Cuma, Aralık 05, 2008

sakin laciveRt


Zaman…Sadece birazcık zaman falan der şarkı…
Benimle bir alakası yok tabi. Yazmaya çalışıyorum yalnızca. Neler var içimde merak ediyorum. Kimseyle konuşmuyorum çünkü. Çünkü konuştuğum hemen herkesten aynı şeyi duyuyorum.

Telefondakiler: “ne kadar alıngan olmuşsun sen?”
Şirkettekiler: “neyin var senin böyle burnundan soluyorsun”
Evdekiler: “hayrola yüzünden düşün bin parça”

ve hepsinin akabinde koro halinde

“ee ama yanlış anladın/anlıyorsun/anlamışsın, sen. Sonra konuşalım en iyisi”

Bence de sonra konuşalım yani. Hatta biriniz olsun çıkıpta “galiba ben anlatamadım” demediğine göre hiçbirinizle bi’daha konuşmayalım. Hissetmem yokluğunuzu. Eğer biraz olsun tahammülünüz yoksa bu anlayışsız hallerime konuşmayalım yani. Farkmaz bana.
Eğer illa anlatmam gerekiyorsa bu gerginliğimin sebebini hem de tam gergin olduğum zamanda, bence de konuşmayalım. Eğer sen, bana sadece “dün gece evde yalnızken önce 2 kez kapı çalındı, kalkıp hiç bakmayınca ve ışık falanda yakmayınca kapıdan tıkırtılar gelmeye başladı. Sanırım mahalleye dadanan hırsızlar kapıdaydı” dediğimde müsamaha göstereceksen hiç gösterme arkadaşım. Zaten sen eğer benim bu olayı bu şekilde anlatmayacağımı bilmiyorsan hiç arkadaşta olmayalım gerek yok ki.
“Ee ama yanlış anladın sen benii” der çıkarsın işin içinden n’olcak. Eee si ve ii si ne kadar uzun , sen i ne kadar vurgulu olursa olursa o kadar makbul.

Bugün şirkette nasıl sıkmışım mesela kendimi. Geç saate kadar çalıştık yine. Gözlüklerimi takmış bilgisayarın içine girmişim. Uzaktan kaskatı görünüyor olmalıyım. E. ağabey var, sadece merhabalaştığım, bir de arada 2 küçük veledinin halini hatırını sorduğum. Tam arkamdan geçerken omuzlarımı yanlarından tutup “nasıl gidiyor zeyno(!)” dedi. Kim bilir neredeydim, ruhum hangi yollardan döndü geldi de oturdu o bilgisayar koltuğuna bilmiyorum. Bir anda gevşedim. Ey sevgili, geldiğinde senden öncesini kıskanacaksan eğer o adamı ve o anı kıskanabilirsin… Mümkün değil tarif edemem, arkamı dönüp tombul suratını ve gülümsemesini görüp elimi omzumdaki elinin üstüne koyunca hissettiklerimi. 2 saniye daha öyle kalsaydık olabilecekleri tahmin bile edemem. Ne kadar ihtiyacım varmış meğer. Neye? İşte bunun yanıtı yok. Eve gelip kedi gibi(!) babamın ayaklarında dört dönmeme rağmen bir türlü başımı dizlerine koyamayışım gibi…

Ayarlarım bozuldu sanırım. Var mı şöyle fabrika ayarlarına döndürtecek bir düğme?

Ha bi’de bu var sahi. Mütemadiyen geri gitmek istiyorum. Fabrika ayarlarına, 2007 şubatına, 2005 hazirana, Bugün yerine “dipteyim” dediğim günde olmayı isterdim mesela. O günde 2 yıl öncesinde olmayı istiyordum hatırlıyorum. Eğer 2 yıl sonrasında bugünü tercih edecek hale gelirsem sıçtık demektir. Eğer bugünü bile ararsam... Offf hayır düşünmek bile istemiyorum.

Yazmak istiyorum sadece. Yazarken bi’şey yapıyorum çünkü. Nasıl bi’şeyse bu... Kendini doğrulayan kehanetler gibi, neler olacağını bana açık açık gösteren (ama o olaylar olana kadar bunu kesinlikle anlamadığım) rüyalarım ve cümlelerim var benim. Burada bile var onlardan. İşin ilginci çoğu hikâyemsilerin içinde.
Oysa o kadınların hiçbiri değilim ben.
Oysa o kadınların hiçbiri ben değilim.

Öznemi yükleme yakın koysam hayatım da anlamlanır mı acep?

Bu 299. Bütün umudum firuze…

Hayranım Sana - Candan Erçetin


Ben bu şarkıyı aşk şarkısı zannerdim. Değilmiş.


tanırım kendimi hiddetim taşar benim
dalga dalga, hırçın hırçın
tokat gibi vurur sözlerim yıpratır bedenini

Ben hala korkuyorum ruhumdaki fırtınada boğulmaktan...

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP