ZEKİ MÜREN
(6 Aralık 1931, Bursa – 24 Eylül 1996, İzmir )
Batmayan sanat güneşi. Türk sanat müziğinin paşası. Müziğini seven sevmeyen herkesin saygı duyduğu Zeki Müren 11 yıl önce bugün TRT İzmir Televizyonu'nda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. 65 yıllık yaşamına 600den fazla plak, bestelediği 200 dolayında şarkı, 20ye yakın film, bir tiyatro oyunu ve bir şiir kitabı sığdıran sanatçı aynı zamanda Türk sanat tarihinde pek çok ilke imza attı.
Sesi, sanatı ve tavırlarıyla her zaman anılacak olan Zeki Müren’i ben de bugün ölüm yıldönümü vesilesiyle anmak istedim. Hayatıyla ilgili birkaç makale, röportaj okuyup, birkaç görüntü izleyince sanatına nasıl büyük bir aşkla bağlı olduğunu ve sahip olduğu estetik duygusunu anlamamak mümkün değil. Her davranışı, attığı her adım, giydiği her kostüm hep estetik kaygılarla tasarlanmış ve hayata geçirilmiş. Tüm “söylentilere” rağmen sanatta öyle bir duruşu var ki, (neredeyse) hiç kimse onu cinsel tercihi ile ilgili olarak eleştirmemiş. Anlattığı “müstehcen” fıkralar bile çok meşhur olsa da o hep sahnede ilk kez T model podyumu kullanmış olmasıyla, saz ekibini ilk kez bir örnek giydirmesiyle ve kendisi şarkı söylerken garsonların servis yapmasını yasaklamasıyla, ilk altın plağın sahibi olmasıyla, sahnede olduğu yıllar boyunca seyirciye bir kez bile arkasını dönmemiş, sahneden inerken bile geri geri çıkarak seyirciye gösterdiği saygısıyla anılmış bugüne dek.
Şaşalı zamanlarını herkes biliyor aslında, yılbaşı geceleri, sahne kostümleri, Aspendos’u dolduran tek bir kişinin bile çıtını çıkarmadan izlediği konseri (ki bu konserden sonra sanatın paşası lakabını almış) (yasemin bozkurt’a dikkat =D) Ama şu an müze olan Bodrum'daki evine kendini kapamasından, ödül almak için ortaya çıkıp vefat ettiği güne kadar yaşadıklarını hiç kimse bilmiyor. O günlere dair yazılı bir şeyler bulamadım internet arşivlerinde. Geçenlerde CNN Türk’te yayınlanan “oradaydım” belgeseli ise merakımı pek gidermese de Paşa’nın hayatının en son günlerine ait oldukça ilginç anları anlatıyordu. (ölüm yıldönümü vesilesiyle bugünlerde tekrar yayınlanabilir, denk gelirseniz göz atmadan geçmeyin derim)
TRT programcısı Hülya Aydın, yıllar sonra Zeki Müren’i Bodrum’da yüz yüze röportaj yapmaya ikna eden ilk gazeteci olmuş. Paşa, inzivaya çekildiği yıllarda gelen görüşme taleplerinin tamamını geri çeviriyor ve röportaj taleplerine de sadece, “siz soruları yollayın, ben de kasete yanıtları kaydedip geri yollayayım” mealinde cevaplar veriyormuş. Hatta Can Dündar’da röportaj (ay ne zormuş bu kelimeyi yazmak) için araya Türkan Şoray’ı koymasına rağmen yüz yüze görüşmek ve görüntü almak konusunda kendisini ikna edememiş.
Ancak ölüm gecesini ve o gece için yapılan planları Hülya Aydın’dan dinlediğimde, olayların Can Dündar’ın yazdığı gibi (ve kamuoyunda tahmin edilenin aksine) bir intihar olmadığı fikri daha ağır bastı bende. Belgeselde anlatılanlara bakılırsa Zeki Müren gerçekten sahnelere dönmek, seyircisiyle buluşmak için büyük bir heyecan ve hevesle çalışmalar yapmış. Mesela ben öldüğü gece sadece ödül almak üzere TRT stüdyolarında bulunduğunu sanıyordum oysa ödül töreninden sonra her hafta yayınlanacak bir talk-showun ilk programını yapacaklarmış Hülya Aydın’la birlikte.
Hepsi bir yana, beni en çok etkileyen ödül töreni sırasında ve sonrasında kalp krizi geçiriyor olmasına rağmen bunu ne orada ki kameralara, ne her adımında yanında olan yardımcısına ne de Hülya Aydın’a kesinlikle hissettirmemiş, soyunma odasına gidinceye kadar ayakta kalmak için tüm gücünü sarf etmiş. Hatta bir ara koluna girmiş olan Hülya Aydın’a “sakın beni düşürme küçük düşeriz” gibi bir cümle kurmuş... Nasıl bir sanat aşkı bu, nasıl bir şey bu bilemedim, tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu izlerken. Keşke günlükleri olsaydı da, okuyabilseydik. Ben onun muhteşem Türkçesiyle yazdıklarından öğrenmek isterdim hayat hikâyesini. Ve tabi bir kez olsun canlı dinleyebilmek isterim kendisini, sahnede.
O'nunla özdeşleşen şarkılardan olmasa da bu gece klipleri izlerken beni en çok bu şarkıyı söyleyişi etkiledi. Ruhumu besleyen bu büyük sanatçının ruhuna bir Fatiha okudum önce, sonra sesi sonuna kadar açıp hayranlıkla izledim nezaketini, içim ürpererek dinledim billur sesini.
Allah rahmet eylesin...
dibine not: Neşe Erberk' hiç değişmemiş değil mi? Ajda Pekkan'ı, Erol Evgin'i, Halit Kıvanç'ı, Selami Şahin'i gördünüz mü? Hey gidi yıllar hey!
4 akıllı çıkaramadı:
Ben de daha nostaljik bir şeyler var;
'Sanat Güneşi'mizi Anıyoruz
Zeki Müren... Gerçekten takdir ettiğim çok yönlü bir sanatçı. Cinsel kimliği beni hiçbir zaman ilgilendirmedi. Her şarkısıyla, muhteşem sesi ve yorumuyla, mükemmel Türkçesiyle tamamen kendine özgü bir insandı. Herhangi bir şarkısını duyup da etkilenmemek mümkün değil... Güçlü kişiliğiyle büyük bir sanatçıydı, unutamayacağım insanlar arasındadır. Çocukken radyolarda çok sık işittiğim "Sevgili şoför arkadaşlarım, gözünüz yolda kulağınız bende olsun" cümlesini de hiç unutmayacağım... Allah rahmet eylesin.
son zamanlarda seslendirdiği eserleri daha iyi keşfeder oldum... eh eskiden hiç dinlemesemde insan efkarlı olduğunda çok iyi gidiyor nedense...
hala bu kadar seveni varken eminim rahat uyuyordur...
@goddess artemis; ben Zeki bey’in bu şarkıyı yorumladığını bilmiyordum. Teşekkürler!
@onaltıkırkaltı; kendine has tarzı ve eşsiz yorumuyla herkesin hafızalarında yeri olan çok büyük bir sanatçıydı gerçekten. Âmin!
@nakhar; Paşa’nın eserlerinden etkilenmek biraz da yaşla ya da ne bileyim olgunlukla alakalı herhalde. Ben de son birkaç yıldır müthiş bir haz alıyorum şarkılarından. Hele de efkârlıyken...
Yorum Gönder