Çarşamba, Ekim 17, 2007

anılaRdaki kıRmızım

Anahtar Sözcükler: Yazmak ya da yazamamak, ucundan facebook, ilk aşk, çocukluk
Özet: Kendimden sıkıldım o yüzden yazamıyorum, ilk aşkımla görüştük içim kıpır kıpır ama O'na yeniden aşık olamam, yaşadığım en masum aşkın özeti.

Döndüm dedim ama günceme dönmeyi başaramadım henüz. Dedim ya, ben bile sıkıldım kendimden diye, hakikaten sıkıldım bu ölgün, baygın, karamsar hallerimden. Yazamayışımın asıl sebebi de bu sanırım. Yani tamam kişisel bir blog dedik, adını günce koyduk falan ama bir insan da bu kadar bayık olmaz, bu kadar şikâyet etmez ki kardeşim. Beğenmiyorsun madem hayatını harekete geç ve değiştir işte. Ne bu böyle yok bittim, dibe vurdum ben, yok tutunamadım doğduğum şehirlere, yok bağlarım çok güçlü bırakıp atamıyorum, yok ben hiç bi’yere ait değilim... ay yazarken bile sıkıntı geldi yine.

Yazamadığım için blog hareket gününü de kaçırdım. Bu yazıyı yazmadan önce, konuyla ilgili bi’şeyler karalıyım dedim, ortaokul sınavı kompozisyonlarıma benzedi, silip attım. Zaten sırıtıyor sanki böyle güncel şeyler yazdığımda, “bunları bırak ya, senden ne haber” tarzı geri dönüşler alıyorum çoğunda. Aslında “biR delinin güncesi” dediğimde daha şen şakrak en azından bugünkünden daha neşeli bi’şeyler ortaya çıkarmak fikri vardı aklımda. Geldiğim nokta ise: "bir delinin hezeyanları" oldu. Hatta taşınmayı düşünüyorum bu günceden. Şu wordpress yasağı olmasaydı şimdiye çoktan taşınmıştım ya, alternatif blog sağlayıcısı arayışlarım sürüyor. Ben “ha” dedin mi şu blogu bile oradan oraya taşıyamam, tipik detaycı kovayımdır ya çaktırmayın. Hele bu günlerde facebook olayına direnememiş, âlemlere dahil olmuşken hiç beceremem herhalde taşınma işini.
Aa ben size garip bir facebook hikâyesi anlatayım sahi. Yani benim için fazlasıyla garip. Yazayım siz de bana akıl verirsiniz belki. Efenim birlikte ip atladığım, seksek oynadığım, ilk kez serviste sağ arka cam kenarı kavgası yapığım arkadaşlarımı(n bazılarını) buldum ben de bu teknolojik icat sayesinde. Adının aşk olduğunu bilmeden her teneffüs öpmeye çalıştığım ilkokul aşkımı ve aşkın her halini (bilmeden de olsa) doya doya yaşadığım ilk aşkımı da buldum. Gerçi biz O'nunla kopmamıştık zaten görüşüyorduk arada ama feysbukta ortak arkadaşlarımızı bulunca muhabbetimiz aniden çoştu, hemen hergün görüşmeye, birbirimize baklava çikolata falan yollamaya başladık =) O’nunla yeniden görüşmek, yeni resimlerine bakıp “hiç değişmemişsin” demek, “sen de aynısın”ı duymak, buluşup saatlerce sohbet etmek nasıl iyi geldi anlatamam. Utanmasam yeniden âşık olacağım ilk aşkıma. Âşık olmak sorun değil, oluveririm iki dakkada da 10 yıl sonra onunla bir ilişki yaşamaya kalksak, beceremesek, tartışsak, ayrılsak... Düşünmesi bile korkunç! Tek güzel hatıramı ellerimle bozamam. Bunu kendime yapamam. O böylece dursun hayatımda, “öyle böyle değil ben seni çok sevdim” dediğimde utangaçça gülümseyen, gülüşü dünyalara bedel yakışıklı bir genç adam olarak kalsın orada. Hiç yaşlanmasın hatta. Yüzü hiç değişmemiş zaten. Hatları belirginleşmiş sadece; gözlerinin etrafı çizgilenmiş biraz, attığı kahkahaların izi dudaklarının kenarına yerleşmiş. Yakışıklı bir çocuktu o zamanlarda şimdi çok yakışıklı bir genç adam olmuş öylece kalsın hafızamda, ben bile dokunmayayım onun güzelliğine, masumiyetine isterim. Hayatımda unutulmaz olan ilk adama, tek aşkıma ihanet etmek gibi geliyor yeniden ondan hoşlanmak, ona âşık olmak. Hem beceremem ki bir daha öylesine delice sevmeyi onu.

Gördüğüm ilk gün âşık olmuştum o’na. İlk yıl aynı sınıfta değildik, sırf onunla aynı serviste diye arkadaş oldum bi’kızla. Sonra o kız en yakın arkadaşım oldu. 2. sınıfta kimlerin hangi sınıfta olduğunun belirlendiği gün en yakın arkadaşımın elini kıpkırmızı yapmıştım heyecandan, O’nun adı ve benim adım aynı sınıfta okunsun diye. Bugün bile gözümün önünde hocanın elinde liste sınıf mevcudunu okuduğu an. Ve 2. sene artık aynı sınıftaydık. Bir yıl boyunca sadece teneffüslerde görebildiğim aşkımı artık her gün, her an görebilecektim. İkincisi sınıfta devamsızlığımın aniden azalmasının, derslerimde bir anda kayda değer iyileşmeler görülmesinin sebebi o’dur. Kimse bilmez. O ikinci platonik yıla dair çok fazla hatıra yok zihnimde. Sanırım o sırada o da bir başka kızdan hoşlanıyordu, o yüzden silmişim o günleri.

Sonra 3. sınıfa başladık. O’ndan başka herkes biliyordu deli gibi âşık olduğumu herhalde. Onun yüzünden Fenerbahçeli bile olacaktım bir ara. Ama öyle fanatik Beşiktaşlı bir ekiptik ki bırakamadım takımımı. Zaten onunla maç konusunda atışması daha zevkli oluyordu. Daha fazla muhabbet ediyorduk farklı takımları tutunca =)

Orta son sınıfta kabak çiçeği gibi açılmaya başlamıştık. Okulu kırıp Bağdat caddesine kaçmalar, servis saatine yetişmek için taksicilere yalvarmalar. Bi’kere de sinemaya gitmiştik hep beraber, O’nunla okul dışında geçirdiğim ilk gün oydu galiba. Bize uzak oturuyordu, o yüzden ders çalışmak için falan buluşamamıştık hiç.

Sonra sıkıldım ben! “Eeeh be!” dedim “Yeter, 3 yıl oldu adam bana dönüp bakmıyor. Ömrüm boyunca onu bekleyemem ki.” En yakın arkadaşlarından biriyle çıkmaya(!) karar verdim, hatta mezuniyet zımbırtısına da o arkadaşıyla gidecektim. Bizim sınıftaki arkadaşları bu işe uygun olmadığından yan sınıfa haber yolladım. Servisteki özge’ye de “ne yap et, şu oğuz’la benim aramı yap” talimatı verdim. Kız kendine kendine ne yapacaksa, çocuk aklı işte. Neyse efenim, ben artık teneffüslerde direk yan sınıfa transfer oluyordum. Şans bu ya, Oğuz’da benimle ilgileniyor, patatesli ekmek, kola ısmarlıyor teneffüslerde, beni servise bırakıyor kendi öyle biniyor servise falan. Allah’ım nasıl mesudum, intikam alacağım ilk aşkımdan, hem de en yakın arkadaşıyla =D Aklım hala onda yani. Zaten biz oğuz’la gezerken bizi görüyor mu falan diye fır dönüyor gözlerim. O’nun da bi’yerlerden bizi gözetlediğini görünce rahatlıyorum, bir anda daha samimi davranmaya başlıyorum falan (kadın her yaşta kadın işte, o yıllarda taktik maktik nereden bileceğim, bunları bile yapıyordum işte) Sonra bir gün aşk meşk mevzularına geldi konu bahçede dolanırken. Kalbim yerinde fırlayacak, kesin çıkma teklif edecek bu çocuk bana ne cevap vereceğim diye düşünmeye başladım =D Ama bizimki nedense bi’anda benim ilk aşkımın ne kadar iyi, yakışıklı, efendi bir adam olduğundan bahsetmeye başladı. Eridim tabi iki dakikada, ‘ne alaka şimdi nereden çıktı O’ diye düşünmeden hiç, ben de oğuz’a katıldım. “Aa tabi, okuldaki en yakışıklı çocuklardan biri” , “bence de, bence de diğerleri gibi serseri değil”, “evet evet çok da düşünceli geçen gün ben hasta olup okula gelmeyince ‘nasılsın’ diye aradı beni.” Nihayet bunu söyleyince jetonum düştü. Yahu bu çocuk 3 senedir 3 kere aramadı son zamanlarda ödevdi, hastalıktı ne çok aradı evi!? Benden bu kadar onayı alan oğuz’da ortadan kayboldu bir anda. Ben kafam soru işaretleri dolu girdim derse. Ne dersi hiç bilmiyorum, bizim kızlarla mesajlaşıp durdum. Kâğıt fırlatırdık o zaman ya da elden ele yollardık notumuzu arkadaşın sırasına. Aradakilerden bir tanesi bile “bana ne lan” deyip yollamamazlık yapmaz ya da açıp bakmazdı notta ne yazdığına. Teneffüste hemen kızlar konseyi toplandı. Bu çocuk niye bana kendinden değil O’ndan bahsetmişti. O da bu aralar neden beni bu kadar çok aramıştı. Aa hatta geçenlerde sıra arkadaşım gelmeyince kendi kendine gelip benim yanıma oturmuştu!!! Sahi, benim beden dersinde soyunma odası nöbetçisi olduğum günde beni sorup durmamış mıydı kızlara!!!

