaşmak istemiyorum” ya da “ya ağbii fırsat bu fırsat bana Sibel’le aynı masayı ayarlasana” diyen şımarık arkadaşlar da cabası üstelik. Nitekim ben, bu hafta sonu bulunduğum 2 yemekli düğünde de az tanıdığım insanlarla bir arada oturdum ve biz tanışıp sohbet edene kadar düğün bitti :) bir de tabi böyle ortamlarda yalnız olup, müzikten sorumlu şahsiyet evli çifti dans ettireceğim, fotoğrafçı şahsiyette fırsattan istifade acayip romantik fotoğraflar yakalayacağım diye kastığı için, sizin oturduğunuz masada stres katsayınız giderek artıyor. “Aman kimse dansa kaldırmadan şu şarkıları bir geçsek” ya da “off deminden beri bakışıyoruz işte neden hala dansa kaldırmıyor beni” diye düşünmekten :D

Salon düğünleri ise demode gibi görünse de en ideali aslında =) Masa derdi yok isteyen istediği yere geçer, nikâh stresi yok zaten önceden hallediliyor. Onunda tek kötü tarafı elinde mikrofonla takıları anons eden saftirik salon sunucuları =) ki neden düğün sahipleri susturamaz o adamları bir türlü anlam veremem. Ben bu kez "madem düğün sahibi susturmuyor ben sustururum" dedim ama yine de susturamadım tam olarak, o yine etti lafını “ve damadın okul arkadaşından ne olduğu açıklanmayan küçük zarflı bir takı ?!” “kimse takmamıştı böyle bir şey ben de ilk kez görüyorum ne acaba, aha aha aha” damat, gelin ve ben aynı anda: “KES!”

Zenginin malı züğürdün çenesini yordu anlayacağınız, bütün hafta sonunu, ya nikah salonunda, ya düğün salonunda ya da kuaförde geçirince insan yazacak başka bi’şey bulamıyor doğal olarak.
Gerçi o kuaför muhabbetleri başlı başına bir yazı konusu olabilir. Ama hemcinslerimin sırlarını, zaaflarını burada açık edecek değilim elbette =) Şimdilik sadece sendromlu bir pazartesiden bahsetmektense böyle dedikodulu bir nikah-düğün maratonundan bahsetmeyi tercih ettim. Hem bunları yazalım ki tarihe, yarın öbür gün kendi başımıza böyle işler geldiğinde dönüp bakabilelim hangi fikirler değişmiş hangileri değişmemiş diye.

Ne demişler söz uçar yazı kalır.

4 akıllı çıkaramadı:

turuncu 16 Temmuz 2007 18:41  

gelin eskiden at üstünde getirilirmiş ya, gelin atı, şimdi gelin arabası olmuş işte.

(bkz: destekli sallama komisyonu)

;-)

mahallenin delisi 16 Temmuz 2007 18:47  

@turuncu; olabilir efenim neden olmasın =D
hayır gelin saçı, gelin çiçeği hatta gelin atı falan tamam da arabayı birlikte kullanıyorlar artık neden ona da "gelin arabası" denmekte acep merak ediyor insan.

joone 18 Temmuz 2007 17:11  

düğünlerden nefret ederim.. zaten bir düğünüm bile olmamıştı benim:)hatta tuvaletim geldi diye 1 saat içinde üstümden attığım gelinlikten ötürü olsa gerek, nikaha bile benzememişti..
boşanmam daha renkliydi bak ama.. hehe..
neyse bu yazının fikri bu muydu.. yok değildi.. e neydi o zaman..:)

mahallenin delisi 18 Temmuz 2007 22:26  

@enteldantel; aman yoktu fikri mikri, öyle amaçsız bir şey işte.

bi'de o kocaman eteğiyle falan gelinliği giymek zaten 2 saat sürmüyo mu, biraz daha uzun kalsaymış keşke üstünde =)

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP