Ayşe tatile çıkabilir.
Buradaki Ayşe ben oluyorum. Tatil olarak da
WOW Kremlin Palace düşünüyoruz. 3 gece 4 gün 370 lira. Ulaşım dahil. Daha Allah’tan belamı mı isteyeceğim? ( ki kendisi, Allah yani, istediğim pek çok şeyi vermez, tutar şimdi belamı verir, uğraş dur işin yoksa. Ki bir işim var ne yazık ki. Ben “istemiyoruuuumm bunuuuu” dedikçe “çok şükür bu krizde” diye başlayan cümleler kuruyor birileri. Kapa parantez) Git gel bir soluk al işte. Neyine yetmiyor.
Ama asıl amaç tatil değil. “Zengin Koca Avı” Evet efenim. Yeni hedefim budur. “zengin koca” hatta bundan böyle hayattaki yegane idealim kendisi. Valla lan. Şimdi alay ediyorsun ama bi’dinle bak, çok geçerli sebeplerim var artık. Etraflıca düşündüm bu konuyu şu uykusuz pms gecelerinde. Büyükçe bir kadeh kırmızı şarabım da vardı. Sonra o büyükçe bir şişe oldu falan. Epey detaylandırdım mevzuyu yani.
Bak şimdi bi’kere eğri oturalım, doğru konuşalım. Kariyer, hırs, haftanın 6 günü, günde 11 saat çalışma, sabahım körü toplantıları, akşamın körü yabancı ortak gezdirmeleri falan kadın işi değil kardeşim. DE-ĞİL! Evet ekonomik özgürlük, birilerine muhtaç olmamak, okuduğun okulların, uykusuz sınav gecelerinin hakkını vermek falan önemli, bunlara bir diyeceğim yok. Ama hiçbir kadın “business” olayı için yaratılmamış. Sırf şu blog aleminden bile 40 tane yazı çıkarabilirim “tek hayalim, evimin hanımı, çocuklarımın anası olmak” ya da daha entel ifadelerle “bence mutluluk sahil kasabasında ben kitaplarımı yazarken sevgilimin gelip omuzlarıma masaj yapmasıdır” temalı. Çalışmaktan gocunmak değil bu. Genler, içgüdüler ya da her ne zıkkımsa işte, “çalışma hayatına” programlanmamış biz. Ben değilim en azından. Sen de değilsin bebeğim, bana laf yetiştirmeye uğraşma şimdi. Ha, sıkıya gelirsem, zora düşersem amına bile korum ben o “business” hadisesinin ama benim var oluş sebebim bu değil! Erkek çıkıp avlanacak, ben de alevde ızgarayı keşfedeceğim. Olay budur. (bi’whooper olsa da yesek lan. Ya da şöyle bi’güzel mangal mı yapsak hafta sonu, of ofoofoffff)
Sonracığııımmaa… Eeee sonraacığımaaa. Bi’dakka ya bu tek başına yeterli bir sebepmiş zaten. Şimdi başka bir bahane gelmedi aklıma. Ha sahi şey var.
Şimdi bu zengin koca karısı olmayı hazmetmek zor. Tabiiii... Bu çok mühim bi’şi. Eskiden “yahu bu kadınlar bunu nasıl kabulleniyor, ne kadar onursuzlar” falan diyordum ama aştım onları da artık. Şimdi biz böyle kariyer kadın olarak (ki bundan sonra adı bi’daha geçerse KK olarak anılacaktır) “nayır n’olamaz beni aldattın demek hüsamettin” deyip kapıları çarpıyoruz, siktir ediyoruz ya herifleri, zengin koca karısı olarak bunu yapmıyorsun tabi. Salaklığın manası yok. Herif zenginliğine güvenip her boku yiyor madem, kapa gözlerini otur üçyüzbinmilyon avroluk deri koltuğunda şekerim. Hem kafanı kullan accık, herifi elimde tutacağım diye, yatakta kelepçeydi kırbaçtı, zibilyon tane maymunluk yapacağıma, gözlerimi kapar vazifemi yaparım. O gitsin istediğini yapsın, yaptırsın. Akşama bilmem ne holdingin bilmem kaçıncı yılı şerefine verilen davete karısı olarak gene ben gittiğim sürece sorun yok. Gelsin Şamdan kapakları, gitsin Alem röportajları
“cemiyet hayatının ünlü simalarından Tacettin Büyükyiyiciler’in eşi Z. hanım kıllıgöbekler’in verdiği davette şıklığıyla yine göz kamaştırdı…” Ahahaaa! Zeyno bile diyebilirler o zaman bana. Başka bir insan olacağım nasılsa, başka bir ismim de olabilir o zaman.
Nema problema!
Başka bir insan olmak evet. Bu şekilde ve bu gidişle bir türlü "ben" olamadığıma ve olamayacağıma göre, gayet doğru bir karar bence bu zengin koca bulma kararı. Üstelik bugüne kadar olmaya çalıştığım ve elimde patlayan tüm ideallere tezat, bunun elimde patlaması durumunda bile bomboş kalmayacağım. Senelerce hakim olcam, kaymakam olcam diye o kadar kastım da n’oldu, daha dün ‘danıştayın bütün üyelerini cumhurbaşkanı seçer kardeşim’ diye saydırırken buldum kendimi. Bitmişim yani ben. (Danıştay üyelerinin ¼’ü c.başkanı, ¾’ü hakimler savcılar yüksek kurulu tarafından seçilir. Ha hakimler savcılar yüksek kurulu üyelerinin hepsinin cumhurbaşkanı seçer ordan karıştırdım diyeceğim ama yemezler. En azından ben yemem. Çoktan unutmuşum. Sayıştay’ın hala TRT’yi denetlediğini falan iddia edebiliyorum mesela, yuh artık!) Nereye gitti onca çaba. Ne kalmış elimde. Çoktan boşaltmışım o klasörleri...
Off yemişim yüksek yargıyı, zengin koca arıyorum artık ben. Şimdi ben bu yola baş koydum ya; bi’kere hiç bi’şi olmasa benim bu “zengin bekar”ların olduğu habitata girebilmem için kafadan bir 10 kilo verip sıfır beden olmam gerekiyor. (ki 10 kiloyla ancak 36+ olabilirim sanırım ama bu da bi’şidir sonuçta) ARTI şimdi bu elemanların dikkatini çekmek için acaip stayliş giyinmek, feşinıbıl kıyafetler kuşanmak gerekiyor (hımm feci masraf çıkacak bana ya, neyse) kiloları verdik, süpersonik bir gardıropta hazırladık mı, tamamdır. Hiç kimseyi tavlayamasam bile bunlar beni bir süre idare eder. ARTI Büyükyiyicilerin oğlu Tacettin’i tavladıktan sonra kendisi beni hediye manyağı yapacak mı, yapacak tabi. Heh. Diz mücevher kutusuna çok taşlıları, elmasları, zümrütleri. (yemişim zümrütü, arabayı yenilesin önce eşek olmasın, taksiyle mi gezicem ben) E hiç bi’şi kalmasa geriye bunları bozdururum, 1-2 sene de onlar götürür (yuh hazine sandığı oldu bu, neyse) ARTI Tacettin’e imzayı attırdım mıydı, of of of of. Geri kalan hayatımı, en güzel menekşe sulayanlar derneği çatısı altında, genç kızlarımıza yüksek sosyeteden koca bulma çalışmalarına adayacağıma and içerim lan. And neymiş, viski koy kızım bize, buzda getir. Oh miss..
Hayır efenim hiç alakası yok bu söylediklerimin votkayla.
Karma mıdır, kader midir, kozmoz mudur ne zıkkımsa bütün oklar zengin koca’yı gösteriyor bana. Bak şimdi pazar günü, evde yalnız başıma oturmuş zapping yapıyorum, ekranda “Erdal acar’ın eşi “Ünlü modacı” Emel Acar, güzellik sırlarını açıklıyor.” Bu kadın hangi ara modacı oldu lan!? Oturup izliyorum. güzellik sırları hikaye Erdal Acar’ın karısı oturmuş eni-konu evliliklerinin bu kadar uzun sürmesinin temelinin sadakat olduğunu anlatıyor. Lan bu herifin şeetmediği kadın kalmadı piyasada, kadın “13 yıllık evliliğimiz” ve “sadakat” sözcüklerini
aynı cümlede kulanıyor.
Sonra gel pazartesine, bir veda maili, “evliliğim dolayısıyla aranızdan ayrılıyorum bık bık bıık” Bu kız hangi ara koca buldu lan?! Öğle yemeğine çıkıyoruz beraber. 2 ayda olmuş her şey,
Lacivert’te tanışmışlar, çocuk Nestle’de bilmem ne sorumlusuymuş-muş-muş-muş. Parmağındaki yüzüğin kafam kadar olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Sonra gel Çarşamba’ya. Tam iş çıkışı bir müşteriyi ara. “Müsait misiniz?” “Ay hayır çok acil bi’şi değilse hiç uygun değilim, Floransa’dayım ve düğün hazırlıklarımı yapıyorum, hiç vaktim yok şu günlerde, türkiye’ye
(istanbul’da değil) dönünce ben ararım sizi” ÇAT!
Telefonun suratıma kapanma sesiyle kendime geldim, aydınlandım bir anda resmen!
Dedim "kalkın kızlar içmeye gidiyoruz". Anlattım hepsine yeni planımı.
Kuş gibi rahatım şimdi. Yeni bir idealim var artık hayatta. Ohh be!
Evet artık, Ayşe tatile çıkabilir.
Ayşe Güneş Erata'yı tanımam etmem, zaten türk siyasal hayatı'ndan zar zor geçmiştim son dönemde.
Bu cümledeki Ayşe ben oluyorum, harekatta zengin koca bulma harekatı. O kadar!