sonsuz mavi
Hakkaten abi kendisi. Hakkında yorum yapmak, yazılarını takdir etmek haddim değil. Keyifle okurum, düşünürüm yazdıklarını. Lafları kıymetlidir, not ederim bazen bir köşeye.
Adına vuruldum önce blogunun. Sonra başladım okumaya, oku oku bitmedi. Ta içime derinlere bi’yerlere işledi cümleleri. Ablam gibi, sinirlenince küfür edebileceğimi bildiğim bir arkadaşım gibi her söylediğini dinledim. Garip garip noktalarda kesişiyoruz hep üstelik. Bir de bugün doğum günü. İyi ki doğmuş, iyi ki varmış, iyi ki yazmış…
Alternatif yaşam planlaması ve beyin labirentimden odacıklar
Bana ilk yorum yazan kişidir Faik Murat. Birilerinin beni okuyacağına ihtimal dahi vermezken bana iyi yazıyorsun korkma devam et diyendir. Ve her yazısında “başka bir hayat mümkün”e inancımı arttıran, şehirdeki koşturmacanın tek yol olmadığını hatırlatandır.
Garip bir paralellik var aramızda Berrin’le. Kova kardeşliğinden olsa gerek. Doğru sorular sorup, doğru cevaplar verdirebilenlerden. “İnternette duygu mu paylaşılırmış be?” diyenlere vereceğim cevaplardan biri.
Kova kardeşimdir. Dediğimi anlayan, derdimi paylaşan, dedikodunun kralını yapan, gülen güldürendir Elif’cim. Artık yazmaz olsa da, aynı dili konuşuruz biz onunla leb desem, "gel badem yiyelim" demez bilirim.
Gülçin’in yazılarının yeri pek başka bende. Yazının hakkını verenlerden bence. Hikayelerindeki kurgular, kelimelerin seçimi, konunun hep benden bi’yerlere dokunması. Bir gün kitabını da zevkle okuyacağım biliyorum.
Seçtiği konular, tavrı, fikirlerini ifade edişi, özeni, hele yazılarıyla seçtiği fotoğrafların uyumu… Her bir gönderisi ayrı ayrı keyifli, düşündürücü. Şu yazısına yazacak bir yorum bulamamıştım zamanında, bari buradan ne kadar beğendiğim dile getirmiş olayım. Şapka çıkarıyorum.
“Girl power” =) ablam gibi O’da. En içli zamanlarımda çok akıl verdi bana. Yazılarıyla internetteki Türkçe içeriğe katkı sağlayan nadir bloggerlardan canının ichi Osman Börütecene’yle birlikte. Yazıları, müzikleri, verdiği linklerle mutlaka okunanlardan.
Ümit, gecenin bir vakti aylak aylak zaplarken bloglar arasında bir yazı ve bir şarkıyla takılıp kaldım günlüğünde. O gün bugündür okurum zevkle. Bazen hüzünlenir efkarlanır, bazen neşe saçar şarkılarıyla. Sözüm söz ayrıca, şu mart'tan bir kurtulalım görüşeceğizdir ;)
Mırıl Mırıl, Şehirde bulunmuş defter, (daha bir kaç gün hayattaydı bu linkler nereye kayboldu bilemem ki...)
bir tane daha var ama o sanki çok özel. Öyle herkes bilmese de olur. Gelince okur sahibi nasılsa…
Aynı pencereden bakıyoruz sanki hayata, ama o başka şeyler görüyor, ben bambaşka şeyler. Onun gördüklerine şaşırıyorum ben sık sık, "aa böyle şeyler de mi var oralarda" diyorum, seviniyorum paylaşınca…
O’nda da var sanki biraz “deli(li)k. Çoğu zaman benim "nasıl anlatsam, nereden başlasam" dediklerimi basitçe anlatıveriyor. Seviyorum üslubunu.
Yazmıyor nicedir, yazdıkları çok içten, çok derinden, çok tanıdık sanki. Ya da hiç bilmediklerimi öyle bir yazıyor ki hepsi benden sanki… öyle bi’şey işte.
İlk zamanlar “internette tanıdığım en süper insanlardan biridir kendisi” derdim. Artık gönül rahatlığıyla “hayatta tanıdığım en süper insanlardan birisi kendisi.” diyorum. Ne desem nasıl anlatsam bilemedim. “Nev’i şahsına münhasır” dersem kolaya kaçmış olacağım sanki. Okumanız da yetmez ki onu, bi’şeyler paylaşmanız lazım tanımak, anlamak için. Ve mutlaka kucaklaşmanız lazım bence =)
Bigün başımdan geçenleri onun gibi dobra dobra anlatabilir miyim, yazabilir miyim acaba gerçekten merak ediyorum. Bu yüzden acayip saygı duyuyorum kendisine. Her yiğidin harcı değil çünkü. Hele kendi kendini eleştirmesi yok mu… İyi ki yazıyor yahu.
İlklerden O’da. Sayfasında bana ilk link veren, beni okuyup, okunabilir şeyler yazdığıma inandıranlardan. Sık sık değiştirse de mekânını, yazmaktan hiç vazgeçmesin istediklerimden. Yine taşınmış galiba bugünlerde. Olsun varsın.Yazsında; kaybetmeyelim inancımızı hepimiz, bu şehirde aynı şeylerle boğuşup, aynı notalarla huzur buluyoruz bi’nebze. Aynı satırlarda, aynı cümleleri okurken ya da benzer cümleleri yazarken unutuyoruz günün stresini, değil mi?
Öyle tatlı bir kalemi var ki, öyle şeyler bulup çıkarıyor ki şaşırıp kalıyorum her seferinde tespitlerine. Yeni yazısını görür görmez bir gülümse yayılıyor suratıma "neler yazdı acaba?" diye koşa koşa tıklıyorum her seferinde.
Nasıl kesişti yollarımız bir türlü çıkaramıyorum ama o beni buldu sanki bir başka blogdaki yorumumdan. Basıp gidenlerden, gidebilenlerden kendisi. Kocaman laflar ediyor dünyanın bambaşa bir tarafından, okuyor, düşünüyor, hissediyor ve yazıyor. “İyi ki yazıyorsun” lardan bir demet…
Bi’gece geldi, eni konu kurcaladı güncemi. Kurcaladığı yetmiyormuşçasına orasına burasına notlar yazdı. “Vay be” dedirtti. Çekip gidenlerden/gidebilenlerden O’da. Şimdi gelsek yan yana, saatlerce konuşuruz durmaksızın herhalde. Kimseler kusura bakmasın başka türlü seviyorum ben O’nu, yıllardır tanıyormuş gibi, çalsam kapısını gece boyu evinin bir köşesinde sessizce ağlayabilirmişim gibi...
Şimdi ben bunca insan yazdım ama bu kadar mı? Değil elbette!
Anselmo, Bikelime, Buzlucam, Buzcevheri, Cafecihan, Egemavisi, FikirAtölyesi, Flynxs, Günah yüklenen adam (Yazılarını özlettirmişti epeydir. Tekrar başladı neyse ki), Gregor Samsa, Karelidefter, Sersemtavuk, Virgilius...
Hepinizi "gerçekten" severek okuyorum. Evet kabul belki herkesin her yazdığını okumuyorum, sıkılınca, “aman yahu pek uzun” deyip gözüm kesmeyince atlıyorum geçiyorum. Ama adı geçen (unuttuğum kimse kalmamıştır umarım) (vardır kesin) herkesi cidden zevkle okuyorum. İşi gücü bırakıp vakit ayırıyorum blog okumak için. O kadar çok şey öğrettiniz ki bana hepiniz ayrı ayrı.
Son 2 yılda sizinle birlikte, sizin sayenizde öyle çok büyüdüm ki ben. Öyle çok rengi paylaştık ki burada. Evet hep kendim için yazdım. Bir iz bırakabilmek, bir çentik atabilmek için hayatın bir köşesine... “Bir zamanlar ben bunları yaptım, yaşadım” demek için yazdım. Ve devam edersem sadece bunun için edeceğim. Ama biliyorum ki burada biri çıkıp bir cümle edecek, kendi deneyimlerinden bir şeyler anlatacak, gülecek yazdıklarıma ya da üzeceğim belki istemeden ya da öyle bi’şey işte, her bir tık da bir şey daha eklenecek bana. Görmediğim bir şey göreceğim, hiç bakmadığım bir açıdan bakacağım, öyle bir soru soracak ki biriniz zamanlardır aradığım cevabı bulacağım, biraz daha ben olacağım.
Yazılmadık, yaşanmadık tek bir renk kaldı 211 yazının arasında. Onu yaşayana kadar yazacağım mutlaka diyordum. Umarım tutarım bu sözümü.
İyi ki varsınız.
İyi ki yazdınız, yazdırdınız...
Hoşçakalın!
dibine not: bu yazıda adı, linki geçen herkes sevdiği bloglar (ve kendini mimleyen blogger) hakkındaki düşüncelerini yazmak hususunda mimlenmiştir, sobelenmiştir, paslanmıştır vs. vb.