Pazar, Aralık 09, 2007

deRin mavi

Taslakların arasında 3 tane yarım taslak var,. İlkini yayınlamış olsam, diğerlerini de tamamlayıp yayınlardım ama ilkini yayınlayacak cesaretim olmadığından, onunla alakalı diğer gelişmeleri de yazıp yazıp kaydetmişim. Neden böyle yapıp duruyorum?

1)Kendimle cebelleşmekten sıkıldım, bıktım (ama cebelleşme ortamları yaratmaktan geri durmuyorum)

2)Yaptığım şeye ilk yazıda “delilik”, ikincisinde “kötü bir iş”, üçüncüsünde “aptallık” demişim (ben bile ne yaptığıma karar verememişken, anlamlı cümlelerle olayı ifade edebilmem pek mümkün görünmüyor)

3)Tamam, kişisel ve içsel tarihimi kayıt altına alma fikri hala benim için çok önemli lakin zayıflıklarım özellikle kadınsı zaaflarım hakkında konuşabilecek kadar “cesur” değilim henüz. 2,5uncu kez yenildim demek bile, büyük bir başarı olur benim için.

Sanırım Hülya Avşar’ın bir röportajında okumuştum ya da tv.de söylemişti “daha iyisini bulmak en büyük intikamdır.” diyordu. Haklı kadın. Eğer kuyruk acısıyla bittiyse bir ilişki (kuyruk mu, acımak mı, ben mi?) daha iyi bir intikam olamaz kadın açısından. Adam için de öyledir belki, bilemeyeceğim. 5 yıldan fazladır görmediğim, hiçbir şekilde görüşmediğim birisi var mesela ona sormak lazım. Neden feysbuk hesabını açar açmaz 3. arkadaş olarak beni ekledi, sonra ben nereden tanışıyorsunuz kısmına, 'bir dönem birlikte takıldık ama şimdi görüşmüyoruz' yazınca listesinden sildi ve şimdi 2 kez reddettiğim halde neden hala arkadaşlık talebi yolluyor? Yatak odasının duvarına asmak üzere çektirdiği düğün fotoğraflarından oluşan kocaman bir fotoğraf albümü olması olabilir mi sebep? Dedim ya bilemiyorum. Onu düşünecek halim de yok açıkçası, kendi bataklığımda boğulmakla meşgulüm ben. Önce kendi yenilgilerimi hazmetmem gerekiyor. Hımm bu bile bir adım sanırım. Yani kendimi aptallıkla suçlamaktan vazgeçip sadece “yenildim” hatta “yanıldım” diyebilmek. Diyebiliyor muyum acaba gerçekten... "Yenildim"den ziyade yanıldım diyebiliyorum, evet. Hoş insan üste üste 2,5 kez yanılır mı o da ayrı dava ya, şimdi karıştırmayalım hiç.
Hala intikam derdinde olduğumu da sanmıyorum aslında. Aylar var ki aklıma bile gelmiyor, nerede, ne yapmakta sormuyorum hiç kimselere. Ama sanırım derdim intikam olmasa bile ardından hala doğru dürüst bir şeyler hissedemediğim için kızgınım.

Amaaan neyse işte. Eğlenceli bir oyun oynadım, eğlendim bitti. Geçmişle gelecekle bağlantı kurmanın hiç gereği yok. Yaptığım şey, ne delilik, ne kötülük ne de aptallık. Hem artık aptal sarışın olmaya karar verdiğime göre bundan böyle yapacaklarım için aptallık sıfatını kullanmakta hiçbir beis görmemeliyim değil mi?

---

Garip bir sakinlik çöktü üzerime şu anda. Niye kurcalayıp duruyorum ki ilişkileri bu kadar. Hani beklentileri minimuma çekmiştim ben. Niye şimdi düşündüklerimin tam tersini yapıyorum ki? Bırak işte, nasıl olsa her şeyin bir zamanı var, sen ne yaparsan yap değiştiremiyorsun bazı şeyleri. Hiç aklında var mıydı bu iş değişikliği mesela. Sen o telefon gelmeden 2–3 gün önce valiz toplama hazırlıkları yapmıyor muydun? Yapıyordun. O olmazsa B planın, 2008 ortasında ama yine de “gitmek” değil miydi? Kesin gözüyle bakmıyor muydun yeni maymunlar seçmek için yapılan o küp testinden en iyi sonucu alacağına. N’oldu? Maymun kadar olamadın. Bir sürü tesadüf ve başın zonk zonk ağrırken çalan bir telefon her şeyi değiştirdi. Ne valiz kaldı, ne plan. Hoop en başa döndü birden, taaa 2005 Kasımına.

Üstelik daha da geriden başladın bu kez yarışa. Arada geçen 2 yıl seni geliştireceğine köreltmiş, tokat gibi çarptılar bunu suratına. Ama ne dedin kendine. “başlamak için hiçbir zaman geç değil” dedin, “ben yolun kenarındaki çalı bile olsam, en gür, en canlı, en renkli çalı olacağım” dedin, “bundan çok daha fazlasını ve iyisini yapabilecek kapasitedeyim, kendimi tanıyorum o yüzden şu anda tek ihtiyacım olan biraz sabretmek” dedin. Ve bunları söyleyeli daha 15 gün olmuşken, yine söylenecek, hayıflanacak, üzülecek bi’şeyler buldun kendine. Durduk yere oyunlar başlattın, çuvalladın, durduk yere kendine kızdın, üzüldün. Ne gerek var, azıcık sabırlı ol. Azıcık inan kendine, azıcık çabala, mücadele et bakalım.

Not defterine bak mesela ne demişsin bi'kaç gün önce: İnsanın kendi kendiyle savaşı kadar yorgunluk veren bir eylem daha var mı yeryüzünde dersin? Bence yok. Çocuk falan büyütmedim, hatta tez yazacak cesaretim olmadığı için über siber sonik masterlar yap(a)madım, taş taşımaktır, inşaat ameleliğidir bir yana, yazdan yaza köye gidip (ki benim köyüm de yok) ne bileyim çay ya da tütün toplamışlığım, günebakan dövmüşlüğüm bile olmadı bu yaşıma kadar. Benim becerebildiğim o basit, kolay, sıradan aktivitelerin (yemek yemektir, uyumaktır, eh işte arada bir okumaktır, mepe3 çaların ya da bilgisayarın düğmesine basmaktır) ardından bu “kendimle cebelleşme” haline dünyanın en yorucu eylemi etiketini yapıştırabilirim gönül rahatlığıyla.

Cebelleş bakalım kendinle birazcık, senin daha bilmediğin kim bilir neler var içerde, o korkak küçük kızı bile çıkarabilirsin belki büzüştüğü çemberden. Hem bak ne diyor 4 aralık tarihli Radikal’de günün sözü olarak:

Bir insan kendi ile kavgaya başlarsa değerli bir adam olduğuna inanabilir.Browning

Haklıdır belki, dene bakalım...

3 akıllı çıkaramadı:

Tugc 9 Aralık 2007 22:28  

Tüm yazında aklıma en çok takılan yer, "beklentilerimi minimuma indirmişken" demen oldu..
Bunu kendisine defalarca söyleyip, hatta neredeyse kendisini buna inandırmış olan birisi olarak sana diyorum ki, aslında bu kocaman bir yalan..Dışarıya karşı kurulmuş olan. Yani aslında beklentiler hiçbir zaman minimuma filan inmiyor. Öyle olmasını istiyoruz, onun gerektiğine inanıyoruz, ne bileyim minimum beklentide çok istediğimiz bir şeyin (içten içe hayalini kurduğumuzun) gerçekleşmemesinin daha az üzeceği hipotezini yapıyoruz...
Sonuç olarak, olmayan şeylerin bizi üzmesini engellemiş GİBİ yapıyoruz..
Halbuki, olmayan şeyler hep aynı şekilde üzüyor.. Sadece dışarısı bizi üzmediği varsayımını yapıyor.. Biz de inandığımızı sanıyoruz..Öyle gidiyor..

crick 10 Aralık 2007 18:29  

yazacak bir yorumum yok ama olmasi gerekiyormus gibi geldi birden, buradayim demek icin yorum biraktim sadece:)neredeyim biliyorsun:)

mahallenin delisi 11 Aralık 2007 02:02  

@tuğçe; haklı olabilirsin... olmayadabilirsin...emin değilim...ben yine de az beklentiyle daha az üzüleceğim fikrine inanmak istiyorum...varsın benim maskem de bu olsun. ben de kendi üzüntülerim konusunda kendime MIŞ GİBİ yapayım. ne bileyim işte, "bi'şeyi 40 söylersen olur" dedi annem bana küçükken. ben annemin sözünü dinlerim.

@crick; oradasın biliyorum...

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP