Çarşamba, Ağustos 18, 2010

yosunlu mavi

Ağırım.
Nasıl bir ağırlık bu?
Elim, kolum, bacağım benim değil sanki. Yüzer kiloluk birer külçe taşıyorum.
Oruçlu da değildim bugün üstelik.

Ağırım.
Nasıl bir ağırlık bu?
Beynim benim değil sanki. İçi gözyaşı dolu bir koca sünger var kafamın içinde.
Bu yeni bir şey değil üstelik.

Ağırım:
Nasıl bir ağırlık bu?
Akıntıya karşı nefes nefese yüzmüşüm gibi.
Ya da sevgiliyle çıkılan 4 günlük bir tatil motelinin havuzuna ilk kez atlamış gibi.

Çekilen fotoğrafları yüklemeli bilgisayara.
Sevgiliyi arayıp ne güzel çıkmışız demeli. Açar mı telefonunu?
Benden “gidene kadar” görmemeyi isteyecek ve “gittikten sonra” maziye gömecek kadar nefret mi ediyor gerçekten? Yoksa “ben artık sana inanmıyorum” mu kilit cümle?

Ve ben yine yazamıyorum işte.

Ve ne kadar da çok seviyorum!

Ve bu ne kadar liseli bir cümle.

Ve be ne kadar güzel bir fotoğraf!



Ve ne kadar güzel sevgiliyle olan fotoğraflarla oynamak, onları zumlayıp sevgilinin taaa gözlerinin içine bakmak.
Ve ışık görmek o gözlerde, ve neşe, ve muzurluk.
Ve kendiminkilerde bir koyu hüzün, babamdakine benzer.
Ve ben bu şarkıda ağlıyorum.



Röyksopp-Only This Moment

“stay or forever go
play or you’ll never know”


Sevgilim beni görmek istemiyor artık.
Babama ne kadar bir zaman içinde gideceğimi söyledim.
Rolleri değiştiler şimdi…

deep down inside i know our love will die

Diğerlerim mırıldanmaya başladılar yine. Cumaya kadar Çevirisini yapmam gereken 2 transkript ve diploma var. Şu anda bu işi birine devredebilmek ne kadar güzel olurdu. Bir word belgesini açıp sağ girintisi, sol boşluğu diye bakınmak nasıl da sinir bozucu.
Kardeşim ilk “turne”sine çıktı. Otelde geçirdiği ilk gecesinde “evde kalmak gibisi yok” dedi.
Yarın tüberküloz testinin sonuçlarını almam ve emniyete gidip “kayıp ehliyetimi yeniden çıkarın lan” demem gerek. Lan dememek hakkımda daha hayırlı olur muhtemelen.

Bir de aklıma geldi de bana "kendini bize 3 kelimeyle nasıl tarif edersin" deseler:

“siktir olup gidiyorum” derdim.

Hakkımızda hayırlısı!

2 akıllı çıkaramadı:

Berrin 19 Ağustos 2010 09:41  

e git artık ya..
her şey güzel olacak..hissediyorum..

mahallenin delisi 20 Ağustos 2010 16:49  

berrin; gidiyorum, gidiyorum az kaldı... artık hiç bir şeyin güzel olacağına inanmasamda gidiyorum.

doradoraa [at] gmail [nokta] com

ne güzel demişleR

deli saçması

  © Free Blogger Templates Blogger Theme II by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP