Pazar, Ağustos 03, 2008

uçuk saRı


Aynada son kez saçını düzeltti. Ruju biraz fazla mı olmuştu sanki? Tamamen sildi, sadece parlatıcı sürdü. Eli tam parfüm şişesine uzanmıştı ki vazgeçti. “O geldikten sonra fıslarım, kokumla aklını başından almalıyım” diye düşündü. Gülümsedi. Sarıyı sevmezdi ama bu elbise yanık tenine çok yakışmıştı. Daha ilk günden bembeyaz giyinemezdi zaten. Sarı iyiydi, evet. Bir kolye takıp takmamak konusunda emin olamadı. Cömertçe boynunu açıkta bırakmak istemediğine karar verdi. Çekmeceyi karıştırdı. Kolyeyi çıkarttı. Tam takacakken “acaba çıkmadan önce ondan mı istesem takmasını, evet biraz yakınlık hiç fena olmaz” diye düşündü. Bu kez sırıtıyordu.
Tam bu sırada kapı vuruldu. “Gelebilirsiiin” diye seslendi ama tamamen hazır bir şekilde onu beklediğini düşünmesini istemiyordu. Boş allık fırçasını aldı yanaklarında gezdirmeye başladı. “Hoş geldin” deyip parfümünü sıktı mı bütün planı tamam olacaktı.

“Çok güzel olmuşsun.”

İyi ki aynanın karşısındaydı yoksa 32 dişi ortada dönerdi o’na doğru. Hemen hanım hanımcık bir gülüş seçti suratına.

“Teşekkü…” cümlenin gerisini beyni otomatik olarak tamamlamıştı. Çünkü beyaz gömleğiyle inanılmaz görünüyordu. Esmer teni, yeşil-ela gözleri ve bembeyaz dişleri çıkmıştı ortaya. Soluğu kesiliyor sandı bir an. Biraz fazla sessizlik olmuştu sanki bi’şeyler söylese iyi olacaktı.

“Beyaz çok yakışmış sana da.” Gömleğin sadece ilk düğmesi açıktı. Kollarına baktı. 2 kat kıvrılmıştı. Acaba aynada kollarımı kıvırsam mı ya da düğmelerini iliklesem mi diye düşünmüş müydü adam? Bilmeyi ne çok isterdi.

“Hazırsan çıkalım mı?” Hazır mıyım, evet yani hayır parfüm, kolye. Bi’dakka neden gelirken bir tanecik olsun çiçek almamış eline. Sandığım kadar kibar biri değil mi yoksa. Off.

“Şey evet, yalnız şu kolyenin klipsi çok küçük yardım eder misin lütfen?” kolye evet, nerede kolye. İşte burada. Elim mi titriyor benim? Hay bin kunduz! Önce parfüm sıkacaktım. Nasıl unuttum!

Saçlarını kestirdiğine ilk kez pişman oldu, bu sahnede kadının eliyle saçlarını kenara çekmesi gerekiyordu aslında. Daha fazla düşünmeye fırsat bulamadan ellerinin sıcaklığını hissetti ensesinde. Belli belirsiz bir dokunuştu, dikkat ettiği belliydi. Ne kadar da yakındı. Nasılda unutmuştu parfümü. Acaba yıllar sonra örneğin 20. evlilik yıldönümünde bir kolye hediye edip bu geceyi hatırlar mıydı o da? Çok kızdı kendine. Daha ilk yemekte kendini gelinlikler içinde hayal ediyor, 20. evlilik yıldönümünü düşünüyordu.

Aynada sanki bir an gözleri kapalı yakaladı o’nu. Kısacık bir an, emin bile olamadı. Tam o sırada göz göze geldiler. Sessizliği bozmazsa belki de sonsuza dek öylece kalabilirdi orada, yan yana…

Gülümsedi. “Çıkabiliriz!” arkasını döndüğünde küçük parfüm şişesini çantaya atmayı planlıyordu. O hiç kıpırdamadı. Mecburen komodindeki çantasını alıp kapıya doğru ilerledi…



Dolaptaki eşyalı valize yerleştirmek sandığı kadar zor olmamıştı. Zaten bir süredir otelde kaldığı için yokluğuna alışmıştı. Yalnızca kokusunu bu kadar yoğun duymayı beklemiyordu. Kapağı açınca bir an içeri o geldi zannetmişti.

Şu eski ceketi artık atmasını defalarca söylemişti o’na. İnadına dolapta duruyordu. Valizin en üstüne onu koymaya karar verdi. Askıdan alıp yatağın üzerine koyduğunda cebinde bir ağırlık olduğunu fark etti. Gayri ihtiyari elini attı. Minik ama kalınca bir defterdi. Sayfaları çevirince el yazısını tanıdı. Bazı hesap numaraları ve küçük notlar yazılmıştı. Belki de şifreleri yazıyordu. “Böyle şeyleri yazılı olarak tutmanın ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor muydu bu adam, neden yazmıştı ki?” Başlara doğru çevirdikçe bir küçük günlük olduğunu anladı. Askerde yazdıkları vardı. “25 yıldır birlikteyiz ve bana yazdığını hiç söylemedi” diye kızdı. Hızlı hızlı çevirdi sayfaları, büyük kızlarının doğumunun ardından eve geldikleri ilk gün yazdıklarını okudu. Küçük oğlanın mezuniyetinden dönerken uçakta bu defteri gördüğünü hatırladı. O günde yazmıştı. Bütün hayatlarını değiştiren o iş değişikliğini, babası öldüğünde neler hissettiğini tek tek yazmıştı. Bunların çoğunu bana söylemedi diye düşündü.

Bu sırada bir sayfa daha gördü. “yanlış yaptım” yazıyordu. Tarih o kadınla birlikte olduğu tarih olmalıydı. “Demek sadece yanlış yaptığını düşünüyor. Öylesine bir hata yani!” Biraz önce ağlamak üzere olduğunu hatırlayıp kendine kızdı. Bir kalem buldu, ‘hayatının yanlışını yaptın’ yazdı ve tarihi attı. Tam defteri kapatacakken bir kağıt düştü kucağına. Evliliğin ilk yıllarında yüzlercesini yazıp onu bunalttığını düşündüğü notlardan biriydi bu: 'sevgilim buzluktaki köfteleri çıkardım, dolapta makarna da var. Karnını doyur ama sakın televizyon karşısında sızma, gelince seni istiyorum!' sayfaların arasında daha onlarcası vardı, bunca yıldır saklamıştı demek.
Gözlerinden süzülen yaşlara engel olmuyordu. Ne kadar çok sevmişti oysa. Ve hala seviyordu üstelik. Kızdı, çok kızdı ve sinirle ve acıyla ağladı.
“Kalan eşyalarını da gelip kendi alsın. Davaya daha 2 gün var nasılsa.” Kağıdı öylesine bir sayfaya sıkıştırıp valizi kapatacaktı ki tanıştıkları otelin adını gördü.

“...otele vardık, hiçbir şey düşünmeden geçecek aylak10 gün beni bekliyor...”

“…barmen süper, öyle içkiler hazırlıyor ki şu esmer hatuna akşam yemeği teklif ettim dün gece...”

“hazırım ama onu almama daha yarım saat var, en iyisi yazarak vakit geçirmek. Anneme minnettarım, beyaz gömleği son anda koymuş valize. Bir ütüyle jilet gibi oldum. Kolları kıvrık mı daha iyi açık mı karar veremedim. Aynada baktım durdum. Tatildeyiz deyip kıvırdım en sonunda. Resmiyete gerek yok sonuçta. Acaba o ne giydi? Umarım çok süslenmemiştir. Off ben niye bu kadar stres yaptım, bir içki söyleyeyim bari kendime.”

