RüzgaRlı yeşil
"Bu hafta çabuk bitsin" demiştim. Hafta bitmek bilmedi de hafta sonu nasıl bitti gitti bir türlü anlamadım. Garipti, güzeldi galiba. Hızlıydı. Cumartesi annem dolapları dağıttı. Sandıkları açtı. Çeyizimi çıkardı. "Başıma kaldın" diye söylendi. Doğum günümde yaşımı sorduğundan beri evde kaldığımı düşünmeye başladı sanırım. Ben yine “bulun işini kurmuş, evini almış, askerliğini yapmış efendiden bir adam, evleneyim” dedim. “Hadi ordan” bakışı fırlattı dolabın üstündeki hurçu almak için çıktığı merdivenin tepesinden. Aklımdan neler geçerse geçsin, kışlık yorganların hurçlara koyulup kaldırıldığı bir evde olmak, açıldığında tüm evi keskin bir naftalin kokusuyla dolduran, içi dantelli havlularla dolu bir çeyiz sandığına sahip olmak; güzel. Güzel evet. “Güzel”, hissettiklerimi ifade eden en güzel sıfat.
Cumartesi akşamı liseden "Armut" evlendi. Evlenmiş yani son dakikada haber verdiler düğünü. Gidemedim. Gitmek istemedim galiba. Hala bekâr, hala bir balta, bir sap olamamışken yıllar sonra onca insanla karşılaşmak işime gelmedi. O.larla şampiyonluğu kutladık, iyi geldi.
Gece 2 gibi telefonum çaldı.
—uyanıksın
—uyandırdın.
—yalan söyleme bilgisayar başındasın.
—e yazsaydın oradan
—sesini duymak istedim.
—iyi ettin.
—hadi kahvaltı edelim.
—olmaz kahvaltı için daha erken.
—peki.10 saat sonra edelim.
—tamam
—iyi geceler
Sabah ezanına kadar sohbet edip, “hadi şimdi bir duş alalım ve kahvaltı için sahilde buluşalım” adamıydı düşümdeki. Tam dokunacakken uyandırıldığım bir düştü. “tamam saat 1 gibi iyidir” diyordum telefonu kapatırken.
Beşiktaş’ta buluştuk. 12.15 vapurunu 3 dakikayla kaçırmıştım. 1’i geçiyordu iskelede onu gördüğümde. Arkamdan gelen gürültülü bir Çarşı grubuna takıldı gözleri, beni fark etmedi. Kısa saçlı halimi ilk kez mi görüyordu sahi? Arkasından dolaşıp, sağ omzuna vurup sol omzunun üstünden kafamı uzattım “Sen beni mi bekliyorsun Beşiktaş taraftarlarını mı?” güldü. Öptü. Öpüştük. Sarıldım. Sarıldık. Sarıştık olmuyor mesela. İlginç. Yine de en çok işteş fiilleri seviyorum ben.
“Ee nereye” dedi. “Kafe Kale’ye” dedim “borcumu ödeyeceğim” “Ne borcu?” dedi. “Gidince anlatırım, kurt gibi açım.”
Yolda düşündüm. Sahi ne borcuydu bu? Kale kafe’nin ritüeli miydi genel olarak, bana orada ilk kahvaltıyı ısmarlayanın mı? Epey zaman geçmiş üstünden. Yıl? Olmuştur herhalde.
“Vaay” dedi keyifle. “Üşüdük ama değdi doğrusu. Süpermiş!” (Onun aldığı keyiften benim duyduğum mutluluğa “aylak adam keyfi” desek bundan sonra kısaca) Aylak adam keyfiyle gülümsedim ben de. “Ee” dedi “ne borcu bu?” “Buraya daha önce kahvaltıya gelmemiş (burasını ben mi uydurdum acaba) birini getirip ona kahvaltı ısmarlıyorsun. O da sana olan borcunu bir başkasına burada kahvaltı ısmarlayarak ödüyor. Ya da bunun gibi bi’şey işte.”
“Hımm. Anladım pek hoşmuş. Peki sen kime borçluydun?” “Tanımazsın.” Sormadı. Gülümsedi.
Laf lafı açarken epey şaşırdım kendime. Meğer ne çok biriktirmişim içime. Anlattıkça şaşırdı o da. “İnanamıyorum sana” dedi. Farklı farklı 3–4 cümlenin sonunda söyledi bunu. “Ne işin vardı senin Diyarbakır’da inanamıyorum sana” dedi. “Ben senin hissettiklerini hissediyor olsam bu kadar sakin davranamazdım, inanamıyorum sana” dedi. “Bunca sonra okula dönmek fikri sahiden büyük cesaret, inanamıyorum sana” dedi.
Ben önemli bir itiraf yaptım kendime anlatırken. “Ne olursa olsun, hep hayatımda olsun istiyorum” dedim. Cevap vermedi. Yorum yapmadı. “Böyle olmasın” diyordu gözleri. Uzatmadım .
Yıllık izne ayın 16sında başlıyım diyorum. 16sından-23üne 1 hafta yeter gibi geliyor. Salıdan salıya izin vermekte yamuk yapmazlar umarım. Önce İzmir. En fazla 1 gece. Sonra Muğla, Milas, Akyaka. Cumartesi Denizli’ye varış. Pazar akşamı dönüş. Uçak biletlerine bakacaktım sahi. Gerçi otobüsle gitmeyi daha çok istiyorum. Dönüş tarihine baksam yeter sanırım.
Bi’dakka ya. Ne diyordum ben? Hangi arada yaptım bu planı?!?! Nasıl yazılıverdi böyle bir çırpıda?!
Off saat 3 olmuş. Yarın sabah 8'de masa başında olacak olan ben miyim? Ben deli miyim?
Alla’m lütfen bu haftada sakin ve sorunsuz bir şekilde bitsin lütfen.
Bi’de şu Ales açıklansın artık. Lütfen lütfen!
7 akıllı çıkaramadı:
en fazla bir gece kalınacak bir yerin daha azı ne kadar olur ki, zaten? keşke bi akşam uğrasan bi kahveye, a.w., lina ve ben mutlu oluruz bi deliyle yüzyüze görüşmekten...
iki sık var;
ya fransızım ya da sarhos..
uzun sure gozlerini kapalı tutan biri olmadıgımdan fransız sıkkını eliyorum..
neyse yarın yeniden okur yazarım:)
Abi; "en fazla 2 gece olacaktı" aslında. 1'e basmışım farkında değilim. valla uğramak fikri benim de aklımdan geçmedi değil =) hayırlısıyla bir geleyim de neden olamasın ;))
matias; mühim bi'şi yok zaten, uğraşma en baştan okumaya =))
:) cok seviyorum seni okumayi..
fakeangel; =) karşılıklı bebeyim.
ales aciklandi nereye yazdiralim seni?
Öz; kapısında "A.Ş" ya da "şti" yerine "üniversitesi" yazan herhangi bir kurum olabilir hiç farketmez =))
Yorum Gönder