Perşembe, Aralık 25, 2008

bulutsuz, yıldızlı laci

Bu gece Noel. Ben de oturmuş noel babayı bekliyorum hala. Kar bile yağıyor ince ince. Kurabiye ve sütüm yok diye mi gelmiyor acaba noel baba ve geyikler, mektubumu vakitlice yazıp yollamadığım için mi, yoksa göbeği bacaya mı sıkıştı yine tombulun? Açtım camı baktım, üşüdüm, odanın içi buz gibi oldu. Gelmedi. Geyikler için park edecek yer bulamazsa “gel gel” yapacaktım, “arka bahçedeki ağaçları kestiler burada yer var” diyecektim .
Bu saat oldu (01:45) hala gelmedi.

Hoş, gelse ne isteyeceğimi bilmiyorum ki noel babadan. İlk aklıma gelen “yarın operasyon müdürüyle görüşme cesareti istiyorum” gibi bi'şey, ki çok ayıp olur adama. Bilmem kaç yüz bin kilometre yoldan gelmiş, hem de yılda bi’kere, tut sen cesaret iste. Olmaz. İşin mantığına ters bi’kere. Bir uçak bileti istesem. Tek kişilik, dönüş yok. Bak bu daha mantıklı. Tatil zamanı ya bilet fiyatları almış yürümüş. Ya da yirmibin yetele istesem (karşılığı pound ya da dolar da olabilir tabi). Bu aralar yaptığım bütün hesapların sonunda 3 aşağı 5 yukarı aynı rakamla karşılaşıyorum. Galiba o parayla hayatımı değiştirebilirim! Vay be. Ne ilginç bir rakam. Akmaz kokmaz, öldürmez, süründürmez, üstelik hayatımı değiştirecek! Peh peh peh! Ceteris paribus diye bi’şey var tabi iktisatta. O şekil yane.

Yok ya benden bi’cacık olmaz. Kaç saattir (02:32) google’dan bir merry christmas görseli bile seçemedim. Bi’insan 26 sayfaya tek tek bakar mı yahu. Altı üstü kırmızı noel babalı bir merry christmas işte.

Boşver geyikleri. Bak bu bizim ismail. Yanındakilerde babam, kardeşim bi’de bizim ortağın oğlu. Niye biz diyorsam habire. Kurban babamın kurbanı hâlbuki.
Mekan İstanbul’un dağında bir gecekondu mahallesi.

ismail’den geride buzlukta biraz kıyma ya var ya yok. Benden geriye ne kaldı sahi?
Portakal gibiyim. Suyu sıkılmış, içi boşaltılmış. Posam kalmış geriye, lifli lifli evde soba da yok ki at içine cayır cayır yansın, bari bir işe yarasın…



Şu eldivenlerle kurabiye pişirmek istiyorum ben. Dursun burada, belki bir gün kim bilir.

Kar durmuş. (03:21)


6 akıllı çıkaramadı:

!reDanDark! 25 Aralık 2008 10:13  

oysa en vitaminli yeridir portakalın posası.. Kıymetini bilene..

Adsız,  25 Aralık 2008 12:12  

ŞU eldivenlere bayıldım:)))
İnsanı bi an neşelendiren bişiymiş yahu:)))

www.arzinmerkezineyolculuk.blogspot.com

mahallenin delisi 26 Aralık 2008 21:18  

idil ttotay; diğ mi diğ mi, vitamini kabuğunda halbuki =D

arzın merkezine yolculuk; ya hakkaten süper bir fikir, insanın keyfine keyif katar mutfakta. türiye distrübütörlüğünü alsam mı acaba, bizim gibi kaç kişi satın alır bunu acep?

Phaedrus 28 Aralık 2008 18:28  

portakalın posası suyundan daha güzeldir bir de. bir de bir de ismail çok hüzünlü bakmış yahu...

mahallenin delisi 29 Aralık 2008 01:04  

beenmaya; ne münasebet efenim?

alase isis; yok canım taze sıkılmış portakal suyu varken kim bakar posasına =)

sevgili ben; bu yakınlarda spora başlmazsan portakal gibi tostoparlak olacaksın, haberin olsun!

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP