ne bu şimdi?
Neden yalan söylemeye karar verdiklerini anlattı önce arkadaşlarım bana, sonra konuşulması gerekenleri konuştuk, açığa kavuşturduk, anlaştık. Ama birisi var ki...

Sonra düşündük taşındık (ben, şahsen, bizzat kendim ve diğerleriM) bunun bana göre olmadığını anladık. Ben hiçbir zaman böyle biri olmadım çünkü. Ne hissediyorsam açıkça söyledim. Yaşamak istediğim ne varsa yaşadım. Varsa sonuçlarına katlandım yoksa da mutluluğumun tadını çıkardım. İnandıklarımın peşinden gittiğim için de hiç pişman olmadım. Bu beni özel kılan, beni ben yapan en önemli şey galiba yaşadığım çeyrek yüzyılda. Ve ben olmaktan vazgeçemem hiç kimse için. Ve hiç kimse benim yazma istediğimi engelleyemez.
Şu anda ve onunla konuştuğumuz anda da üzgünüm aslında. Yani şöyle diyelim üzgünlük>kızgınlık. Üzgünüm çünkü; değer verdiğim adam meğer kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyormuş benimle (ya, bu duruma uygun başka deyim yok mu?kedi medi öf..) Her şeyden önce hiç yalan söylemesine gerek yokken boğulmuş yalanların arasında. Üzgünüm çünkü; kendi başlattığı zevkli bir oyunu durduk yere karman çorman etmiş. Ben ona karşı hep samimi olmaya çalıştığım halde, karşıma geçip “işler biraz karıştı” bile dememiş. "Ben senin için kaygılandım" dediğim halde, “bu iş böyle olmaz zaten bana karşı hiçbir sorumluluğun yok merak etme” dediğim halde, bana tek bir söz etmeden kaçak oynamayı tercih etmiş. Ben de burada durmuş “ya kırıcı mı davrandım acaba neden 180° değişti” diye düşünüp durmaktaymışım üstelik. Benim ona verdiğim değerin çeyreğini vermiyormuş bana meğer. (Hayal kırıklığın umuttan demiştin ya bana geçenlerde şu anki kırgınlığım umuttan işte. Beni en azından insan olarak önemsediğini umuyordum bugüne dek)
Kızgınım çünkü en başından beri ikili oynuyormuş aslında. Sadece kendi adıma değil, hemcinsim adına da çok kızgınım şu anda. Kimse birlikte tatil yapacağı adamın arkasında "ben de seninle olmak isterdim" diyen bir başka kadın olduğunu bilmek istemez herhalde. Ya da kadının bu lafı “gittiğim her yere seni de götürüyorum” diyen adama cevaben söylediğini bilmek... Bana 3-5 kilometre uzaktayken görüşmekten her seferinde kaçtığı halde, bir başkası için 800 kilometre yolu bir çırpıda uçabilecek kadar .... (bulamadım uygun bir sıfat) bir adam olduğu için kızgınım. Gerçi bu en azından önem verdiği birileri için bir sürü saçmalığı göze alabilen biri olduğunu gösterir ki, insan tanırken çok da yanılmıyormuşum demek ki... Bana iğne deliği kadar değer vermeyeceğini, saygı duymayacağını anlayamamışım ya en çok buna kızgınım. Kendime kızgınım yani. Bu kadar vur-kaç oyunlar oynayan, doğum gününde özenle atılan mesajlara yazılara (tabi o gün çok daha özel (!) kutlamalar yapıyordu muhtemelen hak vermek lazım) günleeeer sonra üstün körü “sağol be” diyen birinin, beni adam yerine koyup, beni ne olarak gördüğünü açıklamasını beklediğim için çok kızgınım...
Neyse ki her şeye rağmen; tazelenen umuduma, okşanan gururuma rağmen zırhlarımı çıkarmamıştım. Hoş, zırhlarımızı çıkartıp çıplak kalacak kadar yakınlaşmamıştık ya, yine de beni uykumdan ettiği bir gecede aklıma düşmüştü işte, “kalkanlarımdan bir tanesini olsun indirsem mi acaba” diye. Maskesiz, samimi insanlara bile alışkın değilken muhatap olduğum bünye bir de zırhlarımı çıkarsaydım neler olurdu acaba?
Bu olanları kuşandığım zırhlarla karşılamama rağmen kızgınlığıma ve kırgınlığıma engel olamıyorum. Tüm bunları benimle yüzyüze konuşmak konusunda bile “10 yıl sonra görüşürüz” gibi alaycı davranabildiği için, bana tek bir cümle değil cümle, tek bir sıfat olsun söyleyemediği için, ben ona her fırsatta hislerimi açıkça söylediğim, seni ve fikirlerini önemsiyorum vb. dediğim halde bir kez olsun, son seferinde olsun açıkça; “umrumda bile değilsin, takılıyoruz öylesine” diyemediği için kontrol edemiyorum hissettiklerimi. Daha dün ben övdüm kendimi çok iyi yalancıyımdır diye, bu kadar gereksiz ve uzun vadeli bir yalanı ben bile söyleyemezdim herhalde. Yine de zekâsı konusunda sandığımdan çok daha yüksek bir potansiyele sahipmiş, bu bile insan tanımak konusunda epey yol ettiğimi ispatlar aslında. (polyanna’cılık böyle bi’şey oluyordu değil mi? =)) Ha, zeki bir adam konuşması gereken zamanda sessiz kalmasının çok şeye mal olacağını bilirdi...
Şimdi ne mi yapacağım? İşte onu hala bilmiyorum... Gözüme bakmaya tenezzül etmeyen (ya da bundan kaçacak kadar korkak), bana benimle ilgili HİÇBİR ŞEY söylemeyen bir insana ben de sadece MP3 bulucu bir arama motoru gibi mi davranmalıyım yoksa harcadığım onca zamanı çöpe atıp arkama bile bakmadan koşarak uzaklaşmalı mıyım?
Soracağıma koşmaya başlasam daha hayırlı olacak sanırım =D
2 akıllı çıkaramadı:
yukarıdaki fotoğraf bin jip (japonca boş ev) adlı bir filmin afişidir. bu sahne de filmin en can alıcı sahnesidir. film çok ilginçtir zira filmin yalnızca 4'te 1'lik bölümünde konuşmalar vardır. gerisi sessiz film modunda görüntülerden ibarettir. ancak çok hoş bir film olduğunu belirtmek için bu yorumu yazmam gerektiğini düşündüm=)
@falyanos; bir türlü sonuna kadar izlemeyi başaramayıp, mutlaka izlenecekler listesinde hep üst sıralarda duran bir filmdir benim için de "boş ev". hatta geçenlerde cnbc-e de verdi sanırım, saatini denk getiremediğimden yine izleyememiştim. şimdi böyle bir yorum da geldikten sonra, farz oldu artık izlemek. en kısa zamanda inşaalah, sonuna kadar izleyeceğimdir =D
Yorum Gönder