“aşk dedikleri böyle bi’şey mi gerçekten? Bütün gece gözlerimi alamadım ondan. Hele kokusu. Kolyesini açamamış, ben taktım odadan çıkmadan. O kadar yakındı ki. Hele kokusu. Hayır hayır parfümü değil, tek damla esans yoktu teninde. Gözlerimi kapayıp içime çektim. Öyle iddialı, öyle saf, öyle tazeydi ki ömrümün sonuna kadar her gün yanımda olsun istedim. Çok içtim galiba. Yatayım…”

Elinin tersiyle gözlerini sildi. Defteri yatağın üzerine bıraktı. Kalkıp yüzünü yıkadı. Aynada kendine baktı. Diş fırçası, tıraş köpüğü hala oradaydı. Evindeydi. Kalbindeydi. Tekrar yatak odasına geçip telefonunu aldı.

“Merhaba, rahatsız etmiyorum ya?”
“Sağol. İyiyim. Bu akşam işin yoksa yemeğe gelir misin rica etsem? Çocukları evde olmayacak bu akşam. Konuşmamız gerekenleri çıkartırız aradan.”
“Peki. 8’de bekliyorum öyleyse. ”


Son aranan listesinden bugünlerde en çok aradığı ismi buldu. Sadece en yakın arkadaşı değil, avukatıydı aynı zamanda. Sık sık aramasına şaşmadı.

“Canım müsait misin?”
“İdare eder işte.”
“Yaa? bana söylememişti evrakları imzalayacağını. hımm”
“Hayır, hayır. Ben de onun için aradım zaten, sanırım çok hızlı gittik. Bu davayı biraz yavaşlatmamız mümkün mü?”
“Bilmiyorum. Bir yanlış tüm doğruları götürmez değil mi?”
“Yarın anlatırım uzun uzun. Sen şimdilik hiçbir şey için acele etme lütfen. Biraz daha zamana ihtiyacım var”
“Sağol canım benim. Yarın görüşürüz.”

Dolabın karşısına geçti. Bi’kaç hafta önce kızının zoruyla aldığı uçuk sarı elbiseyi çıkardı ütüledi, astı. Mutfağa geçip yemekleri hazırladı. Duşunu aldı… Kapı çaldığında tastamam hazır onu bekliyordu. Açtı. Adam elinde bir demet papatyayla şaşkın bakakaldı.

“Çok güzel olmuşsun.”

9 akıllı çıkaramadı:

Buzcevheri 5 Ağustos 2008 01:16  

Hikayemsiniz yine hoş kokulu olmuş efendim..

"Çok güzel olmuşsun."

mahallenin delisi 5 Ağustos 2008 10:55  

buzcevheri; teşekkür ederim efenim =)
open ıd yine mi sorun çıkardı, blogger profilinle yorum bırakmışsın?

Buzcevheri 5 Ağustos 2008 14:42  

Open id ye bir haller oldu. Artık böyle =)

S 7 Ağustos 2008 09:22  

uzerine pek bir sey soylenemeyecek, buralara yazacak birsey birakmayacak bir hikaye-msi (?) olmus efendim..

mahallenin delisi 7 Ağustos 2008 21:43  

buzcevheri; blogger can'dır. open id kimmiş=)
fakeangel; aman efenim teşekkür ederim. benim pek içime sinmemişti ama sonuna kadar okunduysa ne mutlu bana =)

Denizlerde 9 Ağustos 2008 14:50  

Bütün cuma gecemi aldınız. Yazılarınızın büyük kısmını büyük hayretler yaşayarak okudum. Beyninize sağlık.

mahallenin delisi 9 Ağustos 2008 16:30  

kaptanzade; cuma gecesi için pek de eğlenceli bir adres olduğumu sanmıyorum =) yine de vakit ayırmışsınız teşekkür ederim.

egemavisi 25 Ağustos 2008 09:59  

"Çok güzel olmuşsun."

Hayran kaldım hikayeye. Garip hissettim. Ama, ama... Ayrılmasınlar.

mahallenin delisi 25 Ağustos 2008 13:22  

egemavisi; teşekkür ederim.
ayrıldılar mı bilmiyorum. bundan sonrasını ben yazamam çünkü işin içine aldatma girdiyse bir kadının ne yapacağını bir başka kadın bile bilemez =)

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP