Pazartesi, Eylül 29, 2008

sessiz laciveRt


Hızlı hızlı okuyordu. Zıplaya zıplaya geçti kelimelerin üstünden çünkü önce bu son iki bölümü sonra kitabı baştan sona tekrar okuyacağını gayet iyi biliyordu. Kitap daha başlamadan düşülmüş olan “yazar ve yayıncı bu hikâyenin son bölümünde sayfa karışıklığı olmadığını önemle belirtirler.” notunun merakıyla son bölüme ulaşmaya çalışıyordu. Şimdiye kadar kitap 2 kere bitmişti aslında. Söylenene göre kitabın 3 resmi sonu vardı. Yazar ilk sonu yapmıştı. Ona göre yazarın “birinci finalimiz budur” dediği yere gelmeden önce bitmişti aslında kitap. Ona göre kahramanlar o odada öylece sonsuza kadar baş başa kalmalıydılar. Kendi finali oydu ama daha kitap bitene kadar 2 ayrı final olacağını biliyordu. Artık sonları merak etmiyordu aslında, kitabın en başına not düşülmesine sebep olan o ‘sayfa karışıklığını’ merak ediyordu sadece.

Hızla çevirdi sayfayı bir kez daha. İçerden bağıran sesi belli belirsiz duydu: “hadi ama geç kalacaksın” Artık neredeyse sadece diyalogları okuyordu. Son bölümden önceki son sayfaya geldi:

Sonunda ona bakabildi Sarah. Gözleri yaşlarla doluydu ve bakışı inanılmaz ölçüde çıplaktı. Böylesi bakışlarla hayatımızda sadece bir-iki kere karşılaşır ve onları paylaşırız; içlerinde kelimeler erir, geçmişler çözülür, öyle anlardır ki en derin gereksinimlerimizin kesinliğiyle, çağların beşiğinin sadece aşk olduğunu anlarız. Birleşen bu iki eldeki bir başın diğer başın altına sokulduğu bu kör sessizlikte var olan aşk; sıkıştırılmış bir sonsuzluktan sonra Charles bu sessizliği bozdu, ama sorusu bir sesten çok bir nefes gibi çıkmıştı.

Sorunun ne olduğu önemli değil kitap resmi olarak ikinci kez, onun gözünde 3. kez bitmişti. Artık son bölüme gelmişti. Hızla ilk 2 sayfayı okudu, çevirdi hakkaten garip bi’şekilde geriye gitmişti kitap. Bir iki satır okudu. Saatine baktı. Kapatıp masanın üzerine koydu kitabı.

Ceketini giydi, ayakkabılarını bağladı. Kapıyı çekti. Dışarıda yağmur çiseler gibiydi. Kapüşonunu kapatmadı. Okudukları kafasında dönüp duruyordu. Böyle çıplak bir bakışla kaç kere karşılaşmıştı hayatında? Karşılaşmış mıydı?

“2 tane lütfen”
“Teşekkür ederim”

Kelimelerin eriyip, geçmişin çözüldüğü bir bakış var mıydı gözlerinde?

“Aa size de iyi bayramlar.”

Alt bahçedeki merdivenlere varmadan ezan sesini duydu. Olduğu yerde durdu. Dinledi. Küçük bir parça kopardı sıcak pideden.

Hayır yoktu. Hiç olmamıştı öyle bir bakış. Kimseye çırılçıplak bakmamıştı bugüne kadar. O sahne geldi gözünün önüne. Bir otel odasında, aniden ve ansızın, şehvet ve günah dolu ve AŞK dolu o an.

Yağmur hızlanmıştı. Durduğu yerde kendini dışarıdan gördü bir an. “n’apıyorum ben?” kısacık saçlarında gezindi parmakları. Fark etti ki kaybedecek hiç bi’şeyi yoktu/kalmamıştı (yüklem önemsiz) Poyraz esiyordu ve yağmur toprağı besliyordu usul usul. Şimdi ekse tohumlarını, kışa filizlenirdi.

Ve her şeye baştan, en baştan başlayabilirdi.
Aşka bile.






Kitabın son bölümünü okumadı...






7 akıllı çıkaramadı:

mr.paradise 29 Eylül 2008 00:09  

bu yazıyı nasaıl bir sanuca bağlıyorsun merak ettim ?

mahallenin delisi 29 Eylül 2008 13:43  

cool; her yazdığımı bir sonuca bağlamıyorum. kaldı ki bence bu sonuçlanmış bir yazı... "zata mahsus"lardan biri olduğu için merakın konusunda yapabileceğim tek açıklama bu.

joone 30 Eylül 2008 16:17  

şşşşşşşşşş bırak melankoliyi kızım aloo... bi çağrım var mekanımda sana:)

mahallenin delisi 1 Ekim 2008 12:13  

enteldantel; "süper bi'kadınsın" demiştim diğ mi daha önce? bende orada olabilmek için bir dizi seri operasyon yapacağım. detayları yazdım zaten.
bi'de hep birlikte bir şans duasına çıksak diyorum, işe yarar mı acep?

beenmaya 2 Ekim 2008 14:35  

bugün ağzımızdan çıkan kelimelerin gerçekten bize ait olup olmadığı üzerine düşünüyordum. yani sanki karşımızdaki konuşmaya başladığı an yani içindekiler harflere bürünüp kelimelere dökülüp ondan çıktığı an havayla temas halindeyken daha bizim kulağımıza bile ulaşmadan belkide yabancılaşıyor başka bişi oluyor ne onun demek istediği ne de bizim duymak istediğimiz olmuyor sanki. peki içindeki gerçek olanı ne gözterebilir sana sadece bir bakış ve dokunuş zannımca...

Kaptanzade 5 Ekim 2008 00:27  

Azıcık yavaş. Ben gibi kocamışlar, yahu ne oluyor desin. Haa azıcık da ne bu ya; durmanın ne alemi var şimdi, gidelim yahu, gençliği. Bilemedim yahu ne durun ne de gidin. En iyisi koyuverin gitsin...

mahallenin delisi 5 Ekim 2008 18:17  

beenmaya; ben de çok düşünürüm, sözcüklerimiz bzim mi, değil mi diye? ben "seviyorum" derken karşımda ki acaba "seviyorum" diye mi duyar diye. içimdekini hissettirenin sadece dokunuş olduğunu düşünürdüm ben de bu satırları okuyana kadar. oysa tam da dediğin gibi; bir dokunuş ya da bir bakış gösterebiliyor içimizdekileri apaçık, çırılçıplak...

kaptanzade; =) hep koyverip gidiyoruz diye oluyor bunlar zaten. azıcık harekete geçmek lazım.

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP