fena mavi
Tatil güzel, bayram güzel, biraz hastalık, 40 derece ateşle bayram gezmeleri falan ama güzel. Cuma güzel. Ö. gelmiş İstanbul’a, “sen oğluma hoş geldin’e gelmedin ben de bayramda elini öptürmeye getirdim teyzesi” Nasıl da güzel bir bebek. Masmavi gözler. Önce yabancılıyor beni gelmiyor kucağıma. “Ben senin annenle babanın tanıştığı günü biliyorum lan, az barıştırmadım kavgalarını kıymetimi bil bak.” Anlıyor sanki söylediklerimi, göz kırpıp geliyor, güzel. Fenerbahçe parkı dört mevsim güzel, gün batımına yakın hilal çıkmış, güzel. Cumartesi anneanne dargın gibi bana, fena! Gönlünü almaca. Moda’da çay ısmarlamaca. “yok, ben oruçluyum” E zaman alışveriş. Bayramdan önce yapmadım zaten 2 çift pabuç yine, biri kırmızı, diğeri barbour küçük bir servet. Hepsi birbirinden güzel.
Akşam alışveriş dönüşü “Of tatilde bitiyor yahu. Pazartesi yine iş. Sahi ne iş yapıyordum ben?” Yabancılaşma, fena! Eldeki poşetleri gören anne : “Yine mi ayakkabı aldın, aaa ayağındakilerde yeni” “ama anne para harcamak için kazanılır” “para sadece ayakkabıya harcanmaz.” “Hımm evet, haklısın ama çooook güzeller.” Annenin yüzünde gülümseme, güzel. Diğer odadan açık televizyonun sesi “… şehit olan 15 askerin cenazeleri…”
Şehit? 15? Kötü… Çok…
Aktütün Jandarma Sınır Karakolu dün bir kez daha PKK’nın hedefi oldu. 1 astsubay, 6 uzman erbaş ile 8 erbaş ve er olmak üzere 15 güvenlik görevlisi şehit olurken, 6’sı ağır 21 asker de yaralandı. İki uzman erbaş ise kayıp. Saldırıda 23 terörist etkisiz hale getirildi.
Etkisiz hale getirilen 23 terörist. Ölü olmaları önemli değil, kötü onlar ee kaka. Onlar için üzülünmez. 2 asker kayıp. Ortaya çıkmadan onlar için de üzülünmez. Hani mazaallah hayatta kalmak için teslim olmuşlardır, bilgi vermişlerdir falan. Türk askeri ya ölür ya öldürür yoksa askeri mahkemede "milli müdafaya hıyanet"ten yargılanmak da var. Gözlerim doluyor. Duramıyorum, durduramıyorum. Fena!
Hasan’ın sevgilisi oluyorum, Ozan’ın 2 aylık hamile karısı oluyorum, Çağlar’ın, Davut’un arkadaşı oluyorum… Onların isimleri yok artık, onların hepsi şehit. Hepsi ölü. Hiçbiri yok artık… Daha önce 4 kez baskına uğramış, yüzlerce kişinin öldüğü bir karakolda askerlik yapıyor bu adamlar. Eylül 1992’de 22 asker, 30 terörist, Haziran 2007 kalabalık bir baskın ölü yok, 1 ay sonra Temmuz 2007 bu kez terhis olan askerleri taşıyan Skorsky helikoptere roketatarla saldırı 1 asker, yaklaşık 1 yıl sonra mayıs 2008 6 asker, 19+40 terörist ölü. Nasıl bir yer burası? Hangi ülke burası? İç savaş? Soğuk savaş? Sıcak savaş? Savaş?
Bu insanların ailesi bayram mı yaptı sanki 2 gün önce ki bu cumartesi sabahı kalktıklarında matemleri olsun. Her sabah nasıl uyanıyordu bu askerlerin anneleri, babaları, karıları, kardeşleri? Her sabah nasıl basıyorlardı televizyonun düğmesine “aman bu sabah haber var mıdır?” diye nasıl kalkılır her sabah, nasıl uyunur her gece? Ve bir sabah kalkıp, aktütün, saldırı, şehit sözcüklerini aynı cümlede duyunca insan…
Jandarma karakolu ve evlerin içice bulunduğu köyde PKK’lıların uçaksavar ve roketatarlarla yaptığı saldırıda bazı evlerin isabet alıp hasar gördüğü belirtildi. Peki, ya o köyde nasıl yaşanır?
Bütün gece bunlar dönüyor aklımda. Askerlik nedir? Ne işe yarar? Terörist kimdir? Ne iş yapar?
“Deprem oldu” diye fırlıyorum. Saat daha 09:05. Emin olamıyorum. Ortalığı dinliyorum. Annemle babam uyanmış geziniyorlar pıtır pıtır, adımlarındaki pıtırtı rutin değil, bir terslik var sanki. Herhalde onlarda sarsıntıyı hissetti. Terliklerimi giyip çıkıyorum yataktan. Tam odanın kapısını açacakken evin kapısı çalıyor, apartmanda da telaşlı bir patırtı var “herhalde hissetiğimden daha çok sallandık, herkes panik olmuş” diye düşünürken annemin sesi geliyor. “Tamam, canım ben şimdi bir çorba koyuyorum ocağa, sulu yemek olarak türlü yaparım, en bereketli o olur. Sen de yine bir çorba yap, gelen giden çorba içer şimdi, öğleden sonra börek falan yaparız zaten, ha sahi biri de pilavı pişirsin. Öğlene yeter bunlar”
“Pazar sabahının dokuzunda komşularla ortaklaşa niye bu kadar çok yemek yapılıyor? Alla’m biri mi öldü!?”
Odanın kapısını açmamla babamla burun buruna geliyoruz. Sarılıyor önce. “yamuk amcan ölmüş” “hangi? Üst kattaki?” sanki başka yamuk amca varmış gibi. Sarılıyorum babama sımsıkı…
Sıra sıra arabalar geliyor, insanlar geliyor, D. geliyor. Hastanede gözünün önünde ölmüş . Tatile gitmişti babasının yanına halbuki. “Kış geldi artık, bırakamıyorlar yazlığı alayım da geleyim bari” demişti giderken. Cenaze arabasıyla dönüyorlar eve. Kalabalıklar, ‘nasıl olmuşar?’lar, ‘sapasağlam adamdı’lar, histerik kesik kesik ağlamalar... “bir gün önce rüyamda gördüm” diyor D. “dedemi gördüm önce, annemlerin yatak odasının kapısındaydı, içeri bir girdim odanın yarısı kapkara” tüylerim diken diken oluyor. Kalkıp gitmekte olmaz. Birileri burnunu silerken “babası yanına çağırmış işte” diyor. Birileri bunu illa diyor. “Ben mutfağa yardım edeyim biraz” diye kalkıyorum. Kapıda M. abla, gözleri şişmiş mosmor neredeyse. “neyin var?” senin derken aslında “yine mi dövdü seni” demek istiyorum. Anlamıyor. “(bacanak, görümce, kaynata gibi anlamadığım akrabalık sıfatlarından biri) … oğlu Oktay, şehit olmuş Hakkari’de, dün bütün gün cenaze evindeydik.”
Mutfağa falan uğramadan iniyorum aşağıya, eve. “N’oldu?” diyor babam, kim bilir suratım ne halde. “hiiç kötü oldum birden, geldim aşağı” sesim titriyor. Babamın yanında ağlarsam çok kötü olacağız biliyorum. O da çaktırmamaya uğraşıyor ama sabahtan beri hiç iyi değil. 'Benden bi’kaç yaş büyük' diyor, 'kızım yaşında kızı var' diyor. Demiyor da, öyle bakıyor işte. “Duydun mu şehit çocuklardan biri M. ablaların yakınıymış” diyorum konuyu değiştireceğim aklım sıra. “Yaa, vah! vah!” Kardeşim geliyor tam bu sırada “baba bizim arabayı çıkarayım mı bahçeden, daha şehir dışından misafirler gelecek, cenaze arabası gelecek, sen yarın sabah çıkmazsın oradan şimdiden ön taraf alsak mı?” diyor. Babam dönüp baştan ayağa oğlunu süzüyor. Şehit çocuk oğlundan 2 yaş küçük. Dönüp bana bakıyor, babasız kalan D. kızından 1 yaş büyük. Kafasını çevirip banyoya gidiyor apar topar. “Ne dedim ben şimdi kızdı gitti yine?” diyor kardeş. “Boşver hiç çıkarma arabayı, yarın gerekirse bakarız.” “İyi o zaman ben çıkıyorum G. gelecek onu alacağım terminalden” Arabayı neden çıkarak istediği anlaşılıyor. Nasıl da dolandırıyor lafı.
Gülüyorum. Hala gülebiliyor insan. Güzel. Unutuyor insan çünkü. Alışıyor insan. Kabulleniyor insan.
Şehit haberlerine bakarken görüyorum ki sabah 9 da deprem olmuş cidden. Ben depreme uyanmışım. Ama benden başka kimseler hissetmemiş, fark etmemiş belli. Kimselere söyleyemiyorum. Yazıyorum ki, uçsun gitsin, çıksın benden, savrulsun sonsuzlukta…
9 akıllı çıkaramadı:
Galiba en sinirime dokunan şey de: etkisiz hale getirmek. Birileri birilerini etkisizleştirmek için hababam uğraşıyor. Ben seni, sen beni, abin karşıdaki kızı, amcam sokaktan geçen başka adamı... İyi etkileştirmek için uğraşmak yok. Etkisizleştirdin mi? Tamam, bitmiştir. Kendi kayıbını al, ağla, zırla, devam et, unut...