Ertesi güne kalmadı herhalde ya da en fazla bir günde işte her şey çıktı ortaya. 2 yıllık platonik aşkım da (nihayet) bana âşık olmuştu! Hayatımda hiçbir söz onun aşkını itiraf edişi kadar heyecanlandırmadı herhalde beni. Kalbimin nasıl çarptığını şu an bile hatırlıyorum. Öyle bir soru sordu ki bana, cevabını verirsem o hiç bi’şey söylemeden bu işten sıyrılmış olacaktı! Oysa O’nun aşkını, O’nun bana olan aşkını, O’ndan duymak için canımı bile verebilirdim o yıllarda.

Sonra ilk aşkım, ilk kez elimi tuttu. İlk kez karşıya geçirmek ya da kalabalıkta kaybolmasın diye değil, elimin sıcağını elinde, kalbinde hissetmek için elimi tutmuştu birisi. İlk aşkım!

İlk kez “eve vardın mı?” diye servisten iner inmez arıyordu birisi beni, benim için kaygılanıyordu birisi. İlk aşkım!

Bana şarkılar dinletiyordu, “bugünüm sensiz geçti” diyordu Kenan Doğulu telefonun öbür ucundan bana, okula gitmediğim günlerde. Hatırlaması bile nasıl mutluluk veriyor insana!

Bunları benim yaşadığımı, hayal kurmadığımı, her birinin benim anılarım olduğunu bilmek, aynı insanla yeniden gülüşebilmek nasıl da güzel! Bunlar bile yeter sebep aşkın hala bi’yerlerde var olduğuna inanmaya. O çirkin, kalın kaşlı, üstelik tombiş halimle bile 2 yıl sonra da olsa sevildiğime göre, hala benim için umut olabileceğine inanmak bile güzel...

Ya ben bunları anlatmayacaktım ki! Bambaşka bir feysbuk hikâyem vardı, ne yapsam sizce diye fikrinizi almak istediğim, onu anlatacaktım. Nasıl geldim buraya kadar. Vay anasını. Peki şimdi ben bunu yayınlar mıyım, taslakta mı bırakırım acaba?

dibine not: Bunun kadar güzel kaç anı var ki şu günce de, yayınlarım tabi! ve hatta kıRmızı bile derim O'na.

2 akıllı çıkaramadı:

Ümit Kurt 18 Ekim 2007 15:15  

Dün akşam okuyamadım ama bugün okudum ve anlatamadığın feysbuk hikayesini merak etmekteyim.

Bu arada bir de böyle bişey çıkmış: Hatebook :))

ps. Bir deliyle aynı takımın taraftarı olmak güzel şey ;)

mahallenin delisi 18 Ekim 2007 23:19  

@ümit; hatebook falan bana gelmez, sevgi kelebeğiyim ben =D

ayrıca anlatamadığım feysbuk hikayesi hakkında verdiğin feyz için de teşekkür ederim. henüz hayta geçirmiş olmasam da yapacağımdır!

ps: futbol zaten deli işi bu ülkede =)

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP