Salı, Aralık 23, 2008

şizofRen mavi


—O kadın ben değilim. Güzel bir tespit. (güzel evet; acıtmadı çünkü) Yerinde ve makul üstelik. Ama bunu tespit etmekle, sessizce fısıldamakla olmuyor sadece. Anlatmak gerek nedenlerini, niçinlerini, olmazlarını. Bunlara da gerek yok aslında, birimizin açık açık söylemesi gerek. Ulu orta olmayan, düşünülmüş, seçilmiş, en önemlisi açık ve de seçik. (seçik ne demek ki acep?) Net cümleler lazım bana. Öznesi yüklemi belli devrilmemiş cümleler. Bir mavi kalem, bir çizgisiz kâğıt, bir de dikdörtgen zarf lazım. Uzun ince banka zarflarından hani. Hayatımdaki kaç kişi bilir bu zarfları sahi?
—Off amma uzattın yine! Soruları geç bi’kere. Öyle işe yaramaz sorular ki sordukların, yanıtlasan da bir yere varamıyorsun. Bir mektup yazman lazım acil tarafından anladık. Bunun için bana gelmene gerek yok zaten, sıradaki!
—Ya peki o kadın kim acaba? Bunca güzel cümlenin sahibi?
—Bak dönülmez laflar edeceksin şimdi gene, kes dedik. Sıradaki?
—Şu garip “kabullenmişlik” hali. Kötü bir şey olduğunu bildiğim halde rahatsız olmuyorum. Hissettiğim sadece rahatsız olmadığım için bir huzursuzluk.
—Aynı cümleler bunlar, bin türlü söylenişi / söylenmişi var. Hem de bizzat tarafından. Sıradaki?

—Diyorum ki ben şu ZM ya da MD plakalı mavi otomobil hayalimden vazgeçsem de, o parayla iş mi kursam kendime.
—Ha ha tabi canım. Kolaydı öyle yatırım yapmak, kendi işinin patronu olmak.
—Kolay ya. Franchise denen bi’şey var. Fuarını bile yapmış adamlar. Hem ben buldum bile kendime iş. Künefeci olacağım. Sermayeyi ayarlaması zor değil de, AVMlerin metrakare kiralarını öğrenmek lazım.
—Ya bi’git! Sen değil miydin 'memur hayatı yaşamak istiyorum 8-5 çalışıp hafta sonu yatmak istiyorum' diyen. Avm’de kiosk açınca bayram seyran, hafta sonu falan yalan olur kızım.
—Of tek başıma yapmayacağım ki, bir ortak bulurum.
—Ooo bi’de ortak bulacaksın yanına.
—Tabi tabi. Mümkünse bağyan, değilse askerliğini yapmış ve evli bir bey.
—Aha aha, neden diye sormayacağım =)
—Ya çok kötüsün! Hem bi’kere ben künefeci olmayı ilk kez düşünmüyorum ki, hatırlasana Diyarbakır’a gidip geldikten sonra az mı kafa patlattım bu işe.
—Ha ha ha! Künefeci açacağım derken aşiret gelini oluyordun, bi’de baban geldi sordu diye bozulmalar , hayata küsmeler falan.
—Hakkaten lan! Ha Ha Ha. 2 ay sonra babam o herifin düğününe gitti biliyorsun değil mi? Bak ayağıma gelen kısmeti tepmeseydim şimdi ilk bebeğimi kucağıma almış olabilirdim.
—Yok be, o kadar oldu mu kızım!
—Hemen evlensem doğurmuş olurdum bugünlerde.

—Vay anasını sayın seyirciler. Bir yıl daha bitti, hatta 25 yaşın bitiyor farkındasın diğ mi? 25 yıl sonra biri gelip “25. yaşınla ilgili unutmadığın bir anını anlat” dese… Imm evet düşündüm de anlatacak hiç bi’şeyin yok dikkatini çekerim.
—Ya kes! 2 kadeh içmişim şurda kafam güzel. Hem daha 25in bitmesine çoook var. Teorik olarak tam 2 ay, pratikte olarak bi’5 yıl daha ‘25 yaşındayım’ diyeceğimi düşünürsek, daha yeni başlıyoruz demektir.
—Ooo sen bana posta mı koyuyorsun yavruu!? Ne bu tripler?!
—Tamam, kuzu tamam, şu cumartesi gününü de anlatayım öyle git.
—M.nin aramasını mı anlatacaksın. Bak sen anlatmadan söyleyeyim senin daha çok başını ağrıtacak bu askerler, daha çok…
—Sus! Tamamlama o cümleyi! Baş ağrısıyla kalsın öyle. Kırık çıkık istemiyorum.
—E tamam o zaman, bile bile burnunu boka sokmakta üstüne yok zaten.
—Ya peki itiraf ediyorum. Aramasını isterdim ama gerçekten beklemiyordum!
—Zaman kiplerini öpsünler senin, “isterdim” ne be, bal gibi istiyordun!
—Yok, vallahi istemiyordum. İstemiyorum da. İsterdim. Geniş zaman yani. Başka türlü işte. Anlatamam ki bunu kelimelerle.
—O yüzden mi 232’yi görür görmez “canıımmm” diye açtın telefonu.
—Bak ne fark ettim 232li her çağrıyı m’si alabildiğine uzun “canım”larla açabilirim. Oradan arayan herkes canımdan bi’parça sanki.
—F.M?
—Eeeıııooo… Bak bi’şey daha fark ettim, hayatımdaki tüm M.ler’in ikinci bir adı daha var. K.M, F.M, M.S ve hiçbiri adaş değil.
—M.S’yi sayma istersen, hiç yakışmadı diğerlerinin yanına!
—Bence de. Tırnağı bile olamaz onların.
—Ee konuyu değiştirdin madem ben gideyim artık.
—Ya uff. Şeyi söyle peki bu çocuk niye inatla “e bi’tek senin numaranı aldım yanıma bak arıyorum” işte dedi de, “kart atarım, mektup yazarım sana” deyince “sakın ha!!!” diye kızdı celallendi?
—Sen bu çocuğa âşık olacak mısın tekrar?
—Allah korusun! O benim çocukluk aşkım, öyle kalsın. Girmesin bugün hayatıma. Onu da ellerimle mahvederim! Vallahi istemem!
—O zaman kasma mektup yazacağım, kurabiye yapacağım diye. Ararsa konuşursunuz. Yetmedi mi bugüne kadar saydığın şafaklar.
— …
—O son kadehti şişe bitti, bu gece de telefonun çalmadı hatırlatırım.
—Şu AVM’lerin kiralarını diyorum, mail atsak öğrenebilir miyiz acaba?
—Anan, baban gelip "biz seni künefeci olasın diye mi okuttuk senelerce" dediğinde, ne cevap vereceğini, yatsan uyusan bulabilir misin acaba diyorum?


3 akıllı çıkaramadı:

beenmaya 24 Aralık 2008 00:39  

kendine sataşmalar mı bu kendinden sataşmalar mı :))

MANUKYAN 24 Aralık 2008 18:44  

halini hiç iyi görmedim tatlım.. kafan allak bullak olmuş senin..
künefeci olmak ha, bu arada ben incirlisine bayırım:)

mahallenin delisi 25 Aralık 2008 02:35  

beenmaya; fark eder mi? =))

manukyan; incirli mi!? =D
bu işe yatırım yapmadan önce künefe çeşitlerini iyice araştırmalıyım sanırım.

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP