gelin beyazı
Brunei sultanının kızı evlendi! Ben televizyonda gördüm kanallar arasında zıpzıp zıplarken, internet haberlerinde hiç dikkatimi çekmemişken tvde görünce hop diye geri dönmem görüntülerin ihtişamından olsa gerek. Altın kaplı Rolls Royce gezileri, altın tahta oturmalar, bilmem kaç milyon petrollük altın işlemeli kıyafetler ve bonus olarak pırlantalardan yapılmış gelin çiçeği!
fotoğrafBen en çok gelin çiçeğine takıldım zaten, yoksa arabayı altından yapsalar n’olur, benim ülkemde insanlar yemeğe sos yapıyor altın yapraklarını... "Peh" dedim geçtim. Ama gelin çiçeği öyle mi ya. Bir düğünde hadi bırakın düğünü gelindeki neredeyse en önemli aksesuar değil midir çiçek? Beyaz olması o kadar mühim değil, zaten saflığı (!) temsilen koskoca beyaz elbiseyi giyiyor gelin milleti, asıl yepyeni taptaze bir başlangıcı simgeleyen eldeki doğal, gerçek çiçekler değil midir? Yani bence öyledir. İddia ediyorum öyle olmalıdır. Yoksa bunca seremoni, bunca şatafat neden olsun ki,
—Benimle evlenir misin?
—Evet!
Akit dediğin bundan ibaret. Gerisi bu durumu insanlara ilan etme telaşı. Hatta biliyor musunuz, Medeni Kanunumuza göre evlenme tarafların olumlu sözlü cevaplarını verdikleri anda oluşuyor. Yani ilgili maddede ki (md:142) tek şekil şartı evlendirme memurunun evlenecek kişilere evlenmek isteyip istemediklerini sorması. Yani resmi memur huzurunda “evet” demek yeterli evlenmek için, tarafların imzası, şahitlerin beyanı ve imzası tamamen sembolik adetler. O yüzden ben mesela mart başında evlenen canım arkadaşıma “kızım bırak nasıl imza atacağım kalemi nasıl tutacağım diye düşünmeyi de, nasıl “evet” diyeceksin ayna karşısında ona çalış” diye akıl vermiştim. Sonra ayna karşısında kıkırdarken damada yakalanmıştık o ayrı tabi.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim bi’şey daha var bu evlendirme memuru diye bahsedilen kişi belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur ya da köylerde muhtar. (md:134) Şimdi bunların arasında ufak bi’nüans var. Şehirlerdeki, ilçelerdeki evlendirme memurları, “belediye başkanının” onlara verdiği yetkiye dayanarak nikâh kıyarken, muhtarlar ya da belediye başkanları, “kanunun” onlara verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorlar. Bu usulen söylenen bi’şey aslında, zire ne medeni kanunun kendisinde ne de evlendirme yönetmeliğinde evlendirme memurunun yetkisini kimden aldığını açıklayan bir fıkra yok. Bu yüzden usulen olduğunu düşünüyorum ve bu usul beni inanılmaz rahatsız ediyor.
İşte tam da bu yüzden beni karı, yanımdaki yakışıklıyı koca ilan edecek memur, yetkisini çöp toplamaktan sorumlu birinden değil yasalardan almalı. Çünkü yasa yapma işi meclise ait, meclis dediğiniz 550 kişi beni yönetmekle değil, temsil etmekle ve hazırlayacağı yasalarla bana hizmet etmekle yükümlü. Ve o insanlar orada benim kullandığım oy sonucunda bulunuyor ve aslında benim onlara verdiğim yetkiyle yasa yapıyorlar! Bu yüzden görevli memur, yetkisinden yasalardan aldığını söylediği anda, aslında ona bu izni ben vermiş olacağım. Bu fikir, yaz düğünlerinin arttığı şu günlerde iyiden iyiye beynime yerleşti. Yani bir gün benimle aile ola(bile)cak bi’adamla tanışırsam, kendisine köy nikahı yapacağım =), muhtar amca yasaların ona verdiği yetkiye dayanarak, bizim birlikte çocuk yetiştirmemize izin verebilir, ama günde 195739 tane nikâh kıyan birinin hiç tanımadığım bi’adamdan aldığı yetkiyle benim ilişkimi meşru kılması fikrine tahammül edemiyorum.
Millet medeni hukuk derslerinde tapu sicilini, zilyetliğin naklini, rehinli taşınmazın kısmen devrini falan öğrendi, ben de bunları öğrendim işte: Evlenme için imza şart değil beyan yeterli, boşanma davası açmaya hakkı olan taraf, dilerse boşanma dilerse ayrılık kararı verilmesini isteyebilir, ayrılık kararı çıkarsa eşlerin ayrı oldukları zamanda zina hükümleri işlemeye devam eder vs. vb. Zaten o başta saydığım ıvır zıvırları öğrenmiş olsaydım, bu satırları yaz(a)mıyor olacaktım. Bu bir çelişki midir, bilemedim?
Ya ben Brunei sultanının kızının düğününden bahsediyordum değil mi, nereden geldim buralara şimdi? Şaşırmamak lazım, hayatımda kontrolüm altında olan bi’tek rüyalarım kaldı bu yüzden yazdıklarımın da kendi kaderini tayin etmesi hiç anormal değil.
Bari tek cümleyle özetleyeyim de anlam bütünlüğünü ucundan yakalayayım. Diyecektim ki bu böyle altınlar içinde evlenip, bir doğal çiçek taşımayı bile sıradan bulanlar, nasıl oluyor da mutlu olmayı becerebiliyor ben çözemiyorum, anlayamıyorum, yok böyle bir mekanizman. Üstelik evlenmenin mutluluğu zaten toplamda 54.000 sterlinmiş (ki günde 2 dedikodu yapsanız 80.000 sterlin kazanmış kadar mutlu oluyorsunuz). 54.000 sterlin için milyon sterlinler harcamaya ne hacet. Kimse size fayda maliyet analizi falan öğretmedi mi yahu?
2 akıllı çıkaramadı:
@ mahallenin akıllı/aydın/güzel insanı:
Bundan sonra, size "mahallenin delisi" diye hitap edeni döveceğim! Evet, kaba kuvvet'e karşıyız ama "laf ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" diye deyimimiz bile varken, kimin haddine düşmüş -sadece kendiniz dışında- size deli demek? Bilakis bütün toplum topluca cinnet geçiriyor, siz ve biz gibiler akıllı, mantıklı, duyarlı, oluşumuzun acılarını çekiyoruz.
Tek kelimeyle bir "başyapıt" yazmışsınız. Elinize, beyninizde, ruhunuza sağlık! Evlilik kurumu üstüne roman yazacak kadar çok bilgim/anım olmasına rağmen, yazmamayı tercih eden biri olarak, yazınıza bayıldım!
Lütfen, buradan buyurun, bendenizin de kürtaj üstüne görüşlerimi:
Yurtdışından İlginç Bir Haber: Pontius Pilate VS Rudolph Giuliani
Goddess Artemis; sevgili ablacığım, utandırıyorsunuz beni. Ben kim, kapısından bile geçmediğim evlilik hakkında başyapıt yazmak kim?
"mahallenin delisi" olmaksa benim için bir çeşit temenni aslında, bir yandan da "madem herkes akıllı, ben deliyim o zaman" beyanı =)
hem hitapların ne önemi var ki, ortak bir paydada buluşabiliyorsak ne mutlu bize...
Yorum Gönder