Bu mudur yani? Bu nedir yani? Murphy falan? Bunca tesadüf ne amaca hizmet ediyor?
Neden hiç boşluk yok şu yaşananların arasında? Ardı ardına günler ve geceler nereye varmaya çalışıyor? Şimdi ben oturup anlatsam nokta olur mu bu cümlelerin sonu?
Geçen yıl bu zamanlar olmalı. Bir sene geçmiş herhalde. Doğum günümden önceydi sanki. Hayret bak o günün tarihi hiçbir yerde yok.
İş çıkışı bi’yemek mi yesek? Günlerden cumartesi sanki. Tabi ya, cumartesi. Ben işten çıkacağım o evden gelecek. Neyse yemeği boş verelim madem, iki tek atarız. Caddedeyiz. Suadiye’deki flagshipe arkadaşı bırakacağım, caddedeyim olacak. Sonra geriye doğru yürürken telefon açacağım. Bu kez başka bir üçüncü tekille yine caddedeyiz olacağım. Telefon çalıyor, açmak üzereyken şarjı bitiyor. Şarjı bitip kapanıyor. Ulaşılmaz olmak en çok korktuğum…
Flashback gibi düşün bu kareyi. Bunu izlemezsen filmin hiçbir esprisi kalmıyor. Gel şimdi bugüne.
Cuma gecesi. İş çıkışı iki tek atsak mı? Atalım. Oradan da anneanneye geçeriz. Altıyol’da trafik kilit. “Kızlar gelin karga’ya gidelim.” Kaç yıl olmuş gitmeyeli? “Hadi gidelim.”
Biraz işyeri dedikodusu. Ne çok şey kaçırmışım. Ama muhabbetin sonu illa ki; “erkek milleti değil mi köküne kibrit suyu!”
Cumartesi sabahı. “Anneannelerin en güzeli kahvaltı da hazırlarmış!” Surat mahkeme duvarı. Kırgın, kızgın ve de kaprisli. ‘İşin düşmese gelmeyeceksin’den giriyor, ‘zaten annen de geçen gün azarladı beni’den çıkıyor. Ve ağlıyor. Koca kadın kimse beni aramıyor sormuyor gelmiyor diye ağlıyor. ‘Ama anneanne sen istedin illa evimde yalnız yaşayacağım’ diye denmiyor tabi. “Bak bugün çıkarız bi’güzel alışveriş yaparız, ben sana bir yemek ısmarlarım”la aydınlanıveriyor yüzü. “Senin ayakkabıcıda indirim var yine, oraya da bakırız, aaa dönerken yüncüye uğrayalım, sen ip beğen ben yeni bir mod…” Telefon çalıyor.
“yaa bugün mü o?”
“terbiyesize bak, gelicem tabi ben de. beş gibi uyar bana. ok. araşırız”
“Yüncüye de gideriz diyordum da sen arkadaşlarınla yersin artık yemeği.”
Eyvah n’aptım ben?!
“Yok kuzum, ben onlarla gitmeyeceğim, buralarda olacaklarmış da bir kapıdan bakacağım kimler var diye.”
Çevir kazı yanmasın. Yandı bile. Senin karşındaki çocuk mu? Gönlü kırık huysuz ihtiyar.
“Aa tamam asma suratını. Onlara da uğramıyorum. Bütün gün seninleyim. Bak kapattım telefonu. Almıyorum da yanıma. Arayan soran olmaz artık. İstediğiz gibi gezeriz.”
Bırakıyoruz telefonu, çıkıyoruz yola. Çocuklar gibi şeniz. Yeni yıl manifestomuz ne diyor? Çocuklarla ve yaşlılarla daha çok vakit geçir. Aferin.
Cumartesi gecesi. Alışveriş yorgunu kanepeye yığılmaca. Fırlatılmış telefonu görüp, açmaca. Ekranda mesaj ikonunu görmek için aptal aptal beklemece. Tek bir “kim aramış” mesajı bile gelmediğini görünce küfredip, daha uzağa fırlatmaca.
Pazar günü anne, “dün seni arayınca sürekli “böyle bir numara kullanılmamaktadır” diyordu.” “Yok anne kapalıydı sadece. Hem seni beni aradın mı ki, mesajı falan gelmedi”
Pazar akşamı kardeş, “kızım kırk yılda bir kontör isteyeceğiz, onu anladın da mı koydun “bu numara kullanılmamaktadır” anonsunu.” “Ne anonsu ya, kapalıydı telefon sadece.”
Pazartesi gün ortası S.cim, “canım 40 kere aradım bütün gün “böyle bir numara yoktur” dedi telefonun, yüreğim ağzıma geldi. Hayır bana haber vermeden gidersin fena bozuşur bak.”
N’oluyo lan?! Bi yanlışlık var bu işte! Kapa telefonu, pişt yan masadaki arkadaşım çaldırsana beni. “bu numara kullanılmamaktadır.” Ne münasebet efenim. Ne münasebet. Bu numara yakında 10 yaşını kutlayacaktır ve ömrümce kullanılacaktır. Gülüşmece. Hadi gel, terasta bir kahve içelim. Kapalı telefonu masada unutmaca.
Pazartesi akşamı. Bir mail. Zehir zemberek. Oku. Oku. Oku. “….günlerdir arıyorum, telefon numaranı da değiştirmişsin ya, ne diyim. Bu hamleyle yendin beni artık helal olsun!”
Fazla uzağa gitme bir önceki maili de oku elin değmişken. “…yenilen ben oldum maalesef”
Neydi bizim oynadığımız ? Dama, tavla, satranç, pişti, tenis? Ben neymişim de haberim yokmuş, hem “hadi gel oynayalım” diye yapmadığım şebeklik kalmayacak hem de bir kalemde “yendim seni yaşasın kutlamaları”na başlayacağım öyle mi?
Şimdi ben desem ki görmemen gereken şeyleri gördün, duymaman gereken cümleleri duydun. Sen onları öğrenince büyü bozuldu desem.
Ben zehirli dilimi çıkarıp tısladım yine diyelim. Seni zehirlemek olsa niyetim, kanına girmez miydim şimdiye kadar? Ben sadece kendimi sokmayayım diye akıttım içimdeki zehri desem.
Boş ver demesem.
Sen nasılsa tek kelamda dönmemece çıktın hayatımdan. Ben nasılsa daha çok yıllar sayıklayacağım burada. Daha çok yıllar kullanacağım aynı numarayı. Ararsan elinle koymuş gibi bulursun yani. Sorarsan söylerim bile, yaklaşık bir yıldır telefonumun hiç kapanmadığını, kapalıyken yönlendirdiğim numaranın da çoktan “artık kullanılmamaktadır” olduğunu.
Sorarsan söylerim aslında, arkasına saklandığım sayıklamaların söylemekten en çok korktuklarım olduğunu.
Ben zehrimi toprağa akıtırken, gizli bahçemin topraklarını keşfetmenin en çok seni zehirlediğini…
Boş ver iyisi mi.
Yenilmişiz madem, önümüzdeki maçlara bakalım artık.