beyaz
Bugüne kadar sana hiç yazmamış olmam çok ilginç. Bugün fark ettim biliyor musun? Akşam mutfakta salatayı hazırlarken aniden geliverdin aklıma. Çok şaşırdım. Kendime notlarım var her yerde, kızıma oğluma yazdıklarım ayrı ayrı kutularda, ama sana hiç yazmamışım, hiç.
Sahi bir kızım bir oğlum olacak benim (en az =)). (bak dilim bile alışkın değil sana, "bizim" demeliyim aslında) Nereden biliyorum dersen, bilmiyorum. Aileden genetik olarak böyle bir kod geçiyorsa ona güveniyorum. Biz 6 torunuz, 3 kız kardeşin 3 kız 3 erkek evladıyız. Kızlar büyük erkekler küçük. En büyükleri benim. En küçüğümüz henüz kucağımda uyuya kaldığı yaşlarda. Bu yüzden işte sanki ben de bu sırayı bozmayacakmışım gibi geliyor hep. Hoş bu yakınlarda teorik olarak büyük kızımın girmesi gerek hayatıma ama... Aması sen yoksun ortada. Dahası sana hiç yazmamışım. Seni hiç çağırmamışım “gel” diye. Seni düşünmediğimden değil çok merak ediyorum elbette gülüşünü, bakışını, dokunuşunu, sinirini, sevincini. En çokta tam şu anda nerede ne yaptığını? Aslında bensizken yaptığın her şeyi merak ediyorum. Yaşadıkların, hayal ettiklerin, küfür ettiklerin, sana dair ne varsa bilmek istiyorum. Seni bana getiren ne varsa...
Bazen özlüyorum seni. En çok kokunu. Yok yok sesini. En çok sesini özlüyorum. Sakin sakin saçlarımla oynarken anlatacaklarını, öfkeni kontrol edemeyip bir anda gürleyeceğin anları özlüyorum. Sonra birden içim ürperiyor. Tenimde ellerin dolaşıyor, kulağıma adımı fısıldıyorsun sanki irkiliveriyorum. Sanki sarılıp belimden omzumdan öpüvereceksin beni. Ama yüzün gelmiyor gözümün önüne bir türlü, yüzünü unutmuşum, o kadar çok özlüyorum seni bazen...
Bir an önce gel gir hayatıma istiyorum. Ama sakın acele etme sen. Sakın vaktinden önce gelme. Ben kontrol delisiyim bilirsin her şeyi ayarlamak isterim, sen bakma bana. Vaktinde gel ve altüst et bütün dengelerimi, kontrolü ele geçir bir anda. Ben kolay kolay teslim olmam bilirsin, hazırlan öyle gel! Benden yıllar önce söylemiş usta; “öyle bir havada gel ki vazgeçmek mümkün olmasın”
Niye senin için yazıp, saklamıyorum bunları bilmiyorum. O kadar uzaksın ki bana, daha öyle çok var ki sana, o zarfı senin için saklamak zor geliyor inan. Şimdilik yazıp havaya savurmak istiyorum sana dair cümlelerimi. Kaygılanma ve kıskanma sakın. Sen geldiğinde o kadar çok yazacağım ki el yazımı görmekten bıkacaksın. Ceketinin cebinde, bilgisayarının ajandasında, aynanın köşesinde, kurabiyelerin içinde notlarımı bulmaktan sıkılacaksın. Öyle çok sürprizim var ki sana ve anlatmak için öyle sabırsızlanıyorum ki aslında. Ama senden önce hayatıma giren başkaları olacaksa hala onlar bilsin istemiyorum hiç birini. Bir tek sen bil istiyorum kuytularımı, hani o çemberler var ya o çemberin merkezine bir tek sen gel istiyorum. Biliyorsun değil mi kimse yaklaşamadı oraya. Birine hakkından fazla şans verdim o bile beceremedi. Sen gelip aşacaksın sınırlarımı biliyorum. Biliyorum senle ben er-geç baş başa verecek pergel gibiyiz; masmavi mutluluk çemberleri çizeceğiz etrafımızda, ellerimiz kırış buruş olana dek. Biliyorum bir imza bir yüzük değil, o çemberler bağlayacak bizi birbirimize. Biliyorum ilk kez “kocacığım” dediğimde sana dilim dolanacak, aptalca sırıtacağım ve biliyorum ki sesimin en güzel tınısını adını söylemek için saklayacağım o gün gelene dek. Yeter ki...
Yeter ki; sen aşkımdan vazgeçme!