Hepsinden midem bulanıyor. Karşısındakini etkisizleştirdiği için zaferlenip, ruhsuzlaşıp, ardından kendininkileri dramatize ettirmeye uğraşan o kocaman adamların topundan da nefret ediyorum.
"etkisiz hale" getirildi denmemeliydi..
katılıyorum gebertildi denmeliydi..//
zira saldıran öldürmek isteyen,bölmek isteyen onlar..bu durumda bahsettiğiniz klasik türk duruşu olacak ya ölecekler ya öldürecekler..
hazin ki..hem ölüp hem öldürdüler.
dün gece var mısın yok musun adlı programda 21 yaşındaki genç bir kızımızın çok para kazanamadığı için salya sümük ağlayıp "ben ne kadar şansızım" konuşmalarını dinledim. ve acaba dedim gerçekten şans nedir ve kimler şanslıdır gerçekten. mesela daha 40 günlükken babasını kaybeden (neden va nasıl kısmına değinmek bile istemiyorum) bir bebek büyüdüğünde ne düşünücek acaba, ya da bir gencin ailesini arayıp "buralar çok kötü durumda beni beklemeyin" derken ne kadar şanslı olduğuna dair bişeyler düşünüyor muydu acaba
ms.parilda; çünkü etki yaratabilmek, etki bırakabilmek akıl işi, uğraşmak, çabalamak lazım. kafa patlatmak lazım. birilerinin kafasını uçurmaksa çok daha kolay, aptal işi. çekince tetiği tamam işte "etkisiz hale getirildi."
bu kadar KAN bence de fazlasıyla mide bulandırıcı. ama 25 yıldır lıkır lıkır içiyorlar bu kanı. benjamin'in in şerefine içiyorlar hem de...
boşuna cevap yazmışsın üfürükten'e. ortalığı bulayan kan'dan başka hiç bir şey görmüyorki onun gözleri. ne desen kan diyecek sana, kırmızı diyecek. "birlik sadece kanla sağlanmaz" diyeceğim ben mesela, "ama kanla çizdik bu sınırları" diyecek...
sen bilirsin az çok beni, 'kan kırmızı' yok renklerimde. olmayacakta. kan kırmızı görenler de kendi çöplüklerinde ötebilirler istedikleri gibi.
gerçek zamanlı... dürüst olayım, ilk yorumunu tam işten çıkarken gördüm. eve gelip silmekti niyetim ki ben gelene kadar çoktan büyümüş mevzuu.
"ben leş görmek istiyorum" diyen biriyle, demokrasiyi, üniter devlet yapısını, BOP'u, küresel terörizmi tartışacak değilim. zaten burası bir tartışma platformu değil, benim güncem. kaldı ki bu yazıda bir terörizm yazısı değil. burada kimin hangi kaba pisleyecek kadar aptal olduğu tartışılabilir belki ama hiç kimse "daha çok kan aksın istiyorum, sadece türk kanı yetmez kürt kanı da aksın istiyorum" diyemez.
her horoz kendi çöplüğünde öter. kendi çöplüğünde kendi kanın dahil istediğin kadar kan akıtabilirsin...
Silmekle iyi etmişsin. Sadece birilerinin gözünün kan bürümesine dayanamadığım için cevap yazdım bu arada.
Neyse, onlarla tartışılmıyor ki.. Ne desem gereksiz.
Bu arada sormayı unuttum, deprem ufak mıydı?
beenmaya; canım akşam apart topar yanıt yazdım, atlamışım seni ya, kusura bakma. illa bi'takım kavramlarla açıklama yapmak gerekiyor işte: "şans", "kader", "mukadderat", "şehit"... başka türlü nasıl katlanır ki insan bu acıya...
ms. parilda çok mühim bi'şi değildi ya. 4,1 falan. bizim ev kartal yuvası gibi tepede olduğu için en küçük sarsıntı bile hissediliyor. yoksa benden başka duyan olmamış hakkaten.
gerçek zamanlı... boşa zaman harcamışsın "değerli" fikirlerini yoruma dökmek için... bunun için zilyon tane ırkçı milliyetçi forum bulabilirsin. hem orada birbirinize leş fotoğrafları da gönderebilirsiniz karşılıklı. böyle bir fırsatın varken bence burada daha fazla zaman kaybetme.
Yorum Gönder