Pazar, Haziran 22, 2008

mavi-beyaz-kıRmızı-moR

Biraz cips; acılı, büyük bir bardak kola; soğuk. 1000mg.lık 5 günlük dozun ardından 800 mg.lık 10 tablet daha; antibiyotik. Hımm kolanın gazı kaçmış, neyse içmemem gerek zaten, az gazlı iyidir.

4 gün işe gidememek fena. Bir anda ev kızı moduna geçiyor bünye. Ütü konusunda bir felaketim, çamaşır asma tarzımı annem onaylamıyor, yeterince pratik değilmiş, yemek yapmayı unutmuşum. Herhalde 2 yıl oldu salatası, mezesi, pilavı, peçetesiyle baştan sona bir sofra hazırlamayalı. Oysa sofra mutluluktuR. R sonradan geldi cümlenin sonuna. Di’li geçmiş istemiyorum artık. Ya hep ya da şimdi. Aa şöyle bir şeydi vardı sahi: Time waits for no man. Yesterday is history. Tomorrow is a mystery. Today is a gift. That's why it is called the present. Eleanor Rooseveltin sözüymüş sanırsam.


Daha böyle tek bir cümle kurabilmiş değilim hayatımda. Kurmalı mıyım, bilmiyorum. Herkes her şeyi yapamaz diğ mi? Sahi ben ne yapmak için geldim buralara acaba? Çok fazla soru soruyorum diğ mi? Herkese her şey hakkında sorular sorabilirim ben, hiç bitmiyor soru işaretlerim benim. “İyi”, “Doğru” sorular sorabiliyor muyum orası tartışılır. Belki de vazgeçmemeliydim çocukluk düşümden. Hukuk okumalıydım. Belki de hala okumalıyım. Ya da bu yakınlarda gidip biraz T.yle vakit geçirmeliyim. Hevesim geçer belki. Ya da heveslenirim daha çok. Bir amaç edinirim kendime belli mi olur?


Amaçsız bir insan olarak cumartesi akşamı oturdum cine5’te "Interstate 60" izledim. Bir film ancak bu kadar tesadüfe konu olabilirdi. Oldu. Nasıl diyordu O.W. Grant: Every event is inevitable - if it wasn't, it wouldn't happen. Hiç dikkatimi çekmeyen sahneler varmış filmde. Bir de güya bi’kez daha izlersem mutlaka dikkat edeceğim araba sesi efekti vardı. Ama öyle kaptırmışımki kendimi , o sahne film bitince aklıma gelebildi ancak. Mesela tam o avukatlarla dolu şehre girmeden önce cold-warm yazan tabelanın önünde epey düşünüyormuş Neal. Kızın olduğu yola mı sapmalı, yoksa paketi teslim etmek için dümdüz devam mı etmeli diye. Bu hiç dikkatimi çekmemişti. Paketi boş verip kıza doğru gitmeye karar veriyor mesela. Ben öyle bir anlaşma yapmış olsam kesin yoluma giderdim gibi geliyor. Hâlbuki insan aşkının peşinden gitmeli. Elim telefona uzanıyor. Oysa bütün numaraları sildim çoktan. Peşinden gidebileceğim kimse yok rehberde. Ama O peşimden geliyor. Okuyor yine güncemi. En son cumartesi 18.24’te gelmiş. S.yle onun hakkında yaptığımız konuşmayı okumuş olmalı. Fazlasıyla yanlış anlamış olmalı. Hatta sırlarını başkalarına anlattığım için kızmış olmalı.

Bu çok büyük haksızlık. Ben onun hakkında hiçbir şey bilmez öğrenemezken o benim hakkımda her şeyi takip edebiliyor. Bence bu akşamda gelecek. Bu yazıyı görmese diye gece yarısına mı kursam yayın saatini acaba? Yazmak ilk kez rahatsız ediyor. Niye normal insanlar gibi yaptığım kurabiyelerden, firefox’un rekor denemesinden ya da haber portallarından aşırılmış copy-paste haberlerden bahseden bir blogum yok benim. Bok mu var yazıyorum her şeyi ulu orta? Şu son cümleyi soru cümlesi haline getiren öbeği konuşurken kaç kişi duymuştur ki benden, yazarak herkese açık ediyorum içimdeki küfürbazı. Emektar defterlere geri dönmek iyi bir fikirdir belki de.


Geri dönmek, gitmek, varmak... Gitme demek mi daha ikna edici, kal demek mi acaba? Sormuştum daha önce, hala bilmiyorum yanıtını. Acayip bir havası var ikisinin de. “Kal” daha emir cümlesi kıvamında. “Gitme”yse daha çaresiz sanki. “Gitme kal” en güzeli belki de, bilmiyorum.

İyi ki kimse bana “gitme” demiyor. Yoksa gidemeyişimin bütün suçunu onun üstüne atardım. "Senin yüzünden kaldım buralarda mahvettim hayatımı " der, kurtulurdum yükümden. Şimdiyse habire kendimle cebelleşiyorum. 'Gitmenin önündeki tek engel sensin salak' diyorum. Sonra da duymazlıktan geliyorum. Hah! Kendimi bile iplemiyorum artık. Biri gelip beni cimciklese iyi olacak. Kırmızım gelse artık, silkeleyip uyandırsa beni bu öküzün rüyasından. Kimin tasviriydi bu? “Hayat belki de bir öküzün rüyasıdır, sinek öküzün burnuna konar, öküz uyanır, hayat biter.”

Acaba benim kırmızımla beyazım aynı olacak mı? Gerçekten merak ettim bak. Galiba asıl soru, ‘acaba benim kırmızım olacak mı?’. Çünkü iyi kötü bir beyazım olacak hayatta ama ya kırmızı? Kırmızı-Beyaz bir arada ne kadar “milli” duygular hâlbuki. Şehitler, bayrak, Euro 2008’de yarı finale kalan A milli futbol takımımız falan. Ben tutmuş neler diyorum! Peh!



Bile Bile-Gökhan Kırdar

2 akıllı çıkaramadı:

ABİ 24 Haziran 2008 11:36  

manav işsiz kalmasın diye arada bizde haber portalı kopipeysti yapıoz diye alınmalımıyım.
alınmamalıyım, diğ mi?

mahallenin delisi 24 Haziran 2008 23:52  

yok abi, alınma tabi. üstüne tek bir cümle koymadan aşırdığı haberi aynen yapıştıranlara benim lafım =)

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP