kıRık beyaz
Öyle çok zaman çalıyorsun ki bizden. Tamam kabul, bu cümleyi senin için kurmamıştım ama senin de yaptığın tam olarak bu değil mi? .
Neredesin?
Ne yapacaksın bu akşam?
Sevgilinle misin yoksa? Öyleyse daha da kızarım sana, sakın söyleme bunu.
Zaten sakın bana her şeyi söyleme. Bir şey söylüyorsan bileyim ki doğrudur. Yalanların söylemediklerin olsun en azından. Sanırım bununla baş edebilirim. Ama sen yine de beni baş edecek bir şeylerle karşılaştırma oldu mu? Öyle yorgunum ki anlatamam sana…
Bu güneşli akşamda, şu yaşımda, oturmuş bunları düşünmekten, hep aynı şeyleri yazmaktan, yaşamaktan öyle yoruldum ki. Yorulmak sözcğünün hakkını verememekten...
Geçen cumartesi evde olanlar ve bu hafta işte olanlar. Olamayanlar.
Bugün bir an nefes alamıyorum sandım. Soluk almaya çalıştıkça göğsümde bir sızı. Bembeyaz olmuşsun dediler, doktora çıkardılar beni. Tansiyon 9 a 5. Söylemedim nefes alamıyorum diye. Bi’de yalan uydurdum “rejim yapıyorum, bi’şey yemiyorum ondandır” dedim. Aptallar inandılar. Öğle yemeğinde yediğim bol mayonezli patates kızartmasını hatırlamadı masamda oturan hiç kimse.
Bu belirsizlik daha ne kadar sürecek? Ne zaman çıkıp geleceksin? Ben ne zaman adam olacağım? Aradığım beni nerede bulacağım?
İş yerinde yeni bir proje var. 120 kişiden 25 kişi seçmişler. En son seçilenlerin haberi oldu durumdan. “Aman da biz sizi seçtik çok özelsiniz, pek güzelsiniz” diye poh pohlayıp duruyorlar. Genel müdür yardımcısı H. Bey varmış işin başında, bizzat ilgileniyormuş süreçle. İnanılmaz bir adam kendisi. Hayranım... Başında o olmasa yapılacak iş direk istifa sebebi. Hoş istifa etme lüksüm yok ya, neyse karıştırma. Diyorlar ki; ‘siz projeye bir başlayın, 15 gün sonra H. Bey hepinize adıyla hitap edecek, o kadar yakından tanıyacak sizi tek tek.’ İnanayım mı onlara bilmiyorum. İnanmaktan başka alternatifim yok aslında. Seçme şansım da yok zaten. “1 Hazirandan itibaren masanız değişecek, çalışma saatleriniz değişecek, yanınızda oturan insanlar değişecek, yöneticiniz değişecek, performans sisteminiz değişecek, ama merak etmeyin geri kalan(?) her şey aynı, bu özel bir proje, sizi seçtik, aslansınız kaplansınız.” Oldu canım!
Baş etmekten, sürekli kendi kendime kararlar almaktan, kimseye akıl danışamamaktan yoruldum… İşten erken çıkıp seni arayamamaktan, hatta aramadan direk ofisine gelip sana sürpriz yapamamaktan, Cuma akşamı kanepede pineklemekten sıkıldım.
Ö., Gel birlikte ev tutalım diyor. Ben ilk tanıştığımız sıralar bi’ara “artık yalnız yaşamak istiyorum” gibi bir laf etmiştim o günden beri diyor bunu. Hiç sevmiyorum hatunu, üstelik kedileri var. Ama şeytan diyor topla pılını, pırtını at kendini. Başını en kötü ne gelebilir? “En fazla geri dönmek zorunda kalırsın.” Bu cümle dönüp duruyor günlerdir kafamda:
“en kötüsü, geri dönmek zorunda kalırsın.”
Daha kötüsü ne olabilir ki? Kaybedecek neyim var ki?
Yine cevap yok sorularıma biliyorum.
Yine sen yoksun.
Senden başka anlatacak kimseler yok üstelik. Gelişini hep şen-şakrak hayallerle bekleyemem ya Yokluğunla dertleştim say bu kez. Belki aylar sonra güleriz bunlara birlikte… Ama şimdilik böyle.