Cuma, Ocak 18, 2008

yaslı mavi

Belki 30, belki 33 yaşındaydı ama 35 yoktu. Doğum günü bilenmeyenlerdendi. Gencecik bir anneydi. Büyük olan kız 14 yaşında, küçük oğlan 7,5 tan 8. “Milenyum annesi olacağım ben” demişti 99 sonlarında oğluna hamileyken.

Kocası beş para etmezdi. 2 gün evdeyse 5 gün yoktu. Aslında O hiç istememişti kocasıyla evlenmeyi. Babası da vermemişti 2-3 kez istemeye geldikleri halde. Sonra ne olduğunu O da anlamamıştı, gözüne güzel gelmişti adam, babası ‘etme eyleme kızım’ demişti de O “yok baba ben istiyorum evlenmeyi” demişti. Yıllar sonra o günleri anlatırken “Kesin büyü yaptırdı halam bana yoksa 3 kere evden kovduğum adamla niye evleneyim” demişti. Halası kaynanası olmuştu, kuzeni kocası.

Mutfağında sıcak su akan 3 oda 1 salon bir evi olsun isterdi. Herkesin ayrı yatak odaları olsun isterdi. Çocuklarının yanında sevişmekten gocunmazdı belki de onların gözünün önünde dayak yemek nasıl bir şeydi kim bilir.

“Senin konuştuğun kimse var mı kız?” diye sormuştu. “Ooooo bi’sürü ayol” deyince de kızmıştı. Sonra da kendince yanıtlamıştı sorusunu “Bu devirde hem güzel hem akıllı kızı boş bırakırlar mı hiç, koş getir resmini.” Resimle fotoğraf arasındaki farkını bilse ne değişirdi hayatında sanki. Ha bir sözcük eksik ha bir sözcük fazla. Tipini beğenmeyince bu kez “Zengin mi bari?” diye sormuştu. Ben cevap vermeden sorusunu değiştirmişti “Aman para kazanılır elbet bir şekilde, seni seviyor mu bari?”

Çerçeveli mezuniyet fotoğrafımı görünce 1 tane de O istemişti aynısından. Kışın soba yanmadığı için kapalı duran salonundaki aynaya sıkıştırmıştı aldığı fotoğrafı. Kızına örnek olsun istemişti. O fotoğrafta keple görmek istediği aslonda kendi kızıydı. Görüp beğenenleri “Hakim olacak o, sana mı kaldı onu istemeye gitmek” diye azarladığını pek bir gururla anlatmıştı. Kızı için de böyle cümleler kuracaktı günün birinde provasını yapıyordu.

Tüm bunları birlikte yemek yediğimiz günlerde mutfakta bulaşıkları toplarken ve O herkesten gizli sigarasını içerken anlatırdı. “Tek lüksüm bu bee” derdi. Markası fark etmezdi. “Haram, günah. Allah’ın sana emanet ettiği bedeni kötüye kullanıyorsun” deyince “Ben sordum hocalara, şarap haram sigara yazmıyor kitapta, en kötü ihtimal mekruhtur” diye kestirip atardı. Tek zevkinin, inandığı güvendiği yegâne varlık tarafından yasaklanmış olabileceği fikrine bile tahammül edemiyordu.

Gırtlak kanseri oldu. Tek ameliyatta temizleyemediler, 2 kez ameliyata girdi. 2. ameliyattan çıktığında ses telleri yoktu. Yemek yiyemiyordu artık şırıngayla besleniyordu. Boynunun yanında takılı olan hortumdan yiyecek niyetine sıvılar, burnunun üzerine takılı olan hortumdan da su veriliyordu. Boğazının ön tarafında yüzük kadar bir delik ve bir tıpa vardı.
Son gördüğümde kemoterapisi yeni bitmişti. 40 kilo ya var ya yoktu. Kaş, kirpik, yüzünde fer, teninde renk yoktu. Tanıdım tanıyalı başı örtülüydü ama saçlarının da tamamen döküldüğü ilk bakışta anlaşılıyordu. 3. ameliyatta kalçasından doku alıp boğazını kapatabilmeleri için toparlanıp kilo alması gerekiyordu. İyi bakılmalıydı.

Kadersizlik böyle bir şey olsa gerek; kocası O hastanedeyken bile sahip çıkmadı çocuklarına. Kiralar, borçlar ödenmediği için icralar başladı eve. Mal canın yongasıydı. 2-3 koltuğu, 1-2 beyaz eşyayı kurtarabilmek için topladı hepsini kamyona, gitti. 10 adım yürümeye mecali yokken, "Baba evidir, ana kucağıdır, ata toprağıdır, orada bana da çocuklarıma da sahip çıkarlar elbet" dedi ve gitti. Kilometrelerce ötede babasına sığındı. O gittikten 1 ay sonra babası öldü. Cenazede O’nu görenler “iyice çökmüş” dediler “bu kışı çıkarmaz” dediler.

Bize "ben gidiyorum hakkınızı helal edin" demeye geldiğinde elim fotoğraf makinesine gitmişti. Ama söylemeye dilim varmamıştı. O haldeyken çekilmez istemezdi belki. Hem ne o öyle son bir fotoğraf der gibi, daha İstanbul’a gelip 3. ameliyatı olacaktı. İyi ki çekmemişim, görmeye dayanamazdım şimdi. Ya da keşke çekseydim çocuklarıyla son bir fotoğrafı olurdu.

O gün yine mutfakta ben bulaşıkları toplarken; “N’oldu o çocuk?” dedi. “Gitti” dedim “Sevmiyormuş beni.” “Boşver, iyi olmuş” dedi. “Benden sana vasiyet sakın seni sevmeyen bir adamla evlenme. Okumuş yazmış kızsın, sana değer vermeyenle harcama zamanını, yorma kalbini” dedi. Sonra da “Bi’sigara olsaydı keşke, bu muhabbetin bir sigarası eksik, sen yak bari bi’tane” dedi. Gülüştük. O’nu son görüşüm, birlikte son gülüşümüz olduğunu bilmeden gülüştük.
Gençti. gencecikti. 2 çocuk annesiydi. Yengemdi. Artık geçmiş zaman. Şimdi babasının yanında.

Bir Yasin okudum Hava’cım sana, bir de bunları yazabildim. Okumuş yazmış olmak bile bu kadar işte. Acıların bitti artık. Vasiyetin aklımda, unutacak olursam dürt beni mutlaka.Yarın da cennetten göz kırp bana olur mu, şimdi gece karanlığında korkarım ben.


ALAYINIZA NOT: Sigara içmeyin! İçiyorsanız da sigara yüzünden ölmeyin! Bu ülkede ölmek çok zor sanki. Trafiğe çıkın bol bol, ne bileyim demiryolu olmayan bir şehirde tren altında kalın ya da gece ara sokaklarda dolaşın 20 lira için bıçaklasınlar sizi orada. Ama sigaradan ölmeyin!

6 akıllı çıkaramadı:

parpalia 18 Ocak 2008 16:16  

bütün tüylerim diken diken oldu.
yüzümde buruştu ağladım ağlıycam.
iyiki annem beni zamanında bi tane
sigara içtim diye azarlayıp bida içmiceksin diye yemin ettirmiş.
iyiki bunca yıldır o yemini
hiç bozmamışım.

Adsız,  18 Ocak 2008 16:57  

Allah rahmet eylesin.
Sigarayı bırakalı 2 ay oldu çok şükür.

www.buzcevheri.com

Adsız,  18 Ocak 2008 17:44  

“Benden sana vasiyet sakın seni sevmeyen bir adamla evlenme. Okumuş yazmış kızsın, sana değer vermeyenle harcama zamanını, yorma kalbini”

Ne güzel söylemiş yengeniz.Sevmeyen insanlarla zaman kaybetmemeli sevmediğini anladığımız andan itibaren.Boşvermeli kolay olmasada..

İçimi acıttı yazın.Sigaradan hiç hazzetmezdim şimdi nefret ettim.Yüreğine ve kalemine sağlık...

Adsız,  18 Ocak 2008 22:45  

Üzüldüm, içim ürpererek okudum yazını. Allah'tan rahmet, size de sabır diliyorum...

Etkileyici ve dersler çıkarılacak bir yaşam öyküsü, paylaştığın için teşekkürler. Umarım bu yazı, birilerinin yaşamında dönüm noktası olur.

Bir şeyleri öğrenmek için mutlaka kendimizin deneyimlemesi gerekmiyor. Başkalarının yaşanmışlıklarından ders almayı bilmek, çok önemli.

Yaşam, hak ettiğimiz değeri bize gösteremeyenlerle vakit kaybedemeyeceğimiz kadar kısa ve değerli. Ben, gereken mesajı aldım. Umarım sen de onun vasiyetini hep anımsarsın... Sevgiler...

crick 20 Ocak 2008 22:46  

soyleneceklerin hepsini soylemissin, umarim cocuklari bir sekilde kendilerini kurtarabilirler. Basin sagolsun...

zeynep 21 Ocak 2008 20:18  

parpalia; iyi ki... dilerim bundan sonra da bozmasın.

buzcevheri; Amin. Tamamen içtenlikle söylüyorum ki çok sevindim bıraktığınıza, bir kişinin daha kendini kurtarabilmiş olduğuna.

güley uzun cümleler kurmakta oldukça zorlanıyordu aslında, sesi çıkmadığı için ben de anlamakta çok zorlanmıştım.
boşvermek zor elbette böyle bir durumu ama yine de tutacağım vasiyetini...

lyn çok teşekkür ediyorum. gerçekten hüzünlü bir öykü. her gün haberlerde, 3. sayfalarda bundan çok daha hazin öyküler okuyoruz da ona rağmen değişmiyor hayatımız, değiştirmiyoruz. bu ufacık yaşam kesitiyle dönüm noktası yaşanabileceğini sanmıyorum ama bir şeylerin değişebileceği konusunda yine de umutluyum.
ve kendi adıma da en çok vasiyetini tutabilmeyi diliyorum.

sevgiler,

crick sağol canım.
tek kaygımız çocuklar zaten. daha şimdiden istanbul'a dönüp dönmeyecekleri konusunda bir o yana bir bu yana çekiştirilip duruyorlar. ben elimden geleni yapmak istiyorum tabi de nereye kadar bakalım...

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP